Toplumun en hareketli ve dinamik grubunu oluşturan gençlik, hedef kitle oluşu, kolay şartlandırılması ile her türlü olumlu – olumsuz motivasyona ve manipülasyona en müsait olan kesimdir. Eğitim ve öğretim süreci ile çalışma hayatına başlamadaki değişmelere paralel başlangıç ve bitiş yaşları sürekli değişen bu sosyal kategori, birçok bakımdan araştırılması gereken önemli bir olgudur. Çünkü toplumun ve ülkenin geleceği gençlikle ilgilidir.
Bundan çok uzun sayılmayacak bir süre öncesine kadar, insan hayatının hiçbir evresi, başlı başına özel bir dönem olarak görülüp, gençlik olarak adlandırılmıyordu. Gençlik, sadece çocukluk ve yetişkinlik arasında bir geçiş döneminden ibaretti; bir anda başlar ve biterdi. Ancak modern zamanla birlikte, gençlik istemiyle özel bir dönem ortaya çıktı. On dokuzuncu yüzyılın ortalarında sosyal bir kategori olarak gençliğe hizmet eden kurum ve kuruluşlar da bu dönemde oluşmuştur. Gençliği anlamaya yönelik ilk akademik adımlar ise bu yüzyılın sonunda yerini almıştır.
Gençlik kavramını tanımlayan kültürel ve psikolojik vasıflar, zaman ve mekana göre sürekli değişim gösterdi. Dolayısıyla gençlik de dünyayı ve hayatı anlamlandırmada kullanılan pek çok kavram gibi, belirli bir tarihsel döneme ait yapay, sürekli olarak yeniden tanımlanma ihtiyacında olan bir kavram olarak anlam kazandı.
Türkiye’nin gençlik politikası var mıdır?
“Türkiye’nin gençlik politikası var mıdır, var ise ne gibi özellikler taşımaktadır?” diye bir soru sorulacak olursa, öncelikle şu tespiti dile getirmek gerekiyor: Türkiye’de gençlik politikası üzerinde çalışan her kişinin söyleyebileceği gibi, Türkiye’de gençliğe ilişkin düzenlemeler oldukça yüzeysel ve aynı zamanda dağınıktır. Gençlik politikasına ilişkin somut bir çerçeve belge ya da düzenleme bulunmuyor.
Türkiye’de gençliğe bakış olarak anayasanın 58. ve 59. maddeleri gençlikle ilgili olup, devlete, gençlerin gelişimini sağlayacak hizmetler verme ve gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli önlemleri alma ve her yaştaki Türk vatandaşlarının beden ve ruh sağlığını geliştirecek tedbirleri alma, sporun kitlelere yayılmasını teşvik etme görevini yüklemektedir.
Bu kapsamda hükümetlerin çeşitli birimleri (eğitim, istihdam, spor, sağlık, sosyal hizmetler, kültür vs.) ile yerel yönetimler ve STK’lar kendi sorumluluk alanları ve örgütsel yapıları çerçevesinde gençlere bilgi ve hizmet sunuyorlar. Ancak Birleşmiş Milletler Kalkınma Programının “Türkiye’de Gençlik” başlıklı 2008 Ulusal İnsani Kalkınma Raporu’nda; Türkiye’nin halen benimsediği daha ziyade sorun temelli sektörel yaklaşımın ötesine geçip, kapsamlı bir gençlik politikasına ve bunun takibini sağlayacak kurumların oluşumuna yönelmesi gerekiyor, tespitinde bulunmuştur.
Anayasa’da ve İnsani Kalkınma Raporları’nda gençleri ilgilendiren konular daha çok eğitim, sağlık ve boş zamanları değerlendirme faaliyetleri kapsamında ele alınıyor.
Gençlerde Kimlik ve Aidiyet:
Fert için gençlik dönemi, ferdi kimliğin ve toplumsal aidiyetin inşa olduğu, oluşturulduğu dönemi temsil eder. Elbette ki fert, gençlik sonrası hayatının diğer dönemlerinde kimliğinde veya toplumsal aidiyetinde değişikliğe gidebilir; yeni bir kimlik veya aidiyet kazanabilir. Ancak bu çok özel ve istisnadır; aynı zamanda çok zordur. Gençlik yılları, hemen herkesin ferdi kimliğinin ve toplumsal aidiyetinin oluşmasının da ötesinde kimliğinin, aidiyetinin berraklaşıp, netleştiği bir dönem olarak anlam kazanıyor. Fertler bu dönemde edindikleri, inşa edilen kimliklerine ve aidiyetlerine göre, benzerleriyle iş ve eylemlerde, tutum ve tavırlarda bir araya gelir ve ötekilerden ayrışırlar. Birleşme ve ayrışma ise; hayat tarzında, dini, ahlaki, siyasi ve kültürel değerlerde kendini olanca biçimiyle açığa vurur.
