İslam dini hakkında artık daha çok konuşulup yorum yapılabiliyor. Daha ziyade eleştirel yorumlar göze çarpsa da İhsan Eliaçık gibi bazı modern İslam düşünürlerinin “gerçek İslam” yorumları, özellikle sol ve modern kesim tarafından sahipleniliyor. İslam hakkında kafası karışık olanlar, “keşke bu fikirleri daha önce duymuş olsaydık” diyor.
Kelime anlamı “barış” olan İslam, diğer din adamları tarafından da İhsan Eliaçık gibi yorumlamış olsaydı, bugün Ortadoğu daha farklı bir yer olabilirdi.
İlahiyatçı, müfessir ve yazar İhsan Eliaçık, Almanya’nın Kassel şehrindeki Cemevi’nde yaptığı konuşmanın başında sorulan bir soru üzerine önce İran’daki kara para aklama sürecini ve Türkiye bağlantılarını özetledi. Dört saatlik sohbetinde politikadan ahlak anlayışına ve güncel konulara kadar birçok soruya açık yüreklilikle yanıt veren Eliaçık, daha sonra da İndigo Dergisi’ne bir röportaj verdi.
Röportaj | İhsan Eliaçık – 1. Bölüm
İslam, anti-kapitalist olmayı gerektirir
Kendinizi Anti-kapitalist Müslüman olarak tanımlıyorsunuz. Müslümanın zaten israfa, gösterişe, aşırı tüketime ve haksız kazanca karşı olması gerekmez mi? Bu tabir ne anlama geliyor?
İhsan Eliaçık: Benim Kur’an’a itibarım ve inancım tam, bu yüzden de Müslüman olarak tanımlıyorum kendimi. Anti-kapitalist olmaya gelince; bu Anti-kapitalist Müslümanlık manifestosunda açıklanan tarihsel bir tabirdir. Zaman içinde yaygın din anlayışında oluşmuş sapmalardan dolayı Müslüman olmanın gerçek gerekleri unutuldu ve Müslümanların çoğu kapitalistleşti. Bu sapmaya vurgu yapmak için kullanılıyor bu tabir.
Evet; İslam anti-kapitalist olmayı gerektirir.”Müslümanlık adına Kapitalizm’e abdest aldıramazsınız” diyoruz bu şekilde. Müslümanlar Faşizim’e kaysaydı “Anti-faşist Müslümanlar” vurgusu yapılırdı mesela.
Peki Anti-kapitalist olmanız günlük hayatınıza nasıl yansıyor?
İhsan Eliaçık: İhtiyacımdan fazlasını, ihtiyacı olana veren biriyim. Sermaye biriktirmiyorum. Bir günün ihtiyacı o gün görülüyor, ertesi güne aktarmıyorum. Önümüzdeki 5-10 yıl içinde kullanırım diye para biriktirmiyorum. Günlük yaşıyorum yani. Kitaplarımdan gelen para ile geçiniyorum, fazlasına tamah etmiyorum.
Anti-kapitalizm sermayenin tek bir kişide toplanmasına karşı çıkmayı gerektirir. Yani sermayeye değil; tek bir kişide toplanmasına karşıyız. Yoksa yollar, fabrikalar nasıl yapılacak? Sermaye herkese yani topluma ait olmalı. Sermayeden gelen gelir tüm topluma akmalı, bir kişiye değil. İnsanlar biraraya gelip toplam kârı bölüşmeli. Kapitalizm ise “sermaye tek bir kişiye ait olabilir ve o parayla yatırım yaparak sermayesini katlayabilir” diyor. Bunun da sınırı yok. İslam bunu kabul etmez.
Nasıl bir sistem çözüm olabilir buna? Demokrasi olabilir mi mesela?
