Bugün Türkiye’de biyometrik kayıt sistemine girmiş 2,5 milyon üstünde Suriyeli göçmen yaşıyor. Medya ve toplumun sormadığı sorular neler?
Medya mağdur edebiyatını çok sever. Dolayısıyla kendi ideolojisi veya çıkarına göre mağdur sayılan kişi veya kitlelerin mağduriyetini açığa çıkaracak, hatta güçlendirecek haberler hazırlar. Oysaki madalyonun öbür yüzü de çevrilmelidir. Zira mağdura mağduriyetini sevdiren bu anlayış uzun vadede olumsuz sonuçlara yol açar
Kanada örneği üzerinden Suriyeli göçmenler
2015 yılı sonunda Kanada’ya yerleşen Ali Hammoud ve eşi Saadh’ın bu yılın Ocak ayında bir bebekleri oldu. Yedi aylık hamileyken zorlu bir yolculuk yapan annenin doğumu da hamileliği kadar zordu. Ailenin 11. çocuğu olarak doğan Azhar bebek Kanada’nın ilk Suriyeli mülteci bebeği olarak kayıtlara geçti.
Azhar bebeğin ailesi 2013 yılında Suriye’den ayrılmıştı ve Kanada’ya yerleşmeden önce Lübnan’daki bir mülteci kampında yaşamaktaydı. Çocuklardan birisi bu kampta bir yol kenarında dünyaya gelmişti. Şu an Kanada’da yaşayan 13 kişilik aileye Azhar bebeğin doğumundan sonra bir apartman dairesi verildi, ailenin çocukları çevredeki okullara kaydedildi, yeni ülkelerine adaptasyonları hızlandırıldı.
Çocuklarının yarısı Suriye Savaşı’nın patlak vermesinden sonra dünyaya gelmiş olan babaya, neden bu kadar çok çocukları olduğu sorulduğunda; “Bizim kültürümüzde kalabalık aileye sahip olmak doğaldır” yanıtını verdi. Baba Ali Hammoud kendi anne babasının da Kanada’ya yerleşmesini istiyor ama onlara oturum izni verilmedi.
Kanada’ya geçen yılın sonundan beri 26 bin’den fazla Suriyeli giriş yaptı. Ülkeye yerleşen her mülteci aileye müstakil bir daire verilmeye çalışılıyor, fakat henüz birçok aile otellerde yaşamakta. Beklenen hızlı nüfus artışına istinaden Kanada hastanelerine Arapça bilen ebe ve sağlıkçılar yetiştiriliyor. Kanadalılar da yeni komşularına karşı oldukça yardımsever davranıyor.
Sorulmayan sorular
Kasım 2015’te Başbakan olan Justin Trudeau‘nun seçilmesinin sebeplerinden biri de; geçen yıl Eylül ayında cansız cesedi Bodrum sahiline vuran 3 yaşındaki Aylan Kürdi’nin ikonik fotoğrafıydı. Aylan’ın ailesi halasının yaşadığı Kanada’ya gelmek istiyordu, fakat daha önceden bu ülkeye yaptıkları vatandaşlık talebi reddedilmişti. “Eğer zamanında vatandaşlık talepleri kabul edilmiş olsaydı Aylan ölmeyecekti” düşüncesi Kanadalılar’ın bu olay ile daha fazla empati yapmasına sebep oldu. Bu durum Kanadalı birçok seçmenin oyunu hümanist ve herkesi kapsayan politik söylemleriyle tanınan Trudoeu’ya vermesinin sebeplerinden biriydi. Artık 44 yaşındaki bu hümanist Devlet Başkanı’yla özdeşleşen Kanada, kendi ülkelerinde güvende olmadıkları için göç eden mültecilerin ulaşmak istediği ülkelerin en başında geliyor.
Kanada’daki bu durumu gördükten ve Azhar bebeği kamuoyuna tanıtan belgesel programını seyrettikten sonra insanlarda, yaşadıkları hayat şartlarına göre, farklı düşünceler uyanabilir. Mesela; Suriye’den Kanada’ya gelebilmiş ama hala kendine ait evi olmayan bir aile, çocuk sayısını yükseltirse kendisine öncelik tanınacağını düşünebilir. Suriye’den ayrılmış ama hala Avrupa ülkelerinde seyahat etmekte olan başka Suriyeli babalar kendileri için en iyi ülkenin Kanada olduğunu düşünerek bu ülkeye ulaşmak için çocuklarını zorlu yol şartlarında seyahat etmeye zorlayabilir, ailesini insan kaçakçılarının tıka basa dolu botlarına bindirebilir.
Bu arada ülkelerindeki değişimden rahatsız olan Kanadalılar da zamanla şu soruları soracaktır: Savaş ve fakirlik içinde yaşayan Suriyeli yetişkinler neden sürekli çocuk yapıyorlar? Kalabalık ailelerini geçindirmek için neye güveniyorlar? Bu ailelerin yıllarca sürecek yaşam masraflarının benim ödediğim vergilerle karşılanıyor olması adaletli mi?
Ne kadar çocuk, o kadar vicdan
Mağduriyet en kolay çocuklar aracılığıyla anlatılır. Çocuklarını ön plana çıkaran mağdur aileye daha çok yardım ulaşır. Bu mantıkla çocuklarını bilinçli olarak sakat bırakılarak dilendiren aileler, alkol verdiği yeni doğmuş bebeğiyle soğuk havada tüm gün sokakta oturup para toplayan kadınlar da vardır.