Gençlik ve Sorunları:
Gençliğin karşılaştığı ya da potansiyel olarak karşılaşabileceği sorunlar, geleneksel ve güncel sorunlar olmak üzere ayrılabilir. Bunlardan bazıları; gencin yapısından, geleneksel durumlardan veya sürecin ve tarafların doğasından kaynaklanırken; diğer bir kısmı ise yaşanan, halihazırda gündemi belirleyen durumlardan kaynaklanmaktadır. Geleneksel kategoride; psiko – fizyolojik, cinsel, ekonomik, aile içi ve kuşaklar arası çatışma, madde bağımlılığı, ideolojik, işsizlik ve istihdam, barınma, beslenme, sağlık ve kültürel gibi sorunlar yer alırken; güncel sorunlar arasında, toplumsal değişmeye bağlı değerlerde değişme, madde bağımlılığı, statükoya karşı çıkma, gelecek korkusu, yabancılaşma, kimlik, tüketim, anomi, özgürlük, işsizlik vb. problemler, güven bunalımı, kaygı, stres, yalnızlık, iletişimsizlik, işe yaramama hissi vb. sosyo – psikolojik sorunlar ve çağdaş iletişim araçlarıyla gelen şartlandırılma, kültürsüzleştirilme, yozlaştırılma, boş zamanlar vb. sorunlar yer alıyor.
Gençliğin en önemli sorunu nedir?
Yapılan araştırmalarda gençlere “Gençliğin en önemli sorunu nedir?” diye soruldu. Sonuçlara göre, birinci düzeyde, gençliğin en önemli ilk beş sorununun eğitim, ahlaki yozlaşma, meslek edinme, iş bulamama ve aile tarafından anlaşılamamak olduğu tespit edildi. İkinci düzey cevaplar açısından gençliğin sorunları incelendiğinde en önemli beş sorunun meslek edinme, eğitim, ahlaki yozlaşma, iş bulamama ve uyuşturucu kullanımı olduğu tespit edildi. Bu cevaplar dikkate alındığında, gençliğin bizzat kendi cevapları ile sorunlarının daha çok eğitim, iş, ahlaki değerler olduğu anlaşılmıştır.
Gençlik ve Güven:
Gençliğin sorun olarak ifade etmediği; ama etkisinde bulunduğu sorunları vardır: bunlardan en önemlisi de güven duygusu‘dur.
Uyum, ferdi açısından ele alındığında, ferdin hem kendisi hem de çevresi ile iyi ilişkiler kurabilmesi ve bu ilişkileri sürdürebilme derecesidir. Bu bağlamda uyum, dinamik bir süreçtir ve ferdin çevresinde yer alan değişikliklere karşı, geliştirdiği tepkilerle sağlanır. Ancak uyum, sadece toplumsal çevrenin beklentilerine uygun tutum ve davranış geliştirme şeklinde düşünülmemelidir. Çünkü ferdin birbiriyle iç içe geçmiş devamlı etkileşim halinde bulunan biyolojik, psikolojik, ahlaki, toplumsal bir hayatı vardır.
Ferdin yaşamı, tüm bunların düzenli bir ilişkiler sistemi içerisinde bir araya gelmesiyle uyum oluşmaktadır. Farklı gruplara uyum gösterebilme, toplumca istenen tutum ve davranışları sergileyebilme ve toplumda kurulan ilişkilerden yeterince doyum sağlayabilme gibi ölçütler, çocuğun ya da gencin, toplumsal uyum düzeyini anlamada yardımcı olabilir. Dolayısıyla aile içerisinde çocukların kendilerini özdeşleştirecekleri modeller zayıf ve yetersizse, ev dışındaki toplumsal uyumları ciddi bir biçimde engellenebilir.
