Nasuh Mahruki ile kendi dağımıza tırmanmak

Nasuh Mahruki’yi hepimiz kurucu başkanı olduğu AKUT’a getirdiği vizyon ile tanıyoruz. Esasen bu başarı hayatında edindiği ilkelerin bir yansıması. Bu yüzdendir ki AKUT bir sivil toplum örgütü olarak, edindiği derin bilgi ve ince organizasyon becerileri sayesinde yaratıcı, yenilikçi ve değişen çözümler sunarak standartları değiştirmeye devam ediyor.

Nasuh Mahruki ile kendi dağımıza tırmanmak

Nasuh Mahruki ile kendimize sakladığımız hedeflerimize ulaşma, sivil toplum örgütleri ve kurumların sosyal sorumluluk projeleri hakkında konuştuk.

Röportaj: Nasuh Mahruki

Niçin Brüksel’desiniz?


Buraya Çağdaş Dernekler Federasyonu, Atatürkçü Düşünce Derneği, ve TÖSED (Türk Özel Sektör Derneği) tarafından afet ve sivil toplum kuruluşlarının önemi içerikli konferans vermek üzere davet edildim.

Nasuh Mahruki, mesleğiniz nedir?

Bilkent Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunuyum. Fakat çok uzun yıllar profesyonel dağcılık yaptım. Bunun dışında yazarım, fotoğrafçıyım. Şimdilerde motivasyon konuşmacısıyım. Konuşmalarım liderlik, takım çalışması, kişisel gelişim gibi konular üstüne oluyor. Bir de köşe yazarıyım, gazeteciliğin içinde yer alıyorum, bunu demek garip gelse de.

Yıllar sonra çocuklarınız ve diğer insanlar bahsettiğiniz uğraşılarınızdan hangisi ile Nasuh Mahruki’yi ansın istersiniz?

İyi bir insan demeleri yeterli.

Sizinle ilgili kafamda şöyle bir karışıklık var; söylemleriniz AKUT Yönetim Kurulu Başkanı’na mı ait yoksa Nasuh Mahruki’ye mi ait bilemiyorum. AKUT ve Nasuh Mahruki hep bir aradalar. Bu bilinçli bir tercih mi?

Çok güzel bir soru soruyorsunuz. Çok doğru bir yerden baktınız ve bu konu maalesef benim de hayatımda çok önemli bir mesele. Ben çok şapkası olan bir adamım. Yazıyorum, geziyorum, fotoğraf çekiyorum, gazeteciyim, sporcuyum. Bunlar benim kendi hayatımla hesaplaştıklarım tıpkı Everest’e tırmanmak gibi. AKUT bunlardan en değerli olanı ve tek farklı olanı. Sonucu değiştiren bir sosyal sorumluluk projesi ve söz konusu ben değil söz konusu insanlar, ülkem ve dünya.

Çok yönlüyüm, ülke meseleleri ile ilgileniyorum, okuyorum. Fikirlerimi de paylaşıyorum. AKUT ise bambaşka bir yapı, bir kere siyaset üstü bir dernek. Fakat maalesef siyasi içerikli duruşumdan ötürü sanki AKUT adına konuşuyormuşum gibi bir algı yaratıldı. Ben vatandaş olarak konuşuyorum, AKUT’u bu hiç ilgilendirmez ve bağlamaz. O apayrı bir sivil toplum hareketi. Ben bunları anlatmaya çalışsam da yaratılan algı sebebi ile sizde de karışıklık olmuş.

Dışarıdan AKUT başkanı olarak böyle konuşamayacağıma dair eleştiriler alıyorum. Kurduğum sivil toplum örgütünden ötürü fikrimi beyan etmemem mümkün değil.

Peki bu durumun AKUT’a zarar verdiğini düşünmüyor musunuz?

AKUT kamu yararına çalışan bir dernek. Benim söylediklerimle AKUT’un hiçbir alakası yok. AKUT arama kurtarma yapıyor, afetle ilgili bilinçlendirme çalışmaları yapıyor. Ayrım bu kadar basit. Kurduğum dernek benim hapishanem olamaz, fikirlerimi tabii ki söylemeye devam edeceğim. Bununla ilgili dernekte toplantı yaptık ve herkesle anlaştık. Öyle olmasaydı benim AKUT’tan gitmem gerekirdi.