Bugün Türkiye’de biyometrik kayıt sistemine girmiş olan Suriyeli sayısı 2 milyon 500 binin üzerinde. Savaştan sonra Türkiye’de doğan Suriyeli çocuk sayısı ise 150 bini geçti. Çocuk sayısının artmasının sebebi aslında; ataerkil kültürü erkeğinin erkliğini sadece kadını hamile bırakarak gösterebileceğini düşünmesidir. Bu mantıkla, Suriyeli mültecilerin kaldığı kamplarda kulaktan kulağa yayılan, kampta dağıtılan bebek mamalarının afrodizyak etkisi olduğu söylentisinin bazı kamplarda mama stoklarının tükenmesine sebep olmasına şaşmamak lazım.
Şu an dünyada Suriyeli mülteciler üzerinden büyük bir vicdan muhasebesi ve iyilik yapma yarışı yaşanıyor. Evet, Doğuda olan savaşların sebebi Batıda uygulanan politikalar ve gene Batı’da üretilen silah ve cephanelerinin satışını sağlamaktır. Ama bir ülkede Demokrasinin oluşmamasında halkın da payı vardır. Gene de şu an için kendi ülkelerinde güvende olmayan insanların güvenilir ülkelerde konuşlandırılması en adaletli ve mantıklı olan çözümdür. Toplumsal düzeni sağlayabilmek için ise mülteci ailelere düşen; mağduriyetlerini sonuna kadar kullanmak yerine, seyahatlerini ve kendilerini kabul eden ülkelerin çalışmalarını kolaylaştıracak şekilde davranmaları gerekir. Suriyeli ailelerin hayat şartlarının yeterli ve uygun duruma geldiği zaman çocuk yapmaları, hem kendilerine hem de mülteci alan ülkelere yardımcı olacaktır.
Sesizlik sarmalı (Spiral of Slience)
Mağdur edebiyatın insan vicdanındaki etkisi ve toplumdaki ana akım fikirlerin baskın gücü sonucu bazı fikirler, doğru olmasalar bile, çoğunluğun desteğini alabilir. Bu çoğunluk kitle, karşı fikre sahip olan azınlığın haklı olan fikirlerinin toplumda ya da medyada duyulmasını da engelleyebilir. Korku ya da bıkkınlık sebebiyle fazla konuşulmayan, konuşulsalar bile sesleri duyulmayan bu fikirler ise “sessizlik sarmalı“nda kaybolurlar.
Bu durum toplumdaki değer yargıları değişince düzelebilir, ama o zamana kadar bu azınlık fikirler seslerini başka bir şekilde duyurmanın yollarını arar. Örneğin mülteci ve Müslüman toplulukların mağdur oldukları sebebiyle taleplerinin, biraz da vicdan azabıyla, fazlasıyla karşılanması ırkçı ve faşist söylemleri olan politik düşüncelerin güçlenmesine sebep olacaktır. Amerika’da Donald Trump’ın Başkan olma ihtimali, Almanya’da yabancı ve İslam karşıtı Almanya için Alternatif Partisi’nin (Alternative für Deutschland, AfD) 2016 seçimlerinde oylarını katlayarak beklenenin çok üzerinde destek alması bu tutumun bir sonucu olarak görülebilir.
Diğer mağduriyetler
Türkiye sınırları içinde mağdur olan tek grup Suriyeliler değil. Aile içi şiddetin mağduru kadınlarımız, devletin ayrımcı politikalarının mağduru Doğu illerimiz, türban taktığı için üniversiteye gidememiş genç kızlarımız da var. Mağdurun mağduriyetini sahiplenmesi ve bunu çıkar sağlamak için kullanması bu gruplarda da görülebiliyor.
Örneğin tecavüz olaylarında hep kadının mağdur olduğu düşünülür. Fakat bazı kadınlar kendisine yakıştırılmış “mağdur” rolünü üstlenmekten ve kullanmaktan pek zarar görmez. Bekaretini kaybetmiş bir kadının toplum içinde izole ve rencide edilmesi normal karşılanan, hatta öldürülmesi bile maruz görülen bir toplumda kadının yalan söylemesi gayet normaldir. Ayrıca tecavüz vakalarında genelde taraflar birbirlerini önceden tanıyan kişilerdir. Kadın da sevişmeyi istemiş ama olay ortaya çıkınca mağdur rolünü kullanmayı seçmiş olabilir. Kadın ifade veremeyecek durumda bile olsa, önceki olaylardan esinlenerek önyargıyla edinilmiş “cinsel suçlarda genelde kadının mağdur olduğu” fikri, bazen sorgulamadan erkeğin suçlu bulunarak yargısız infazına sebebiyet verebilir.
Türkiye’de son yıllarda en çok şiddet mağdurlarına rastlanmaktadır. Toplumsal bir sorun olan şiddet konusu ile ilgili haberler ise daha ziyade magazinsel bir yaklaşımla üçüncü sayfada abartılı ve yanlı bir anlatımla yayınlanır. Bu anlayışla hazırlanan “aile içi şiddet” haberlerinde kadınlar genelde aciz, acınası bir şekilde yani “mağdur” olarak tasvir edilir. Kadının mağduriyeti üzerine işlenen bu vakalarda kadına yöneltilmesi gereken sorular ise hep es geçilir: Kadının bunca yıldır neden bu şiddete katlandığı, şiddetin içine neden çocuk doğurduğu ya da neden bağımsız ve güçlü bir kadın olmak adına bir şeyler yapmadığı hiç sorgulanmaz.