Özellikle gençliğin ilk yıllarını kapsayan ergenlik içinde bulunan gelişim ve değişim evresinin getirdiği doğal zorluklara, yakın çevrenin olumsuz etkileri katıldığında, çocukta bunlara tepki olarak, çoğunlukla duygusal düzeyde bozukluklar görülebilir. Bu olumsuz tepkiler ise daha çok uyum bozukluklarıdır.
Uyum sorunu yaşayan genç, güvensizdir
Kendisi ve insanlar hakkında karmaşık duygu, düşünce ve çelişkiler içine girer. Hiç kimsenin kendisini sevmediği, istemediği şüphesine kapılır. Büyüklerin ilgisini çekmek için gereksiz davranışlara yönelebilir ve bir müddet sonra da bu davranışlar gencin çevreye uyumunu hepten bozar.
Yaşanan ve yerleşik hale gelmeye aday olan uyum bozuklukları ise, daha çok sürekli hırçınlık, sinirlilik, geçimsizlik, yalancılık, kavgacılık, söz dinlememe, kaygı, korku hali biçiminde kendini gösterir. Yaş büyüdükçe bu tür davranışlar çevreye ve topluma uyum bozukluğu şekline dönüşür ve düzeltilemezse toplumda tüm kuralları çiğneme ve saldırganlık olarak kendini gösterir.
Gençlik ve Depresyon:
Depresyon, insanın yaşama istek ve zevkinin kaybolduğu, kişinin kendisini derin bir keder içinde hissettiği, geleceğe ilişkin kötümser ve karamsar düşünceler, geçmişe ilişkin yoğun pişmanlık, suçluluk duygusu ve düşünceleri taşıdığı; ferdin normalde hoşlandığı etkinliklere veya hayata karşı ilgisiz olması sebebiyle hiçbir şeyden zevk almaması, aşırı durumlarda hayattan kopma düşüncesiyle tanımlanabilen ve bir sınavı, işi, yakını kaybetme gibi belirlenebilir bir olaya bağlı olarak ortaya çıkan ruhsal bir çökkünlük durumudur.
Depresyon; duygusal, zihinsel, davranışsal ve bedensel bazı belirtilerle her fertte farklı düzeylerde gözlenir.
Araştırmalara göre gençlerin hüzün, bunaltı ve çöküntü durumlarından, genellikle %16 – 17 düzeyde, her zaman sıklığında ise %3 – 4 düzeyinde yaşadıkları anlaşılmıştır.
Gençlik ve Şiddet:
Şiddet, en kısa anlamıyla, insanların bedensel ve ruhsal bütünlüğüne karşı dışarıdan yöneltilen sert ve acı verici bir davranışı ifade eder. Şiddet yoluyla, kişi veya gruba, güç ve baskı uygulayarak, isteği dışında bir şey yapılır veya yaptırılır. Zorlamak, bedensel veya psikolojik acı çektirmek, vurmak, dövmek, yaralamak, işkence yapmak gibi bir dizi davranışlar, şiddetin en yaygın biçimlerini oluşturur. Bunlarla beraber, zihinsel ve duygusal açıdan ferde zarar veren her saldırı, etki de şiddet bağlamında değerlendirilir.
İnsan niçin şiddete başvurur?
Niçin şiddet yoluyla bir başkasına zarar verme eğilimi taşır veya bunu gerçekleştirir? Bu, özellikle ve öncelikle psikologlar, sosyal psikologlar tarafından ele alınıp, ayrıntılı şekilde incelenen ve şiddetin kaynağı dahilinde güncelliğini hep korumuş önemli bir sorudur.
Şurası açıktır ki insanlar arası ilişkide şiddet varsa hem öncesi hem de sonucu itibarıyla orada sorunlar var demektir.
“İnsan niçin şiddete başvurur?” sorusunu cevaplamak, bir çok bakımdan zor olabilir; ama şiddet içermeyen çizgi film bulmanın neredeyse imkansız hale geldiği, neredeyse bütün dizilerde ve filmlerde şiddetin normalleştirildiği ve yüceltildiği, TV haber programlarının ve gazete haberlerinin önemli kısmını şiddetin oluşturduğu bir dünyada büyüyen çocukların, şiddete yatkınlıklarının olmasını beklemek sürpriz olmamalı. Nihayet, bu konuda yapılmış çok sayıda araştırma vardır.
