19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramımız kutlu olsun! Bu kutlu günde Mustafa Kemal Atatürk’ün, Gençliğe Hitabesi’ni tekrar hatırlayalım…
Afet İnan anlatıyor:
Atatürk, Büyük Nutuk’u seslendirmeden önce 1927 yazında Dolmabahçe Sarayı’nda düzenlediği akşam toplantılarında arkadaşlarına okumakta, onlarla tartışmaktadır. Yaz aylarının sıcak bir gününün gecesi, Atatürk’ün etrafında daha kalabalık bir aydınlar topluluğu vardı. O, arkadaşlarına adeta bir sürpriz hazırlamanın sevinci içinde, ‘Oturunuz ve dinleyiniz’ dedi.
Nutuk’un sonuna koyacağı satırları yüksek sesle okumaya başladı. Dinleyenlerin nefes dahi almadıklarını sanıyorum. Çünkü ben kendimi öyle hissediyor ve milli bir heyecanın tesiri içinde yaşıyordum. Atatürk bu metni okuyup bitirdiği zaman derin bir nefes almış, fakat iki damla gözyaşını bizlerden saklamamıştı…
Bu “Gençliğe Hitabe” okunduğu akşam artık tarih olmuş olaylar konuşma mevzuu değildi. Atatürk coşmuş konuşuyor ve başkalarına, diğer akşamlarda olduğu gibi, konuşma fırsatı vermiyordu. O, Türkiye Cumhuriyeti’nin istikbali üzerinde duruyordu. “Tarihi yaşadığımız gibi yazdık, fakat geleceği Cumhuriyet’e inananlarla, onu koruyanlara ve yaşatacaklara emanet etmek lazımdır” diyordu.
“Gençliğe Hitabe” nutkunu ilk dinleyenlere, methetmek fırsatını dahi verdiğini hatırlamıyorum. Sadece O’nun sözleri hâlâ kulaklarımda akisler yapmaktadır:
“Gençliği yetiştiriniz. Onlara ilim ve irfanın müspet fikirlerini veriniz. İstikbalin aydınlığına onlarla kavuşacaksınız. Hür fikirler tatbik mevkiine geçtiği vakit Türk Milleti yükselecektir.” diye telkinlerde bulundu.
O, Türk gençliğinin sağ duyusuna, milliyetçiliğine, vatan muhabbetine inandığını ve onlara güvendiğini söylüyordu.
Nutuk’un okunması tam altı gün, 36 saat 33 dakika sürmüştü. Kongre’nin son günü olan 20 Ekim 1927’de Mustafa Kemal sözlerini şöyle bağlamıştı:
“Bugün ulaştığımız sonuç, yüzyıllardan beri çekilen ulusal yıkımların yarattığı uyanıklığın ve bu sevgili yurdun her köşesini sulayan kanların karşılığıdır. Bu sonucu, Türk gençliğine kutsal bir armağan olarak bırakıyorum.”
Bu cümleyi okurken sesi daha kısılmış, titremiş, gözlerinden yaşlar akmaya başlamıştı. Gözyaşları içinde “Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ebediyen muhafaza ve müdafaa etmektir!” diye başlayan ve “Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur!” diye biten Gençliğe Hitabe’yi okuduktan sonra cebinden çıkardığı mendil ile gözlerinin yaşını silmiş ve alkış tufanı arasında kürsüden inmişti. Bu sırada neredeyse herkes onunla birlikte ağlamaktaydı…
Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi
“Ey Türk gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni, bu hazineden, mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî, bedhahların olacaktır.
Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin!
Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler.
Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.
Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler.
Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr-u-zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır!
Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asîl kanda, mevcuttur!”
Mustafa Kemal Atatürk
20 Ekim 1927
Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi günümüz Türkçesiyle
“Ey Türk Gençliği!
Birinci görevin, Türk bağımsızlığını, Türk Cumhuriyetini sonsuza dek korumak ve savunmaktır.
Varlığının ve geleceğinin biricik temeli budur. Bu temel senin en kıymetli hazinendir. Gelecekte bile seni bu hazineden yoksun bırakmak isteyecek iç ve dış düşmanların olacaktır.
Bir gün, bağımsızlık ve cumhuriyeti savunmak zorunda kalırsan, göreve atılmak için içinde bulunacağın durumun olanak ve koşullarını düşünmeyeceksin!
Bu olanak ve koşullar hiç uygun olmayan bir durumda kendini gösterebilir. Bağımsızlık ve cumhuriyetini yıkmak isteyecek düşmanlar, dünya tarihinde benzeri görülmemiş bir galibiyetin,bir gücün temsilcisi olabilirler.
Zorla veya hile ile kutsal yurdun bütün şehirleri teslim alınmış, bütün işletmeleri ele geçirilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve yurdun her köşesi işgal edilmiş olabilir.
Bütün bu koşullardan daha acıklı ve korkunç olanı ise, ülkede iktidara sahip olanlar gaflet, sapkınlık ve hatta ihanet içinde olabilirler.
Hatta bu iktidar sahipleri kişisel çıkarlarını, işgalcilerin siyasi amaçlarıyla birleştirerek düşmanla işbirliği yapabilirler. Ulus, yoksulluk ve sıkıntı içinde ezik ve bitkin düşmüş olabilir.
Ey Türk geleceğinin evladı! İşte bu durum ve koşullar içinde bile görevin, Türk bağımsızlığını ve Cumhuriyetini kurtarmaktır!
Muhtaç olduğun güç, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”
Mustafa Kemal Atatürk
20 Ekim 1927