Yaşamak için değil ama görmek için tercih edilen bir ülke İzlanda. İsminin anlamı her ne kadar “buz ülkesi” olsa ve bitki örtüsünün büyük bir bölümü buzul, bozkır, siyah kum ve kurumuş lavlardan oluşsa da genel görünüş itibariyle yeşil bir ülke aslında.
İzlanda’da turist nüfusun iki katı
Karanlık, uzun, karlı kış mevsimi ve en fazla 15 dereceyi gördüğü gecesiz yazlarıyla İzlanda, pek fazla kimsenin yaşamak isteyeceği bir yer değil, ama kendine has doğası ve manzaraları sebebiyle her meraklı turistin görmeden ölmek istemeyeceği bir ülke. Sadece yüzde 30’u yaşamaya müsait olan 103.000 kilometrekarelik İzlanda’nın 320 bin vatandaşı var. Yaz aylarında ise turistlerle beraber nüfus 900 bine çıkıyor.
İzlanda’da yaz mevsimi sıcaklık gündüz 7-12 derece arası, gece 2-3 dereceye kadar düşebiliyor, her an yağmur veya dolu başlaması, hatta kar yağması süpriz sayılmıyor. Kışın ise Körfez Akıntısı (Golf Stream) sayesinde sanıldığı kadar soğuk değil ama bütün ada karla kaplanıyor. Bulutlar çok hızlı hareket ettiği için hava beş dakikada bir değişiyor. Aşırı rüzgar alan ülkede evlerin çoğunluğunun dış cephesi ve çatısı renkli alüminyum ile kaplı. Kiremit kullanılmıyor.
Başkent Reykyavik, kutup bölgesine en yakın olan başkent. Ülkenin yarısından fazlası etrafı park ve göletlerle çevrili büyük bir kasaba görünümündeki bu şehirde yaşıyor.
“Reyk” İzlandaca’da “duman” anlamına geliyor ve ülkede ismi aynı kelime ile başlayan başka bir çok yer var (Reykyanes, Reykholt). Yoğun yeraltı sıcak su kaynaklarından dolayı topraktan duman tütmesi bölgelere bu isimlerin verilmesinin nedeni.
İzlandalılar güneşle değil suyla ısınıyor
Ana termal kaynaklar 70-80 km uzaklığa kadar çevredeki tüm yerleşim merkezlerinin ısıtılmasında ve seralarda kullanılıyor. Bu bölgelerde asfalt veya topraktaki kar ve yağmur çok kısa sürede kuruyor. Yol üzerinde doğal termal göletlerinde kışın ısınmak için suya girmiş insanlar görünce şaşmamak lazım, çünkü burada insanlar güneşle değil suyla ısınıyorlar.
İzlanda köylüleri fokurdamakta olan bu sularda bir kese içinde sarkıttıkları yumurtalarını kaynatıyor, ekmeklerini kaynağın yakınlarındaki sıcak toprağa gömerek pişiriyor. Evlerdeki çeşmelerden ilk açıldığında önce sıcak, sonra soğuk su geliyor. Suya klor katılmıyor. Termallerin bir tek dezavantajı var: Bu bölgelerde hava ve su hidrojen sülfit maddesinden dolayı bozuk yumurta gibi kokuyor. Ama gene de Dünya’nın en temiz havası ve en doğal temiz içme suyunun İzlanda’da olduğu söyleniyor.
Melankolik İzlandalılar
İzlanda’da aile soyadı kullanılmıyor. Bütün kadınların soyadları “dottir” (kız çocuk), erkeklerinki ise “son” (erkek çocuk) ile bitiyor. Çoğunlukla babanın, yeni yeni de annenin kızı ya da oğlu olarak soyad alınıyor. Ünlü İzlandalı şarkıcı Björk‘ün gerçek adı Björk Guðmundsdóttir (Guðmund’un kızı) mesela. Bu durumda evlenen kadının da soyadını değiştirmesi anlamsız oluyor. Zaten İzlandalı’lar evlenmektense beraber yaşamayı tercih ediyor. Herkes birbirine ilk ismiyle ve sıfat (sayın, bay, bayan) kullanmadan hitap ediyor.
