Bilim: Zihnin iyileştirici gücü

Tıpta ilaçların etkisi ispatlanmaya çalışılırken Plasebo çalışmalarının da yardımıyla zihnin iyileştirici gücü açıkça ispat edilmiştir. İnsanın orijinini ve aralarındaki farkları incelemeye çalışan bilim insanları (genetik bilimciler), geriye doğru gen taraması yaptıklarında; sayısı sınırlı birkaç ortak atadan geldiğimizi ve genlerimizin atamız kabul ettiğimiz fosillerin genlerinden çok farklı olduğunu tespit etmişlerdir.

Bilim: Zihnin iyileştirici gücü

Tanrının oğulları

Sanki bugünkü modern insan aniden bir yerlerde tohumlanıp birden bire ortaya çıkmıştır ve bu gerçek, evrim teorisini ciddi olarak tartışmaya açmıştır. Özellikle değişime uğramadan nesiller boyu anneden aktarılan mitokondriyal DNA,  evrim konusunda bilinen her şeyi tepetaklak eden esrarlı bir gerçektir.

Atamız olduğu bize öğretilen fosillerle bugünkü genetik yapımızın hiç bir bağlantısı olmadığının ortaya çıkması özellikle Sümer yazıtları ve tarihiyle ilgili en ilginç fikirleri savunan Zecheria Sitchin’i yeni bir gözle değerlendirmemizi gerektirmektedir. Sitchin, insanın bugünkü yapısının müdahale ile yaratıldığını ve başka dünyalardan gelen varlıklar tarafından laboratuar koşullarında “Tanrının Oğulları” denilen erkek spermi ile dünyalı ilkel dişinin yumurtasından yapay döllenme ile gerçekleştirildiğini ifade etmektedir. Sümerlerle ilgili yaptığı otuz yıllık bir çalışma sonucu çıkardığı dünya kronolojisi, bugün bize bütün inançlarımızı yıkacak kadar farklı ve ters gelmektedir. Oysaki yapılan genetik çalışmalar, arkeolojik buluntular ve ilahi sayılan kaynakların bilgileri gitgide birbirini destekler doğrultuda yol almaya devam ediyor. Özellikle tufan ve sonrasına ait gen çalışmalarının vardığı nokta Sitchin’i tamamen doğrulamaktadır.


Oxford Üniversitesinden Bryan Sykes’ın mitokondrial DNA çalışmalarına göre Avrupa’daki insanlar 45.000 yıl önce 7 kadından (Havva’nın kızları) ortaya çıkmıştır.

Sitchin’in kitaplarında anlattığı dünya kadınlarının yumurtaları ile tanrının oğullarının spermlerinin birleşmesi tezini doğrulayan tek kanıt bu da değildir üstelik. ( Dişi Mitokondrial DNA, hücre içinde erkek DNA ile etkileşmeden kilitli bir sandık gibi sadece anneden kızına geçmektedir ve bozulmadan uzun nesiller boyu taşınmaktadır.)

Daha sonraki binyıllarda ise laboratuar dışında gerçekleşen Tanrı oğulları ve Havva kızları arasındaki gerçek cinsel birleşmeler ile olan doğumlarla meydana gelen insan ırkları değişimi yine gen çalışmalarıyla ortaya konmuştur. Evrim teorisinin açıkta kalan noktalarını açıklayan ve başka bir bakış açısı sunan bu deliller tarihin bilinen çağ tablosunun aslında hiç te gerçek olmadığını zaten bize göstermektedir.

Değişik dünya bölgelerindeki farklı ırk özelliklerinin bilinen açıklaması ise çoktan çökmüş görünüyor. Coğrafi koşulların yarattığı özellikler diye bize sunulan dış görünüş farklılıkları ve ırk özellikleri aynı coğrafya üzerinde bile çok büyük farklılıklar gösterirken gen çalışmaları insan DNA’sına başka güçlerden müdahale olduğunun açık seçik kanıtıdır zaten.

Ortak bir gen havuzundan dünyaya yayılan ama kritik zamanlarda ani değişimler göstererek ilerleyen insan genomunun sırları, kendi DNA şifrelerinin içinde gizlidir.

Maddeci bilim

Maddeci bilim bir taraftan DNA’nın sırrını keşfe devam ederken geçmişi inceleyedursun çok daha ilginç başka bir gerçeği de ortaya çıkarmaktadır ki, insan DNA’sı şu sıralar geçmiş binyıllarda olmadığı kadar çok ciddi değişimler geçirmektedir. Özellikle yeni nesil çocukların ve pek çok yetişkin insanın DNA sarmalının sayısı değişmektedir. Bu şimdiye kadar olmamış bir değişimdir ve neden olduğu konusunda teorilerden oluşan bir sürü iddia vardır. Çeşitli kaynaklara göre bazen abartılı tezlere rastlasak da sanırım bence en dikkate değer sebeplerden birisi; insanın kendi DNA’sını artık kendisinin değiştirme gücünü kazanmış olmasıdır.


