Yeni neslin en temel özelliği benmerkezci oluşu; en vazgeçilmez değeri ise özgürlük. Türkiye’de gençlik kültürel ve toplumsal olarak nasıl bir değişim yaşıyor?
Toplumsal buhranlardan en fazla gençlik etkileniyor
İnsan hayatının önemli bir dönemi olan gençlik çağı, biyolojik, psikolojik ve sosyolojik yönü ile insanın bedensel, ruhsal ve sosyal gelişmesinin ve kişiliğinin oluşmasında hassas bir dönemi kapsıyor.
Gençlik dönemi, bir yandan bunalımlar, çatışmalar, yanılgılar, çelişkiler ve kararsızlıklarla gencin gerek kendisiyle ve gerekse çevresiyle çatışma halinde olduğu; diğer yandan tatlı hayallerin, tutkuların ve idealizmin filizlendiği, kendini ispat ve kimliğini bulma çabalarının yoğunlaştığı bir dönemdir. Bu yüzden, toplumun içinde bulunduğu buhranlardan en fazla etkilenen kesim yine gençlik kesimi.
Nüfusun büyük bir bölümü genç olan ülkemizde, gençlik alanında çalışma yapan ve gençlere yönelik projeler tasarlayan Sivil Toplum Kuruluşlarının sayısı son derece az. Bu nedenle, ülkemizde az sayıda gençlik projesi hayata geçiriliyor. Oysa başta Avrupa ülkeleri olmak üzere tüm dünyada, gençlerin kültürel, sosyal, sanatsal, bilimsel gelişimini desteklemek amacıyla her yıl binlerce gençlik projesi gerçekleştiriliyor. Bizde de bu projeler daha yaygın hale getirilerek, devlet desteği ile güçlendirilmeli; genç nüfusun beyin göçünün engellenmesi için imkanların sağlanması gerekiyor.
Gençlik üzerine yapılmış bazı çalışmalardan yararlanarak, günümüzde gençlerin bulunduğu durumu şöyle sıralamak mümkün:
- Sigara, alkol, kumar, uyuşturucu kullanma eğiliminde artış, bunları meşru görmek.
- Fuhuşu meşru görmek
- Eşcinselliği ve lezbiyenliği artık normal görmek
- Şiddete eğilim göstermek.
- Bilgisayar ve internet bağımlılığında artış.
- Ferdileşmek, yalnızlaşmak, sanallaşmak.
- İletişim kopukluğu, sosyal bağlılık ve dayanışma ruhunun yok olması.
- Davranış bozukluğu, psikolojik olarak gelgit yaşamak.
- Parçalanmış kimlik – kişilik, kendine belirlediği kimlikle, düşünce ve davranışların uyuşmaması, tezatlı davranış, şizofren / melez kimlik.
- Din algısında zedelenme, laikleşme – sekülerleşme.
- Toplumsal değerlere yabancılaşma, değer yargılarında zedelenme.
- Kavramsal kargaşa, zihinsel kirlenme: din, laiklik – sekülerlik, ateizm, ahlak, iffet, haya, vefa, aile, mahremiyet, nikah, nikahsız birliktelik, zina, eşcinsellik, aşk.
- Başkalarına karşı güven kaybı, kendisine karşı güvenme ile güvenmeme arasında gidip gelme (özgüven kaybı).
- Kuşaklar arası çatışma ile oluşan güven bunalımı.
- “Her şeyi bilir” psikolojisinde olmak.
- Gelecek korkusu ve ülkeden göç etme isteği.
- Kendini sorumlu hissetmemek; fakat başkalarını sorumlu tutmak. Sorumluluk ve yükümlülük duygusu ile alay etmek; çevresini, kendine karşı sorumlu saymak.
- Birlikte yaşadıklarını kendine mecbur saymak, kendini kimseye karşı mecbur saymamak.
- Kendini ifade edebilecek, meramını anlatabilecek tarzda lisana hakim olamamak.
- Her şeye sahip olma hakkını kendinde görmek; “Buna hakkım var mı?” gibi bir soruyu sormamak. Köşe dönmeci zihniyet, maddiyatçılık eğilimi.
- Sahip olduğu şeylerin kıymetini bilmemek ve umursamamak.
- Sınırsız bir tüketici ve kullanıcı özelliği sergilemek, marka tutkusu, gösteriş.
- Elde etmek istedikleri ile haklı olmak arasında bir ilişki kurmamak. Elde etmek istediklerinde kendini haklı saymak (Emeğin değer olarak önemini kaybetmesi).