İhsan Eliaçık: Demokrasi, yönetimin paylaşılmasıdır. Anti-kapitalizm ise nimetlerin ve mülkün paylaşılması. Marabalar, köylüler ya da işçiler demokrasiden pek pay alamıyorlar. Onların elde ettikleri kazanca ağalar, efendiler ya da patronlar el koyuyor. Ekonomik paylaşımın olmadığı yerde, sen gelip “siyasi olarak herkes biçimsel olarak eşittir, gelin oy verin” diyorsun, işçi de, patron da gidip oy veriyor ama sonra herkes fabrikasına gidiyor ve sömürü devam ediyor. Öyle bir şey olmalı ki; siyasi haklar da, nimetler ve mülkiyet de paylaşılmalı. Biri diğerinden çok almamalı. Mesela siyasi yönetimde tüm yetki tek bir kişiye ait olduğu ve geri kalanın onun emrine girdiği zaman, bu da demokrasi kapitalizmi olmuş oluyor. Kapitalizm esasında birikimin bir kişiye ait olabilmesi demek, bizim karşı çıktığımız bu. Bu birikim; yetki, para, siyasi iktidar hatta bilgi olabilir. Bilgi, mesela, bir kişide toplanmış geri kalanlar cahil; yetki bir kişide, kalanlar onun gözüne bakıyor; para bir kişide gerisi fakir. Bunların hiçbirisi olmamalı.
Adalet İslam’ın özüdür
Kısaca “adalet”in tanımı yaptınız.
İhsan Eliaçık: Kapitalizmin en çok becerdiği şey üretim, Sosyalizm de paylaşımı becerir. Demokrasi de halkın katılımı, adam yerine konması demek. Öyle bir şey olmalı ki; bir üretim olmalı ama üretilen de adil şekilde paylaşılmalı. Üretimi becerip paylaşımı beceremediğin zaman, zengin-yoksul uçurumu oluşuyor. Tersi durumda insanlar hantal kalıyor. Halkı demokrasiyi katmayınca diktatörlüğe dönüşüyor. İslam değerler üzerinde duruyor, bunların hepsini “adalet” başlığı altında topluyor. “Adalete uygun olan bir sistem kurun” diyerek; insanlar bir taraftan üretsin, öbür taraftan paylaşsın ve halk da yönetime katılsın demek istiyor.
Gezi olaylarından önce
Gezi Olayları’ndan önce sizi neden pek tanımıyorduk? Gezi’den önce neler yapıyordunuz?
İhsan Eliaçık: Ben 1975’te, 15-16 yaşlarındayken, ilk olarak dönemin İslamcı Gençlik teşkilatlarına gidip gelmeye başladım. 75-80 arası Milli Selamet Partisi Gençlik Kolları, Akıncılar Derneği, Milli Türk Talebe Birliği gibi yerlerde aktiftim. Bunlar o zaman Milli Görüş akımının gençlik ortamlarıydı. Kırşehir Lisesi’nden mezun olduktan sonra 80’de bir yıl hapis yattım. 85’te İlahiyat Fakültesi’ne girdim. 90 yılında İlahiyat maceram bitti. 91’de İstanbul’a gelip yayıncılıkla uğraşmaya başladım. 93’te Kayseri’ye döndüm. Kayseri’de Birlik FM radyosunu kurduk. 1999 yılına kadar Kayseri Gündem gazetesinde köşe yazıları yazdım. 90’ların başlarından itibaren de kitaplarımı yayınlamaya başlamıştım. 93-99 arası Değişim Dergisi‘ni çıkardık. 2002’de tekrar İstanbul’a geldim ve yazmaya İstanbul’da devam ettim. Yarın, Bilgi ve Düşünce, Söz ve Adalet, Gerçek Hayat yazdığım ya da çıkarttığım diğer dergiler. Yani İslami camia eskiden beri beni tanır, bilir.
İstanbul’a geldiğim yılın Kasım ayında AKP iktidara geldi. Ben de 2003’ten itibaren yavaş yavaş AKP’yi eleştiren yazılar yayınlamaya başladım. Aslında daha önce de hep İslam dünyasında gördüğüm yanlışlıkları dile getiriyordum ama bunlar AKP başa geldikten sonra dikkat çekmeye başladı.