İzlanda telefon rehberi de ilk isimlere göre dizili. Polis, itfaiye ve ambülans için aynı telefon numarasını kullanılıyor, ülkede alan kodu yok. İzlanda Devlet Başkanı’nın numarası da telefon rehberinde kayıtlı, Başkanlık Konutu’nun (Bessastaðir) yolu ise turistik kitaplarda tarif ediliyor. Konutun bahçesininin çitleri ya da duvarı yok, bahçe içinde bir kilise ve mezarlık var.
İzlanda Başkanlık Konutu
Sosyal hizmetler sistemini benimsemiş ülkenin vatandaşlarına sınırsız ve bedava eğitim ve sağlık imkanı veriliyor. Ortalama yaşam süresi 83 yıl. İzlandalılar özellikle yaz aylarında oldukça neşeli, güler yüzlü ve kendilerini pek ciddiye almayan insanlar, ama kış mevsiminde ülkedeki anti-depresan satışları artıyor. Kasvetli havalardan bunalıp kendilerini müziğe vermiş İzlandalılar için müzik duyguları dışa vurma yöntemi. Şarkıları da doğal olarak aşırı melankolik (Björk, Sigur Ros).
Vikingler’in torunları
Adaya ilk kez 9. yüzyılda Norveç’ten gelip yerleşen Vikingler yerleşmiş. Şu an konuşulan İzlandaca 9. yüzyılda adaya gelen Vikinglerin kullandığı dilin aynısı. Bu yüzden ada halkı hala 13. yüzyılda yazılan ilk İzlanda destanlarını (Sagalar) bile zorlanmadan okuyabiliyor. İzlandalılar başka dillerden de kelime sahiplenmek yerine Viking dilinde varolan köklerden yeni kelime türetiyorlar.
İnanç ve politika
Bir önceki Reykjavik valisi Jón Gnarr eski bir punk grubu üyesi ve komedyenmiş, 2009 yılında politika ile dalga geçmek için The Best Party‘i kurmuş ve kazanmış.
İzlanda bankacılık sektörünün özelleştirilmesinden sonra (2003-2007), finans ve yatırıma dayalı bir ekonomiye sahipti ama 2008 yılında meydana gelen büyük mali kriz, 5.000 kişinin ülkeden göç etmesine ve bankaların yabancı ülkelere satılmasına sebep oldu. İzlanda bugün ekonomik olarak batık bir ülke olsa da bu günlük hayatta pek hissedilmiyor.
İzlandalılar’ın yüzde 80’i Elfler’in varlığına ve İskandinav efsanelerinin gerçekliğine inanıyorlar. Elfler’e zarar gelmesin diye yol veya ev yaparken Elfler’in yaşadığına inandıkları arazileri kullanmıyorlar. Bu arada, İzlanda halkının sadece yüzde 46’sının bir dini inancı var. Gençlerin yüzde 40’ı Ateist.
Eşcinsel ilişki çok yaygın değil ama LGBT‘lerin en rahat ve özgür olduğu ülke burası. Birçok eşcinsel evlenmek ve tatil yapmak için İzlanda’yı tercih ediyor. İzlanda’nın bir önceki başbakanı Jóhanna Sigurðardóttir (2009-2012) uzun süredir beraber olduğu kadın yazar ile başbakanlığını sürdürdüğü sırada evlenmiş, ama bu İzlanda medyasının pek umurunda olmamış. Sigurðardóttir dünyanın eşcinsel olduğunu açıkladıktan sonra göreve gelen ilk hükümet başkanı ve eşi Jónína Leósdóttir ile birlikte eşcinsel evliliğin yasallaşmasından sonra İzlanda’da evlenen ilk eşcinsel çiftten biri.
