Çalışan performansını artıran 10 ofis önerisi

Akıllı şirketler öncelikli hedeflerinin çalışan performansını artırmak olduğunun bilincindedirler. İşte çalışan verimini artıran 10 ofis önerisi…

Çalışanların performans ve verimi artıran 10 öneri

Bilgiye dayalı işlerin hakim olduğu bir ekonomide, şirketlerin büyümesi, değişime ayak uydurması, gelişmesi ve yeniliklere açık olmasını devamlı kılmak için motor vazifesi gören unsur şirket çalışanlarıdır.

Çalışma ortamının iyi bir şekilde dizayn edilmesi çalışanların performanslarını arttırmada çok önemli bir rol oynar. Çalışanların üretkenliği üzerinde olumlu etki yapan her şey onların sağlık ve zindelikleri üzerinde de olumlu etki yapar.


Bugünkü iş ve çalışma süreçlerinin yapısı göz önünde bulundurulduğunda, çalışma ortamı kişinin işteki performansını daha iyi nasıl etkiler?

Mimar Funda Varlık ve İç Mimar Oya Çavdar, iş performansının yetenek, motivasyon ve sunulan fırsatların bir sonucu olarak ortaya çıktığını belirtiyor.

Çalışma ortamının çalışan performansı üzerindeki katkısı nedir?

Kamu ve özel sektör için ofis tasarımları yapan Mimar Funda Varlık ve İç Mimar Oya Çavdar, üretkenlik ve çalışma ortamı arasındaki bağlantıyı anlattı. Varlık ve Çavdar’a göre, işyeri tasarımıyla ilgili temel olarak 10 unsur çalışma ortamını ve yapılan işin kalitesini olumlu yönde etkileme gücüne sahip. İşte ofiste performansı arttıran 10 tasarım:

1- Sıcaklık 21.6 derece olmalı

Isıl konfor ortamdaki sıcaklık, hava akımı ve nemliliğin doğru bir şekilde ayarlanması sonucu ortaya çıkar. Bu unsurların doğru kombinasyonu çalışma ortamındaki fiziksel rahatlık için olmazsa olmazdır. İşyerinde sıcaklıkla ilgili şikayet edip duran insanları duyuyorsanız, bilin ki ortamdaki hava akımı ve nemlilik oranıyla ilgili bir sorun vardır.

Çalışma alanlarındaki ideal sıcaklık 21.6 santigrat derece olmalıdır. Bu sıcaklıktaki her 1 santigrat derecelik artış ya da azalma çalışan performansında yüzde 1-2 oranında düşüşe neden olur.

Çalışma ortamındaki çok az düşük sıcaklık seviyeleri simule edilen işlerdeki kesin doğruluk oranını arttırırken, çalışanların hastalık sebebiyle rapor alma oranını azaltıyor.

Özellikle ısı derecesi olmak üzere çalışma ortamındaki uygun koşulların sağlanmasında bireysel kontrolün olması çalışanların üretkenliğini arttırıyor. Yapılan bir bilimsel araştırmada bir sigorta şirketinin çalışanları çalışma bölmelerinde daha ileri ısıl kontrolün olduğu yeni bir binaya taşındıklarında takip edilmişler. Bu araştırma sonunda çalışanların üretkenliğindeki yüzde 2.8’lik artışın yeni çalışma bölmeleriyle ilgili olduğu sonucuna varılmış.

Uygulanacak stratejiler:

Hava akımının bireysel kontrolünü mümkün kılan zeminden havalandırma seçeneğini tercih edin.

(Ofisler, konferans salonları vb gibi) bölünmüş ve kapalı alanların her birinde ısı kontrolünün bireysel olarak yapılabilmesini sağlayın.

Günışığı ve hava akımından en iyi şekilde faydalanabilmek ve ısı kontrolünü maksimum düzeyde sağlayabilmek için hareketli pencereler ya da hareketli panjurlar kullanın.