İddialı, yolunda ilerleyen yapınız var. Şimdi size sorum şu; benim önümde tırmanılması zor bir kendi dağım var. Nasıl çıkacağım o dağa ben?

Herkesin birden çok dağı vardır; sosyal hayat, iş hayatı, özel hayat, spor hayatı. Şimdi sizin dağ nerede?

Siz genel olarak hedefe kilitlenme diye düşünün ve ‘Kendi Everest’inize Tırmanın’ kitabından bize birkaç tavsiyede bulunsanız?

En önemlisi kişinin kendini tanıması. En önce doğuştan ve sonradan edinilen yeteneklerinizi keşfedeceksiniz. Bu yetenekler çerçevesinde hedefler seçilmeli. Eğer ulaşmak istediğiniz dağ yeteneklerinizle örtüşüyorsa ve o yetenekler rekabet anlamında size avantaj sağlıyorsa ve bunun üstüne yeterli çalışacak iradeniz, özveriniz, disiplininiz ve cesaretiniz varsa bu dağa ve fazlasına ulaşabilirsiniz.

Uzun vadede herkesin gönlünde kendine sakladığı bir hedefi vardır. Genelde kimseye söylemez, tıpkı sizin şu anda söylemekten kaçındığınız gibi. Oraya ulaşmak meşakkatlidir ve o yola giden kısa ve orta vadeli planlarınızı tasarlamanız gerekli. Okuduğunuz kitap, kurduğunuz ilişkiler, dinlediğiniz müzikler kısaca her adım sizi o hedefe koşullandırmalı ve büyük hedefe yaklaştırıyor olması gerekir.

Kitap bunları mı anlatıyor?

Hayal gücü önemli denilir ya… Hayal, düşüncelerle başlar, duygularla şekillenir ama davranışla yerini bulur. Bu bütünü sağlamak gerekir. Şimdi sizin paylaşmadığınız bir hayaliniz var. Siz günlük hayatta bin tane işle uğraşıyorsunuz ama o Everest devamlı kocaman yanıp sönüyor. Hayattaki çeşitli etkileşimler sayesinde düşüncelerimiz o Everest’i şekillendiriyor. Soyut hayal gitgide somutlaşıyor. Doğru zaman, doğru kaynak, doğru yer ve doğru fırsat ortaya çıktığı anda o Everest’e çıkıyorsunuz.


Kitap, kendimden gerçek örnekler verdiğim 64 adımlı bir yol haritası diyebilirim. Benim Everest hedefim çok erken yaşlarda belirdi. Dağcılık riskli bir spor. Bedeninizi ve psikolojinizi en üst düzeyde test eden bir spor, ölüm – kalım arasında bir spordan bahsediyoruz. Bedeninizi, duygularını karakterinizi çok iyi bilmek, törpülemek ve geliştirmek gerek. Kitap bundan yola çıkarak okuyucuya teorik ve pratik bilgiler veriyor.

O hedef değişir mi? Hedefin değişmesi ayıp mı?

Tabii ki değişir. Hayat değişiyor, hedef neden değişmesin? Asla ayıp değil. Hayatla çok sağlıklı bir ilişki kurabilmek gerek. Böylece hayatın karşınıza çıkaracağı fırsatların farkına varabilirsiniz. Bu fırsatları üst üste koymak ve hedefe göre kullanmak da büyük bir beceri. Hayatla doğru ilişkiyi sağlarsanız tüm hayatın planını yaparken beklemediğiniz başka güzel fırsatların da farkına varabilirsiniz.

Nasuh Mahruki ile kendi dağımıza tırmanmak

Gelelim AKUT kısmına. AKUT’ta kendi alanında müthiş bir bilgi birikimi var. Devlet bu bilgi birikiminden faydalanıyor mu? Siz devletten faydalanıyor musunuz? Etkileşim mevcut mu?

Ülkeme hizmet etmek istiyorum ama önümdeki bütün kanallar AKUT üstünden kapatılıyor. Fakat Akut’taki bilgi her yere ulaşıyor. Bugün Brüksel’deyim işte.

Balık tutmayı öğretme, balık tutma standartlarını değiştir!

Sivil toplum örgütü meselesi çok moda oldu. Bunca verimsiz dernek varken iyi olanlar neyi farklı yapıyor?