İzlanda tamamen güvenli bir yer, saldırı suçları neredeyse yok ve polisler gerek olmadığı için silah taşımıyor. Ülkenin ordusu yok. Güvenlik NATO uçaklarıyla sağlanıyor. Sadece bazı sahil güvenlik gemilerinde silahlı görevli var.
Yollar
İzlanda’nın kıyı kesimleri normal bir araba ile gezilebilir ama engebeli iç kesimlerde sadece dört çeker arabaların sürme izni var. Ülkede demir yolu yok. Kara yolları yeterli ama fjordların (Fiyord) sebep olduğu uzun yolları kısaltmak için alçaktan uçan küçük uçaklarla yapılan hava taşımacılığı yaygın. Ülkede irili ufaklı 98 adet havaalanı var.
İzlanda yollarındaki trafik ve bilgilendirme işaretleri oldukça düzenli ve yeterli. Tüm manzara noktaları, gezilecek yerler, turistik bilgi panoları, benzin istasyonları, market ve lokantaların yerlerini 5-10 km öncesinden öğrenilebilir. Bu ülkede diğer ülkelerden farklı olarak trafik işaretlerinin yanında asfalt sıcaklığını gösteren elektronik tabelalar var.
Coğrafya
İzlanda’nın yüzde 11’i buzullarla kaplı… Buzul dağlarının çoğu aktif volkanların üzerinde bulunuyor. Bahar aylarında buzların bir kısmının erimesiyle şelaleler akmaya ve buzul gölleri çözülmeye başlıyor. Büyüklü küçüklü, çeşitli şekillerdeki buz parçalarının ana buzuldan ayrılıp suya düşmesiyle sürekli değişen göl manzaraları oluşturuyor. İzlanda’da her gün değişik ölçeklerde depremler meydana geliyor fakat şu ana kadar hiç bir depremin büyüklüğü 7 Rihter’i geçmemiş. Bunun sebebi bilinmiyor.
Sadece yüzde 1’lik bir alan tarıma müsait… Ormanın yok denecek kadar az olduğu ülkede bozkır, kum, çimen ve buzuldan başka bir de engebeli arazilerde görülen yumuşak yosun (moss) türü mevcut. Adanın volkanik yapısı, kumları ve dayanıksız toprağının aya benzemesinden ötürü aya ilk ayak basan astronot Neil Armstrong, aya iniş provası için İzlanda bozkırlarında antrenman yapmış.
Basalt kayalar ve İzlanda mimarisi
Volkanik lavların hızla soğuması sonucu oluşan jeolojik harika basalt (siyah volkanik kaya) sütunlar, İzlanda’da özellikle şelale duvarları ve okyanus kıyılarındaki falezlerde görülüyor. Simetrik olarak dizili düzgün altıgen formundaki bu sütun kayalar İzlanda mimarisine ilham kaynağı olmuş. Bu etkinin en belirgin görüldüğü iki mimari eser Reykyavik’de her noktadan görülebilen Hallgrímskirkja Kilisesi ve Harpa Binası.
İzlanda’nın doğa harikaları
Gullfoss Şelalesi de İzlanda’nın en popüler turistik noktalarından biri. Merdiven şeklindeki şelalenin düşüş şiddeti zaman zaman 2000 m³/s’yi buluyor ve su damlacıklarının oluşturduğu buluttan suyun düştüğü yer görünmüyor.
15 aktif volkanı, 10 bin şelalesi var adanın. Her 5-10 yılda bir bir volkan aktif hale geçiyor. Avrupa’nın en büyük, dünyanın üçüncü büyük buzulu Vatna ve bu buz dağından beslenen Avrupa’nın en güçlü şelalesi Dettifoss da İzlanda’da.
Ülkenin en büyük ve derin (248m) buzul gölü Vatna‘nın eteğindeki Jökulsárlón’da üç renk gözlenebiliyor; camgöbeği mavisi, kristal beyaz ve volkanik küllerde kaynaklanan siyah renk.