- Anormal giyim tarzı.
- Aşırı uyku uyuma.
- Erken ergenleşme.
- Günlük ve anlık yaşamak, geleceğe yönelik plan yapmamak.
- Bilgiye kendi çıkarı için ilgi duymak, bilgiyi paylaşmamak.
- Genel olarak paylaşım duygusundan yoksunluk.
- Rol modelleri, bilim adamları, düşünürler, din adamları, siyasetçilerden seçme yerine, popüler öğelerden seçme.
Gençliğimizin gösterdiği değişim normal mi?
Bütün bunlar, henüz sosyal problem boyutuna ulaşmamış olup, başlangıç aşamasında üzerine gidilmesi gereken konular. Gençliğimizin böyle bir değişim göstermesi normal midir? Gençlik, kendi kültür ve medeniyetinden, kendi değerlerinden niçin kopmakta ve yabancılaşmakta? Niçin sanallaşmakta, ferdileşmekte? Ailenin kentleşme ve göç politikalarının, Türkiye’nin medeniyet tercihinin, sistemin öngördüğü yaşam tarzının, eğitim sisteminin, medyanın, toplumsal değerlerdeki çözülmenin bunda bir payı var mıdır?
Yine gençlikle ilgili yapılmış çalışmalardan, açıklamalardan, yayınlanmış anılardan yola çıkarak, gençliği olumsuz etkileyen faktörleri aile içi ve aile dışı faktörler olarak şöyle sıralayabiliriz:
1 – Aile İçi Faktörler:
- Aile ortamının etkisi.
- Ailenin parçalanma, yıkılması.
- Evin otelleşmesi.
- Sorunların konuşulmaması.
- Çocuklara ilgisizlik.
- Aile içi yanlış eğitim.
- Sevgi ve şefkat eksikliği.
- Doğru iletişim kurulamaması.
- Akraba çevresinin etkisi.
- Cinsellik konusunda yanlış bilgilenme.
- Ekonomik sıkıntılar.
- Dini eğitim yetersizliği.
2 – Aile Dışı Faktörler:
- Küresel güçlerin etkisi (Siyonizm, ABD, AB, Yabancı İstihbarat Örgütleri…).
- Büyük medyada yer alan diziler, filmler, özel programların etkisi.
- İnternet ve sosyal medyanın etkisi.
- Hristiyanlaştırma faaliyetlerinin etkisi.
- Ateizmin etkisi.
- Türkiye’nin yanlış kültür ve medeniyet tercihi: Seküler Batı kültür ve medeniyet tercihi.
- İki kültür ve medeniyet değerlerinin çatışması ile oluşan şizofreni.
- Yanlış eğitim politikası.
- Yanlış kentleşme politikası.
- Yanlış tarım, sanayi, hayvancılık politikası.
- İşsizlik: İş bulamama korkusu.
- Okuyamama korkusu.
Bu faktörlerin çatışmasının meydana getirdiği ortam, gençlikte kimlik ve kişilik krizine neden olduğu tespit edilmiş.
Yapılan araştırmaların sonucuna bakıldığında, gençlerin çok ciddi kavram karmaşası yaşadığını, kavramların muhtevasının ne olduğunu bilmediklerini, zarf ile mazrufun birbirini tutmadığı görülmüş. Gençler, genel bilgiye yeterince sahip olmadıkları gibi, kendi kimlikleri için zaruri bilgilere de hakim değiller. Bu da eğitim sistemimizin toptan gözden geçirilmesi gerekliliğini ortaya koyuyor.
Gençlerin, teknolojiyi çok iyi kullandıkları, hatta bir kısmında teknolojiyi kullanma bağımlılığı meydana gelmeye başladığı anlaşılıyor. Gençler, sosyal medya ve internetten fazlasıyla etkileniyorlar.
Yeni neslin en temel özelliği ise, benmerkezci oluşu; en vazgeçilmez değeri de özgürlük.
Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) 2015 tarihli tespitine göre, dünya nüfusu 7 milyar 145 milyon 786 kişiye ulaştı. Çin, Hindistan, ABD, Endonezya, Brezilya, Pakistan ve Nijerya’nın toplam nüfusu dünya nüfusunun yarısından fazlasını oluşturuyor. Dünya nüfusunun sıralamasına göre Türkiye nüfusu 18. sırada yer alır. 2015 Türkiye nüfusunun %16,4’ünü 15 – 24 yaş grubu genç nüfus oluşturur. Buna göre ülke genelindeki genç sayısı 12 milyon 899 bin 667 kişiyi bulurken, bunun yüzde 51,2’sini genç erkek nüfus, yüzde 48,8’ini ise genç kadın nüfus oluşturuyor.