Gençlerin %37’lik bir kesimi, herhangi birinin fiziksel şiddetine maruz kalmıştır. Fiziksel şiddetin faillerinin, önem sırasına göre, %22 arkadaş, %19 anne, %15 baba ve %9 öğretmen olduğu anlaşılmıştır. Erkekler kadınlara oranla, ailesi yoksul olanlar, yoksul olmayanlara, Orta Anadolu’da yaşayanlar diğer bölgelerde yaşayanlara oranla daha fazla fiziksel şiddetin mağdurudurlar. Gençlerin %44’ü, fiziksel şiddetin faili olarak arkadaşlarına, kardeşlerine ve eşine fiziksel şiddet uygulamışlardır.
Gençler, genel olarak, şiddete eğilimli bir tutum sergilemektedirler. Şiddet eğilimi, cinsiyete, eğitim düzeyine, ekonomik duruma ve yaşanan bölgelere bağlı olarak değişmektedir.
Gençlik ve Toplumsal Değerler:
Değerler, davranışlara kaynaklık eden ve onları yargılamaya yarayan kıstaslardır. Değerler neyin iyi, güzel, doğru ve kutsal; hangi ve nasıl davranışların da böyle olmadığına dair inanç ve kabulleri göstermektedir. Değerler, fert için gideceği yönü belirleyen pusulalardır. Ne giydiğimiz, nerede yaşadığımız, kiminle evleneceğimiz, yaşamak için ne yaptığımıza kadar her şey değerlerin etkisindedir. Ayrıca neleri yapıp, neleri yapmamız gerektiğini söyleyen de değerlerdir.
Değerler davranışlarımıza rehberlik yapar, eylemlerimizi, yargılarımızı, anlık hedeflerimizi daha üst hedeflere taşıyarak nasıl olmamız, nasıl davranmamız gerektiğini bize bildirir. Değerler, hem ferdin hem de toplum kültürünün önemli bir parçasını oluştururlar, ancak sabit değildirler; topluma ve zamana göre değişiklik gösterirler. Değerlerin değişmesi mümkün ise de bu zaman alıcı ve zor bir durumdur. Zamanla karşılaşılan yeni durumlar ve kültürler birtakım değerleri silikleştirip, yeni başka birtakım değerlerin oluşumuna sebep olabilirler. Kişisel tecrübeler, değerleri şekillendirir veya değiştirir.
Değerler, bir gruba ya da topluma mensup olanların uymak durumunda oldukları veya dikkate almaları beklenen genelleşmiş ahlaki inançlar olarak kavramlaştırılabilir.
Mesela adam öldürmenin, hırsızlık yapmanın ve tembelliğin yanlış ve kötü; insan hayatına değer vermenin, dürüstlüğün ve çalışkanlığın doğru ve iyi olduğuna inanmamızı sağlayan etken, sosyalleşme sürecinde edindiğimiz değerlerdir.
Bir toplumun ya da grubun yaşamında her şey, değerlere göre algılanır ve kavranır.
Kişiler, içinde yaşadıkları toplumların ya da grupların değerlerini benimseyerek, bunları düşünce, tutum ve davranışlarında birer kıstas olarak kullanırlar. Böylece daha iyi, daha doğru, daha uygun, daha güzel, daha önemli ve daha adil gibi genel yargılara ulaşma imkanı bulurlar.
Gençler, araştırmalara göre gençliğin önemli sorunları sıralamasında ahlaki yozlaşmayı önceleyerek önemli ve ilginç bir tutum sergilemişlerdir. Çünkü gençlerin yakındığı ahlaki yozlaşma bizzat nesnesini kendilerinin oluşturduğu bir sorun olarak anlam kazanmaktadır. Bunu ise aile değerlerine, ahlaki değerlere, dini değerlere ilişkin birçok soru aracılığıyla tespit edebilmek kolaylıkla mümkün olmaktadır.
Gençliğin %81’lik bir kesiminin, toplumun ahlaki değerlerinden etkilenmiş olması sevindirici bir durumdur. Bununla beraber toplumun ahlaki değerlerinden çok az etkilenen %14’lük kesimi, gerekli tedbir alınmadığı takdirde, hiç etkilenmeyen %5’lik kesime katılacak ve yaklaşık olarak gençliğin beşte biri toplumun ahlaki değerlerinden hiç etkilenmeyecektir.