Mavi Lagün, National Geografic Dergisi’nin dünyanın 25 harikasından biri olarak onurlandırdığı gölün adı. Hava sıcaklığı ne olursa olsun, suyun sıcaklığı 37-39 derecede sabit. Çok özel bir ekosisteme sahip gölün dibindeki yosunlar göle tatlı mavi bir renk veriyor. İçinde yoğun şekilde bulunan sülfür ve silisyum dioksit (silis) çürük yumurta gibi kokuyor ama sedef başta olmak üzere birçok cilt hastalığının tedavisinde kullanılıyor bu su. Gölün içinden çıkan beyaz çamur içinde de bolca bulunan ve cildi güzelleştiren bu kimyasallar saçları sertleştiriyor.
Adanın yanardağlarından sonra en önemli özelliği gayzerleri. Periyodik aralıklarla fışkıran bu sıcak su kaynakları ısınma ve elektrik enerjisi elde etmede kullanılıyor. Bunlardan en bilinenleri Geysir gayzerleri. “Strokkur” (tereyağı güğümü) bu bölgedeki en aktif gayzer: 3-4 dakikada bir fışkırıyor ve 15 metreye kadar yükseliyor. Ne kadar rüzgar olursa olsun Geysir bölgesi civarında hava, sıcak sular sayesinde hep ılık.
En çok ördek türü İzlanda’da bulunuyor ama bazı hayvan türleri de hiç görülmüyor burada: Penguen, yılan, kelebek, kurbağa ve semenderler İzlanda’da yaşamıyor. Yol boyunca bütün yeşil alanlarda çobansız koyun, inek ve at sürüleri görülebilir ama İzlanda’da domuz da bulunmuyor. Yakın zaman kadar hijyenik sebeplerle şehirlerde evcil köpek beslemek yasakmış İzlanda’da.
Özgür Willy filminden tanıdığımız orka cinsi balina Keiko 1970’de İzlanda sularında yakalanmış. Çevreci protestolar sonucu 2002’de tekrar İzlanda sularına bırakılmış ama Keiko yüzerek 2003 yılında öldüğü Norveç’e gitmiş.
İzlanda atları özel bir ırk… Daha bodur ve renkliler, ayrıca diğer atlardan daha farklı bir stilde koşabiliyorlar. Irkın saflığını bozmamak için ülkeye başka at getirilmiyor, ülkeden ayrılan at varsa bir daha geri alınmıyor.
Nisan 2010 tarihinde son yılların en şiddetli yanardağ patlamalarının yaşandığı volkanının ismi “Eyjafjellajökull“. İzlandalılar hariç kimsenin tam telaffuz edemediği ama bugün dünyanın en tanınan yanardağının adı olan bu kelime “ada dağı buzulu” anlamına geliyor.
2010 yılında Avrupa’daki birçok uçuşun haftalar boyunca yapılamamasına neden olan bu patlamalar İzlanda’da sadece bir yeri ciddi şekilde etkilemiş; Dağın hemen güneyinde kurulmuş bir aile işletmesi olan Torvaldseyri Çiftliği‘ni. Yakındaki diğer bir kaç ev dağın kuzeyinde kaldığı ve rüzgar güneye doğru estiği için pek zarar görmemiş. Diğer İzlandalılar için ise sadece seyirlik bir gökyüzü şöleni olmuş bu doğa olayı. Değil insan, tek bir hayvan bile ölmemiş. Ayrıca gene aynı sebepten İzlanda’daki hiçbir iç hat uçuşu aksamamış.
Tüm mülkü kül ve çamur altında kalan çiftlik daha sonra İzlandalılar’ın da yardımıyla eski haline getirilmiş. Aile şimdi çok memnun, çünkü volkanik kül yüksek oranda mineral içerdiği için bir sonraki hasatlar çok daha verimli olmuş. Ayrıca bu büyük patlama sonrası yakın zamanda başka patlama beklenmediği için de huzurlular. Aile 2011’den beri çiftliğin yakınlarında bir turist merkezi işletiyor. En çok talep gören volkan hatırası; Patlamanın kavonozlanmış külleri.