2. Doğaya, dış manzaraya ve gün ışığına erişim olmalı

İnsanlar genelde doğayla iç içe olmayı severler. Doğanın içinde olmak insana sınırsız bir çeşitlilik hissi yaşatır ve duyusal değişim deneyimi sunar. İnsanların gün içinde kısıtlı bir zaman diliminde bile olsa dışarıda vakit geçirmesi faydalıdır.

Çalışma ortamına günışığının girmesi, pencerelerin olması, çalışanların doğayla aktif ya da pasif şekilde irtibat halinde olma imkanlarının bulunması, ortamın duyusal değişikliklere ve değişkenliğe imkan tanıması çalışanların zindeliğine olumlu yönde etki eder.

Günışığı insanların sirkadiyen ritimlerini, günlük uyanma ve uyku saatlerini, düzenlemeye yardımcı olur. Bu ritim bozulduğu zamansa kişi stres yaşar.

Seçme özgürlüğü verildiği taktirde, insanlar genel olarak aşağıyı görebilecekleri bir yükseklikte olmak isterler. Açık, ağaçlar ve çalılarla dolu yemyeşil bir arazide ve bir nehir ya da göl gibi bir su kıyısında olmak isterler. Bu manzaraları görebilmek için insanlar çok büyük paralar harcarlar.

Uygulanacak stratejiler:

Çalışma alanındaki zemin döşemesini doğal gün ışığını en çok yansıtacak şekilde ayarlayın. Örneğin, kapalı alanları/bölmeleri binanın iç kısımlarına, açık alanları da pencerelerin olduğu binanın çevre kısımlarına yerleştirin.

Görsel mahremiyetin gerekli olmadığı durumlarda cam kullanın.

Ortak alanlarda “göze hoş gelecek manzaralar” olmasını sağlayın.

Dış alanda çalışanların kullanabileceği yerler oluşturun. Çalışanlarınızı birkaç dakikalığına  bile olsa gün içindeki molalarda dışarıya çıkmaları konusunda teşvik edin.

3. Çalışanların duyuları uyarılmalı

İnsanlar doğaya, manzara ve günışığına erişimlerinin olmasını istedikleri gibi,  aynı zamanda duyusal değişiklik ve çeşitlilik de isterler, yani farklı duyularına hitap eden, onları harekete geçirecek şeyler hoşlarına gider. Gün boyunca görsel uyarım eksikliği duyuları körleştirebilir ve bir çalışanın uyanık ve dikkatli kalma yetisini olumsuz yönde etkileyebilir. Aynı yükseklik ve dokuya sahip nötr-renkli geniş çalışma bölmeleri çalışanların üretkenliğine fayda sağlamazlar.

Duyusal değişiklik ve çeşitlilik için çalışma ortamında açık renklerin kullanılması ya da gürültü olması gerekmez, olması gerekenler günışığına erişim, pencerelerden açık alan manzarası, duyusal değişiklik sağlaması amacıyla seçilmiş materyaller (dokunma duyusuna hitap eden, görsel değişiklik sağlayan, farklı renkler, hoş sesler ya da kokular gibi), mekansal değişkenlik, ışıklandırma seviyesinde değişiklikler ve tepe ışıklarının kullanımı, makul seviyede görsel karışıklık.

İş ortamı çalışanların duyularını uyarıcı nitelikte olmadığında, kişiler dikkatlerini ve yaratıcı güçlerini kaybedebilirler. Duyusal uyarının ve değişkenliğin olmadığı bir iş ortamı bıkkınlığa ve edilgenliğe sebep olabilir.

Uygulanacak stratejiler:

Ahşap, çeşitli bitkiler ve doğal lifler gibi doğal malzemeler kullanarak belli bir alana bir “doku” kazandırmaya çalışın.

Uzun koridorlar ya da geçiş yerlerinin sıkıcı görüntüsünü renk, sanat eseri, grafik, desen kullanarak ve  doku değişiklikleriyle azaltmaya çalışın.

4. Renkleri stratejik bir biçimde kullanın

İnsanların renkleri nasıl algıladığı yaşadıkları kültüre ve hayat tecrübelerine göre değişiklik gösterir. Bununla birlikte çalışma alanında renklerin, açık ya da subliminal olarak, nasıl algılanabileceğiyle ilgili bazı genellemeler vardır.