Sonuç Olarak:
Gençlik; her yerde, her zaman coşkulu, dinamik ve çalkantılı bir dönem olarak görülmüştür. İnsan, hayatı boyunca bir değişim ve gelişim içerisindedir. Gençlik dönemi belki de bu gelişim sürecinin en önemli safhasını oluşturuyor. Başkalaşım ve farklılaşma safhası da olarak da nitelendirebiliriz. Bu dönemin temel özellikleri, duygusal coşku ve taşkınlık, çabuk kurulan ve bozulan ilişkiler, kolay etkilenme, kişiliğinin sınırlarını aşma, toplum içinde sivrilme, ilgi çekme, rol sahibi olma çabası biçiminde özetlenebilir. Bu yönüyle de toplumun en dinamik parçasını oluşturan gençlik, kendi içinde birçok gerilim yaşar ve kaygılar taşır. Bu kaygıların en başında, kim olduğu, ailesi ve toplum için ne anlam ifade ettiği, gelecekte iyi bir meslek sahibi olup olmayacağı, dini konularda neye nasıl inanacağını bilememe ve kararsız olma gibi uzayıp giden bir kaygı listesi ile karşı karşıya gelmekte.
Toplumların dinamik gücü ve en verimli kaynağı olan gençlerin, çok boyutlu ve karmaşık sorunları var. Bunların en başında kimlik sorunu yer alıyor. Araştırmalarda, gençlik ile melez kimlik (şizofren kimlik) nitelemesi arasında güçlü bir ilişki görülmüş. Diğer bir deyişle, kimliklerin, daha çok sözel nitelikte kaldığı ve içeriklerinin, farklılığa sebep olacak bir ayrışmaya yol açmadığı tespit edilmiş.
Yine; dini, ahlaki ve toplumsal değerlere ilişkin tutum ve tavırları incelenmiş; örneğin, dini değerler ve pratikler açısından bakıldığında, dindar gençlik olarak değerlendirilebilecek; ama nitelik dikkate alındığında, dini, ahlaki ve toplumsal değerler noktasında sabiteleri zayıf bir gençlik kesiminin var olduğu tespit edilmiş.
Araştırmaların bulguları arasında:
Gençlerin, politikadan ve toplumsal sorunlar hakkında yorum yapmaktan büyük oranda uzak oldukları var. Genel bir nitelemeyle, daha çok sanal ortamda düşünen ve konuşan, toplumsal konulara ve sorunlara giderek daha çok duyarsızlaşan gençliğin, bugünün Türkiye’sinin önemli bir sorunu olduğu kanaatine ulaşılmış.
Toplumun en dinamik kesimi olan ve yarınların emanet edileceği gençler, siyasi konularda aktif görev almak istememekte, düşüncelerini ifade etmekte zorlanmakta ya da düşünmemekteler.
Son birkaç on yıldır gençlerin, siyasi, ekonomik, kültürel, dini, ahlaki ve toplumsal konulara ilgi ve katılımları en azından görünürde de olsa çokça azalmış. Bir kaç on yıl öncesine kadar hemen hemen tüm gençler için bu konular, kişisel kimliklerin en önde yer alan bileşeni idi. Ancak bugün daha çok tüketim, cinsellik, niteliksiz boş zaman faaliyetleri, kitle iletişim araçları karşısında edilgen bir konumu benimseme vb. gençliğin kolaylıkla görülen özellikleri olarak ön plana çıkarken; buna paralel olarak, toplumsal meselelere ve konulara ilgisizlik, dini – ahlaki değerlerde zayıflama veya ilgisizlik de gençlerin belirgin özellikleri arasında yer almaya başlamış bulunuyor.
Gençlerin en önemli özelliklerinden birisi de, babası dahil, insanlara, Türkiye‘deki kurumlara güvenmemesi ve yurt dışına göç etme isteğidir. Gençlerin göç etmek istediği yabancı ülkelerin ilk on tanesi içerisinde, halkın çoğunluğu Müslüman olan ülke yoktur.
Gençlik, bir ülkenin geleceğidir. Gençlik, daha iyi yarınlar demektir. Sorunlu gençlik demek, sorunlu bir gelecek demektir. Geleceğimizi ellerine teslim edeceğimiz gençlerimizi şimdi koruyamazsak, iyi yetiştiremezsek ve mutlu olmalarını sağlayamazsak, yarın onlardan hiçbir şey bekleyemeyiz.
Dipnot: Sosyal, ekonomik ve araştırmalar merkezinin yaptığı incelemelere göre hazırlanmış bir yazıdır.