2011 yılında lüks iftar sofralarını protesto etmek için otel önlerinde yeryüzü sofraları kurmaya başladık. İlk burada yaptığım çağrılar dikkat çekti. İnsanlar “ne oluyor, kim bunlar” demeye başladı. O zaman Emek ve Adalet Platformu vardı. Oradaki gençlerle yapmıştık. Takip eden 2012 ve 2013 yılları yazlarında, Ramazan zamanı hep bir olay oldu ve her seferinde daha çok dikkat çektik.
2012 yılının 1 Mayıs’ında Fatih Camii’nden Taksim Meydanı’na yürüyüş yaptık. Anti-kapitalist Müslümanlar tabiri o zaman çıktı. 1100 kişi falandık. Önce Fatih Camii’nde 1 Mayıs’ta ve maden kazalarında ölenler için bir gıyabi cenaze namazı kıldık. Bu Türkiye’de ilk defa yapılan bir şeydi. 2011-2013 yıllarında yaptığımız şeyler hep ilkti ve özellikle sol çevreler başta olmak üzere çok ilgi çekti. Kamuoyu konuşmaya başladı.
Ertesi yıl, malum, 31 Mayıs’ta Gezi olayları başladı. Gezidekiler “sizin de gelmeniz lazım” dediler, biz de gittik. Olayların buralara geleceğini tahmin etmemiştik önce, ama iş giderek büyüdü. Tayyip Erdoğan işin içine girdi. O “yaptırmayacağım, sizi dinlemiyorum, biz kararımızı aldık” falan deyince, birden olay başka bir şeye dönüştü. Sonra “camiide içki içtiler, türbanlı bacımı süründürdüler, bunlar dinsiz” diye yaygara yapınca da, Gezi’ye katılan insanlar kendiliğinden bize şöyle demeye başladı:
“Önümüzdeki Miraç Kandili ve Kadir Gecesi’nde siz şu “dinsiz” söylemine karşı bir şeyler yapsanız. Biz dinsiz değiliz, Gezi’ye de Cuma’ya da saygılıyız. Adam bizi dünyaya kötü göstermeye çalışıyor. Bu söylemi beraber kıralım.”
Önce Miraç Kandili’nde toplandık. Arkasından Taksim Meydanı’nda Cuma Namazı kıldırdım. Namaza 200 kişi falan katılmıştı ama etrafta bizi koruyan çoktu. Güneşli bir günde, meydanın ortasında ortaya çıkan o Cuma Namazı görüntüsü medyanın çok dikkatini çekti. Fotoğraflar 52 ülkenin ajansına fakslandı. “Gezi’de Cuma Namazı kılındı, solcular onları korudu” gibi manşetlerle çıkan bu haberler Gezi’deki görüntüyü değiştirdi.
İhsan Eliaçık, Gezi olayları sırasında Taksim Meydanı’nda Cuma namazını kıldırdı“Hem Müslüman hem solcu nasıl olunur” tartışmaları
Evet, siz Gezi’yi dengelemiş ve bir ön yargıyı kırmış oldunuz. Gezi direnişini, dindarların da desteklediğini gösterdiniz.
İhsan Eliaçık: Evet, direnişin dindarlarla dinsizler arasında olmadığı, bunun sadece dinsizlerin isyanı olmadığı anlaşıldı. Ondan sonra olay tüm dünyaya yayıldı. Kısaca; Türkiye’deki Anti-Kapitalist Müslümanlar’ı 2011’de önce dini kesim, 2012’de Türkiye, 2013 yılında da tüm dünya tanımış oldu. Sonra da “hem solcu hem Müslüman nasıl olunur” tartışmaları aldı başını gitti.
Yalçın Akdoğan çok değişti
Peki, eskiden sizinle beraber olan, beraber dergi çıkarttığınız arkadaşlarınız da hala sizin gibi düşünüyor mu?