Parlak renkler (kırmızılar, maviler ve yeşiller) yüksek konsantrasyon ve yapılan işin kesin doğruluğuyla ilişkilendirilirler.

Mavi sakinleştirici ve serinleticidir. Zihinsel kontrolü, berrak ve yaratıcı düşünceyi teşvik eder.

Pembe sinirlilik, saldırganlık, yalnızlık, bıkkınlık ve bunalmışlık hisslerini hafifletir.

Kırmızı güç ve enerji hislerini arttırır, canlılık ve hırsla ilişkilendirilir.

Sarı insanların zihinlerini açık ve kendilerini uyanık hissetmelerine yardımcı olur, karar verme süreçlerinde mantıklı düşünmelerini sağlar.

Turuncu kişinin kendine olan saygı hissini artırır, duyguları gevşetir ve kişide yaşama heyecanı oluşturur.

Uygulanacak stratejiler:

İstenen davranışların kişisel tercihlere göre değil, psikolojik tepkilere göre sergilenmesi ve arzu edilen duyguların teşvik edilmesi için renkleri stratejik bir biçimde kullanın.

Çalışma alanın genelinde kullanılan renkleri çeşitlendirin. Hareketliliği tanımlamak ya da alanın değişen karakterini yansıtmak için renkleri bir tasarım tekniği olarak kullanın.

Işığın bütün alanda yansımasını arttırmak ve içeri giren doğal ışık miktarını çoğaltmak için işyerinde açık renkler kullanın.

5. Gürültü kontrol altına alınmalı

Gürültü birçok işyerinde problem olan bir konudur. İlginç bir şekilde gürültü bazen üretkenliğin ortaya çıkmasını sağlarken bazen de tam tersi etki yapar. Bu durum kişisel tercihlere ve yapılan işin niteliğine göre değişiklik gösterir. Burada önemli olan konu insanlara gerektiğinde kapısı olan ve dışarıdaki gürültünün duyulmadığı bir odaya erişim imkanı vererek gürültüden kendilerini uzaklaştırabilmelerini sağlamaktır.

Fark edilir gürültü (ortalama insan kulağı tarafından fark edilen) genel olarak açık ofislerin olduğu işyerlerinde daha yüksektir ama bu bir yerin nasıl planlandığına, orada kullanılan materyallere ve yapılan işin niteliğine göre değişiklik gösterir.

Ortamdaki gürültüyü bir nebze olsun kontrol altına alma imkanları olduğunda, çalışanlar daha az dikkat dağınıklığı yaşarlar.

Yaygın inanışın aksine, basit ve sıradan işlerin yapımı sırasında gürültünün sebep olduğu bölünmeler işin devam edebilmesi için gereken uyarılmayı sağlarlar. Bununla birlikte karmaşık işlerin yapımı sırasında meydana gelen bölünmeler tam tersi etki yapar. Kişi yaptığı işe tekrar konsantre olabilmek için daha uzun bir süreye ihtiyaç duyar ve sürekli devam eden bölünmeler de kişinin ruh hali üzerinde olumsuz etki yaparak tekrar işe başlama motivasyonunu düşürür.

ABD Genel Hizmetler İdaresi işyerinde akustik konusuyla ilgili kapsamlı bir rehber yayınladı. Bu rehberde söylenen şu: “Ofis akustiği iş performansı ve ofis çalışanlarının sağlıklı ve zinde oluşuna katkı yapan önemli bir faktör. Karmaşık ve bilgiye dayalı işlerin yapımı sırasında çalışanların sessiz bir zaman dilimi ve sessiz bir mekan bulabilmesi önemlidir ve bu işlerini kolaylaştıracaktır. Bununla birlikte takım çalışması ve çalışanlar arası ilişkilerin gelişmesi için çalışanların başkalarını rahatsız etmeden planlı ya da kendiliğinden gelişen biçimde iletişime girmesi de gereklidir. Gizli kalması gereken diyaloglar ve iş süreçleri bakımından ofiste konuşma mahremiyetinin olması elzemdir. Çalışma ortamı kişilere birbirleriyle etkileşime girme, mahremiyetlerini koruma ve işlerine odaklanabilme açısından uygun akustik şartları sağlıyorsa, o zaman orada ‘akustik rahatlık’tan bahsedilebilir.”