Bu bir yurttaş sektörü. Kamu ve özel sektörden sonra üçüncü sektör. Bu üç sektör sac ayağı gibiler. Kamu yasal düzenlemeleri yapacak, özel sektör sermaye sağlayacak ve sivil toplum örgütleri de sivil inisiyatifle beraber müthiş yaratıcı gücü ile bütünün parçası olacak. Çağdaş ülkenin gerektirdiği budur. Toplumsal fayda için yasama, yürütme, yargı ve medyadan sonra beşinci büyük güç sosyal toplum kuruluşlarıdır. Bu beşi toplumun ortak menfaatleri için uyum içinde çalışabilmelidir.

Fark yaratan ve gerçekten topluma değer katan bir sivil toplum örgütü öncelikle doğru alanı seçmeli. Toplumda sorunlu olan bir konuyu seçtikten sonra eksiklikleri çok iyi tespit edebilmeli. Derneğin, gerçek ihtiyaçların hangi kanallarla hangi kaynaklara ve nasıl çözüleceği sorularını çok iyi cevaplayabileceği bir proje üretebilmesi gerek. Sonra finansal kaynak ve insan gücünü bulacak ki bu en önemlisidir, ve gerekli yasal düzenlemeler için adımlar atacak. Kısaca sistemi değiştirebilecek.

Bir alanda problem varsa sistemde eksiklik var demektir. O sorunu giderecek sistem değişikliği yaratabilmeli. Hani “balık verme balık tutmasını öğret” derler ya başarılı bir dernek bunun bir adım ötesine gidebilmeli. Balık üretim endüstrisini kamu yararına değiştirebilen dernekler kalıcı olur. Bu anlamda AKUT Türkiye’deki acil durum yönetimi, arama kurtarma standartlarını değiştirdi.

Şirketlerin sosyal sorumluluk projeleri hakkında görüşünüz nedir? Bir kısmı sosyal sorumluluk projelerini üçüncü parti aracılığı üstünden (outsourcing) yapıyor, kimisi kendi vakfını kuruyor. Türkiye’de özel sektör bu konuda nerede?

Türkiye’de ve dünyada iki yöntem var; büyük şirketler ya büyük sivil toplum örgütleri ile ortak proje çıkarıyorlar veya dediğiniz gibi kendi vakıflarını kuruyorlar. Kendi vakıfları ile kaynak içeride kalıyor ve vakfın marka değeri sayesinde kendi itibarlarını güçlendiriyor.

Şirketlerin, sivil toplum örgütleri ile ürettikleri proje ve kendi ticaret faaliyet alanları arasında bağın önemi nedir?

İşte bu konu muazzam önemli. Bu konunun önemine yeni  geldik. ‘Kardeşim biz iyi bir şey yapıyoruz’ demek yetmiyor. Karşı kurum diyor ki benim faaliyet alanıma değer katacak bir sosyal proje üret ki yan yana durabilelim.

Dünyada ticari şirketler sosyal sorumluluk projelerinin kendilerine aynı zamanda ticari fayda sağlaması konusunda gayet başarılı. Türkiye’de durum nasıl?

Artık Türkiye deki kurumlar da öğrendi. Paydaş olabileceği projelere bakıyor. O zaman daha çok asılıyorlar çünkü daha iyi anlatıyorlar.

Depreme hazır mıyız?

Binalarımız hazır değil, dolayısıyla biz de hazır değiliz.

Soma maden kazasında sonra işçilerin çalışma koşulları düzeldi mi?


Zannetmiyorum. Soma’dan sonra çok şey değişti ama maalesef değişenler madenlerdeki iyileştirmeye yönelik değil.


Gizem Şıvka Pideci
2005'dan beri iş sebebiyle Brüksel’de yaşıyor. Boğaziçi Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra MBA'ini Brüksel'de tamamladı. Kurumsal hayatına pazarlama alanında devam ediyor. Avrupa Tarihi, NATO ve Avrupa Birliği ile ilgili konularda kendini geliştirmeyi seviyor. Yaşadığı şehirde lokal tur vermek profesyonel hobisi. Yaptığı işlerde farklılık yaratmaya çalışmak bazen yorsa da jogging, sosyal sorumluluk projeleri, pilates, kitap ve arkadaş sohbeti en iyi terapisi. Aylık ulusal bir anne bebek dergisi ve İndigo Dergisi yazarı.