Türkiye, Avrupa Birliği ülkelerine göre oldukça genç bir nüfusa sahip olmasına rağmen 8 yıllık bir gelecek içerisinde doğuşta beklenen ömrün uzaması ve toplam doğurganlık hızındaki azalış nedeniyle gittikçe yaşlanan bir nüfusa sahip olacağını gösteriyor.
Eğitim kültürün kuşaktan kuşağa aktarılması için önemli faktörlerden birini teşkil ediyor. Bir ülkenin gelişmişlik düzeyini saptarken eğitim en temel ölçüttür. Ülkemizde okur – yazarlık oranı gittikçe artmakla birlikte, hala istenilen düzeye gelememiştir. Okuma – yazma bilmeyen gençlerin oranı 2012 yılında %1’lerde iken, 2013 yılında genç nüfusun %0,8’i okuma – yazma bilmeyenlerden oluşuyor. Gençlerin %7,6’sı yükseköğrenim mezunu. 2012 – 13 öğretim yılında yükseköğrenimde %38,5 olan okullaşma oranı 2014 yılında %39,9 olarak gerçekleşmiş.
Ülkemizde, 2014 yılında gençlerin işgücüne katılım oranı %40,8, cinsiyete göre baktığımızda genç erkeklerin işgücüne katılım oranı %54 iken, genç kadınlarda bu oran %27,7 olarak tespit edilmiş. 2014 yılında genç işsizlik oranı %17,9 iken, tarım dışı genç işsizlik oranı %21’dir. Genç erkeklerde işsizlik oranı %16,6, kadınlar da ise %20,4 olmuş.
2013 TÜİK raporlarına göre, “Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması” sonuçlarına göre eşdeğer hane halkı gelirin %60’ı dikkate alınarak yoksulluk sınırı, 15 – 29 yaş grubunda olan genç erkeklerin %22,3’ü, genç kadınların ise %24,6’sı yoksulluk riski altında.
Dünya Sağlık Örgütüne sağlık; bireyin vücudunda hastalık ve sakatlığın olmayışını değil, kişinin bedenen, ruhen ve sosyal yönden tam bir iyilik halinde olmasını ifade eder. TÜİK tarafından 2012 yılında yapılan Sağlık Araştırması’nda sağlık sorunlarına ilişkin, gençlerin %14’ünün her gün tütün mamulü kullandıklarını açıklandı.
Gençlerde suçluluk toplumsal bir sorun. 15 – 24 yaş grupları arasında bulunan gençlerin suç işleme riski yüksek olup, en çok suç işleyenler bu yaş dilimleri içinde bulunuyor. Yaş ilerledikçe suç oranlarında düşme görülüyor. Ekonomik nedenle işlenen suçlar arasında hırsızlık, dolandırıcılık, uyuşturucu, adam öldürme, yağma gibi suçlardan ceza infaz kurumuna giren hükümlüler olduğu görülüyor.
Etkin gençlik politikaları üretmenin önündeki engelleri aşma ve kalıcı çözüm sağlayacak yapısal değişiklikleri gerçekleştirme doğrultusunda atılacak en önemli adım, ülkemizdeki gençlerle ilgili eğitim, sağlık, kişisel yaşam, işgücü, sosyal katılım, gelirden eşit pay alması vb. konularda yine politikaların üretilmesi ile mümkün olacaktır.
Nesil meselesi, bir kültür ve medeniyet davasıdır. Nesil, bir ülkenin, bir milletin ve bir devletin geleceğidir. Neslin kaybı; ülkenin, milletin ve devletin kaybı demektir. Bu sebeple nesil meselesi, sadece ailenin meselesi olmayıp, topyekun bir milletin, siyasetin ve devletin meselesidir. Siyasetin, kısır meselelerle uğraşmaktan kurtulup, geleceğimiz olan neslin inşasına yönelmesi şarttır, elzemdir ve zorunludur. Bu noktada siyasetin sorumluluğu büyüktür.
Dipnot: Bu yazı Sosyal, Ekonomik ve Kültürel Araştırmalar Merkezi ile Türkiye İstatistik Kurumu Raporlarının sonuçlarına dayanarak hazırlanmıştır.