Doğal film platosu
İzlanda buzulları birçok filme doğal dekor olmuş son otuz yılda. Jökulsárlón aynı zamanda iki James Bond filmi (Die Another Day ve A View to a Kill ve Game of Thrones dizisinin kış mevsimi duvar arkası sahnelerinin çekildiği yer olarak da tanınıyor. Batman Begins, Noah, Oblivion ve Stardust İzlanda’da çekilen diğer bazı filmler.
Volkanik patlamalarla oluşmuş ve insan eli değmemiş doğa manzaraları oldukça gizemli görüntüler oluşturuyor ve tüm macera filmi yapımcıları İzlanda doğasından ilham alabiliyor.”Lost” dizisinin çekildiği ve İzlanda gibi volkanik olan Hawai’nin Oahu Adası İzlanda’nın dağlık bölgelerine çok benziyor.
İzlanda’da yemek
İzlanda’da lokantalarda hesap masada değil, kasada ödeniyor. Bahşiş vermek hoş karşılanmıyor ama bazı küçük lokantalarda kasanın yanında bir bahşiş kavanozu var. Küçük bir kafeden lüks bir lokantaya kadar her yerde ev yapımı sebzeli kuzu çorbası muhakkak bulunuyor. Her lokantada yemekten önce ikram olarak bir sürahi su, ev yapımı sıcak ekmek ve tereyağı geliyor masaya. Tereyağ, genelde işlenmemiş siyah volkanik taşın üzerinde ikram ediliyor.
İzlanda’da her şeyin etini yiyorlar; Balina, at, köpek balığı, fok ve bilumum kuş… Ağlamaklı bakışlı, penguen görünümlü Atlantik Puffini (Atlantik martısı) bile İzlandalılar’ın Noel sofralarını süslüyor.
Adada şu an McDonald’s yok. Ülkedeki son McDonald’s ekonomik krizle birlikte Ekim 2009’de kapanmış, son menüyü alan kişi menüdeki yemekleri yemeyip bir camekana koymuş. Meraklıların gelip görebildiği bu son menü, “fast food” yemeklerin ne kadar sağlıksız olduklarını ispat edercesine hala ilk günkü görünümü koruyor.
İzlanda, çevreci ve ekolojik bir ülke
İzlanda sanki tek elden yürütülen bir turistik işletme gibi. Tüm turistik tesis ve alanlarda genel bir prensip göze çarpıyor; Doğayı bozmadan, değiştirmeden ve turiste müdahale etmeden hizmet etmek. Seyyar satıcı ya da birbirleriyle rekabet eden lokantalar yok. Zaten Reykyavik dışında o kadar az tesis var ki yüz kilometre boyunca ekmek alacak market bulamamak mümkün. Güney sahilleri boyunca çok ender küçük yerleşim merkezleriyle karşılaşılıyor, ama üç ev ve bir kiliseden oluşan köyleri saymazsak Güney İzlanda sadece doğal güzelliklerinden oluşuyor.
Asfalt sadece şehir içlerinde ve ana yollarda kullanılmış. Diğer yollar toprak düzleştirilerek ya da taş dizilerek oluşturulmuş.
Büyük kayalar sınır çizgisi ya da şehir mobilyası olmuş. Volkanik patlamalardan sonra oluşmuş kahverengi dağınık yeryüzü, ya da sanki yeni deprem olmuşçasına altlı üstlü olmuş toprağa dokunulmamış. Aynı prensiple şehir ve sokaklar da kaya ve volkanik taşlarla ya da eski bisikletler gibi geri dönüşümden faydalanarak dekore edilmiş İzlanda’da. Hepsi çok sade ve estetik görünümlü.
İzlanda’da sadece ekolojik tarım yapılıyor. GDO ve suni gübre kullanmak yasak. Birçok gıda haliyle ithal ediliyor ama ülke içinde üretilmiş her gıda ekolojik. Termalden başka şelale ve rüzgâr gibi diğer sürdürülebilir kaynaklardan da enerji elde eden İzlanda, en çevreci ülkelerin başında geliyor.
Fotoğraflar: Rudolf Held