Laboratuar ya da bilimsel kabul edilen Tıp müdahalesine gerek kalmadan “bilinç”  gücü ile kendi kendini değiştiren ve tedavi edebilen insan sayısı azımsanmayacak kadar çoktur. Bu değişikliği ve tedaviyi kendisinin yapabileceğine dair ilk bilinç ve bilgileri insan önceleri bir başka insandan alıyor olsa da sonuçta değişimi gerçekleştiren kendisidir. Şimdilik sadece bir yol gösterici kaynağa ulaşarak bunu başaran insanı çok büyük değişimlerin mucizeleri beklemektedir ve yakın zamanda çoğunluk haline geleceklerdir.

Bilinen klasik tıbbi yöntemleri kullanmadan uygulanan bir takım tedavi yöntemleri, iletişimin çok kolay olduğu günümüzde tüm dünyada gözle görülür artışlar göstermektedir. Üstelik bu tedavileri uygulamalı olarak milyonlarca kişiye göstermekte sakınca görmeyen pek çok kişi, basit şarlatanlar diye adlandırılamayacak kadar eğitimli ve kendilerinden emindirler. Yaptıkları uygulamayı en akla yakın şekilde anlatmaya çalışırken kuantum, manyetik çekim, enerji alanları, enerji dengeleme kozmik alan, çekim yasası ve bilinç gibi olgularla rahatça ifade edebildikleri ve gözle görülür değişimler yaratabildikleri için dikkate alınmaya başlamışlardır. Ortaçağın engizisyonu tarafından cadı diye suçlanıp yakılan binlerce kadının akıbetine uğramayacakları ise mümkün değildir artık (O kadınların cadısal! Yeteneklerini hangi DNA özellikleri ile gerçekleştirdiklerine dair yapacağımız tahminlerde çok olağanüstü sonuçlara ulaşacağımıza eminim. Onlarla birlikte yok edilen mitokondrial DNA’lar bence büyük kayıptır bu anlamda).

Geçmiş yüzyıllarda halktan saklanan gerçekler

Geçmiş yüzyıllarda halktan yani gerçek sahiplerinden saklanan ve metafizik veya paranormal denilerek hakaret edilen farklı bilimler (artık bu bilgilere bilim demekten çekinmiyorum, şimdilerde dağınık görünüyorsa da yakın bir zamanda belli başlıklar altında akademik bir şekilde isimlendirilmekten başka kaderleri de yoktur) hak ettikleri önemi kazanmaya başlamış ve gerçekten hak eden “bilinç”lerin eline geçmiştir.

Hatırlamakta fayda vardır ki toplumun büyük çoğunluğundan saklanan bu metafizik bilgiler sanıldığı kadar “anormal” olsaydı büyük güce sahip devletlerin kadrolarında gizli görevle paranormal yetenekli ajanlar kullanılmaz ve erk kazanmak için çalıştırılmazdı.

Her şeyde olduğu gibi bu konularda da şarlatanlar ve sahtekarlar olduğu unutulmadan artık bu bilgilerin bilimin kanatları altına alınmasının ve bilimin salt maddeci boyuttan teslim alınmasının vakti gelmiştir.

Bilim maddeci boyutta kalmaya direnç gösterdiği sürece bir sürü insan; pozitif bilim – metafizik – din – haç – hilal – cami – kilise – türban – mezhep – tarikat – örgüt vb. gibi birbirine zorla zıtlaştırılan kelime boyutlarının içine hapsedilip, güç odaklarınca kullanılıp harcanmaya devam edecektir.

Özellikle kuantum ve DNA çalışmalarının varacağı noktaların tüm insanlara pozitif kazanımlar getireceğini üstüne basarak belirtmek ve bu karmaşık gibi görünen olguları anlaşılabilir dile dönüştürerek en fazla sayıda insana ulaştırmaya çalışmak belli bilince ulaşmış herkesin görevi olmalıdır.


Bu konuda saf enerji ile çalışan tüm gerçek “bilinç”lerin yolu açık olsun…

Yazının ilk bölümü; Bilimin değişen yüzü


Nesrin Dabağlar
İstanbul’da doğdu. İşletme ihtisası yaptı. 12 yıl bir devlet kuruluşunda muhasebe alanında çalıştı ve 1995-2008 yılları arasında özel sektöre ait çeşitli sağlık kuruluşlarında yöneticilik, danışmanlık ve halkla ilişkiler görevlerinde bulundu. 2008’den itibaren çalışma alanlarına eğitim sektörünü de ekleyerek özel bir üniversitede halkla ilişkiler ve organizasyon uzmanı olarak çalıştı. Bilimsel konuların insan ile ilişkileri, inanışlar ve inançlar konusunda araştırmalar yaptı. Özellikle kutsal metinler, tarih, psikoloji, fizik ve bilimdeki yenilikleri konu alan makaleler yazdı. 2006 yılında İndigo Dergisi'nin yazar ve muhabirliğini yapmaya başladı.