İhsan Eliaçık: Annem, biz Gezi’deyken bir gün telefon açtı ve bana şöyle dedi: “Oğlum zamanında seninle beraber protesto yürüyüşleri yapanlar şimdi Meclis’te oturuyor, sen hala sokaklardasın.” Yani biz değişmedik. Ama mesela; 2003 yılında beraber Bilgi ve Düşünce Dergisi’ni çıkarttığımız Yalçın Akdoğan çok değişti. O zamanlar o da aşağı yukarı benim gibi düşünen biriydi ama sonra dergiyi bırakıp Ankara’ya gitti, Başbakan danışmanı oldu. Geçenlerde Doğu’daki toplu ölümler hakkında “Terörü bitirmek için sivil halk da ölebilir” dediğini duydum. İnsanlar iktidara gelince çok değişiyor ve yaptıklarına kılıf uydurabiliyorlar. Doğudaki halk nasıl olsa teröristi destekliyor, o zaman ölseler de farketmez, diye düşünebiliyor. Sözde terörü bitirecekler. Oradan zorla göç ettirilen gençlerin çoğu dağa çıktı. Yani PKK daha da güçlendi uyguladıkları politikalarla.
Geleneksel dindarlar bana karşı çıkıyordu
Muhafazakar kesim, ama özellikle AKP’liler tarafından pek sevilmiyorsunuz. Bunun sebebi sadece onların kapitalist yönlerini ortaya çıkarmanız mı? Başka sebepler de var mı sizce?
İhsan Eliaçık: 1993’ten 2000’e kadar çıkardığım dergiler dini kesime hitap ediyordu ve benim her zaman bir eleştirel tutumum vardı. Modernist İslam yorumları yapıyorum, mucizeleri kabul etmiyorum vs. O zaman da “Sen ne yapmaya çalışıyorsun, hadisleri inkar ediyorsun, dini değiştirmek mi istiyorsun?” diyorlardı. Ama benimle aynı fikirde olan dindarlar da çoktu. Geleneksel dindarlar bana karşı çıkıyordu genelde.
Ayrıca bu tür tartışmalar aslında dini kesim içinde zaten süregeliyordu, sadece benimle ilgili değil. Gelenekçiler ve yenilikçiler hep tartışırdı bu konuları. Bugünkü mevcut hükümetin gelmesi ve bizim onları eleştirmeye başlamamızla beraber Kapitalizm meselesi ortaya çıktı. 2007’de Abdullah Gül‘ün Cumhurbaşkanı olmasıyla eleştirilerimiz had safhaya geldi. Ben bu olayı zirve olarak görüyorum. Zenginleşmelerinin, yolsuzlukların zirve yaptığı ve görünür olmaya başladığı yıl. Özellikle 2010 yılından sonra bir hayrı kalmadı bu hükümetin. Biz de buna paralel olarak eleştiri dozajını artırdık. Biz dozajı artırınca savunmaya geçmeye başladılar.
2009 Kasım ayında Habertürk’te Müsiad Başkanı Erol Yarar ile bir tartışma programında bir araya gelmiştim. Bu dini kesim içindeki zıtlaşmaların dışa vurulduğu ve herkesin farkettiği bir program oldu. Erol Yarar, “Müslüman zengin olmalı, “Zenginlik dini İslam” diye bir kitap yazacağım” diyordu o zamanlar. Beni de tam karşıt düşüncede olduğum için o programa çağırmış olmalılar. O 2-3 saatlik tartışma sonucunda ikimizin konuştuğu argümanlar ülkede iyice alevlendi. Sonra Hayrettin Karaman‘dan tut, Cüppeli‘sine kadar herkes yazılar yayınladı. “İslam’a Komünizim’i sokmaya çalışıyor, böyle şey olmaz” vs. dediler. Reddiyeler yazdılar. 2011’e kadar bu böyle gitti.
1. Bölüm – Röportaj: İhsan Eliaçık: İslam barış demektir!
2. Bölüm – Röportaj: İhsan Eliaçık: İslam’da doğru bilinen yanlışlar
3. Bölüm – Röportaj: İhsan Eliaçık: Siyaset ve dinde yozlaşma