Uygulanacak stratejiler:

Tasarımcılar işyerinde konuşma mahremiyetinin müdahaleci olmayan bir biçimde sağlanabilmesi için üç stratejiden bahsediyorlar. Bu stratejilerden ilki emme yöntemi (akustik tavan, kumaşlar ve halıyla), ikincisi engelleme (mobilya sistemleri, paneller, duvarlar, bölmeler ve ekranlar aracılığıyla) ve kaplama (sesi maskeleme). Arzu edilen sonucu elde etmek için bu üç stratejinin birlikte kullanılması gerekmektedir.

Çalışma alanının her yerine dağıtılmış telefon odaları hem açık çalışma ortamına katkı sağlar hem de özel telefon görüşmeleri ya da tamamen konsantre olmayı gerektiren işler için çalışanlara fırsat sunar.

Geniş konferans salonlarının yanındaki çok hareketli alanlar, dinlenme alanları ve danışma giriş katına konumlandırılmış. Gürültülü ve hareketli mekanlar bir arada tutulup, bireysel çalışma alanlarında çalışanların dikkatini dağıtacak gürültü en aza indirgenmeye çalışılmış.

Açık çalışma alanlarıyla kapalı çalışma alanlarını birbirlerinden ayırmak gürültüyü kontrol etmede işe yarar. Çok fazla açık çalışma alanı çalışanlar arasında aşırı kalabalıklık hissine sebep olurken, aynı zamanda ortam çok gürültülü de olabilir.

Hareketli, merkezi ve gürültülü alanları sessiz alanlardan ayırmaya çalışın. Çalışanların diğer iş arkadaşlarını rahatsız etmeden bir araya gelebilecekleri yerler oluşturun.


Açık ofislerde, benzer işi yapan ya da benzer konu üzerinde çalışan kişilerin birbirlerine yakın oturmasını sağlayın.

“Sanal kapı” politikası başlatmayı deneyin, bu uygulamayla çalışma bölmelerindeki kişiler konuşmak için her zaman müsait olmaz.

Çalışanların ortamdaki gürültüden kendilerini uzaklaştırabilmeleri için onlara kulaklık temin edin.

Çalışanlara sessiz bir alan ve ayrıca gürültü etme endişesi olmadan iş arkadaşlarıyla konuşup, iletişime geçebilecekleri başka bir alan ayarlayın.

6. Kalabalıklık hissini azaltın

İnsanlar kendilerini bir kalabalığın içinde kalmış gibi hissettiklerinde, aynı zamanda strese girmiş de hissederler, bu da çalışma ortamlarıyla ilgili memnuniyet seviyelerini düşüren bir durumdur. Kişinin mekan algısı ve o mekanın kalabalık olup olmadığını düşünmesi o kişinin kültürel arkaplanına, kişisel tercihlerine ve cinsiyetine göre değişiklik gösterir.

Daha aydınlık ve parlak mekanlar, yüksek tavanlı odalar ya da duvarlarında ayna bulunan odalar daha az kalabalık ya da sıkışık olarak algılanıyor.

Aynı şartlar altında, erkekler kadınlara göre bulundukları ortamı daha çok kalabalık hissediyorlar. Erkeklerin çevresel görüş alanı kadınlara göre daha iyi, bu nedenle başkalarını kendi bulundukları yerde görmeye daha eğilimliler.

Yüksek binalarda çalışan insanlar bu tür binalarda çalışmayanlara göre daha çok kalabalıklık hissine kapılıyorlar. Bu etki yüksek binaların üst katlarında yaşayanlar için geçerli değil. Bunun sebebi de muhtemelen bu katların daha iyi manzaraya sahip olması ve daha çok günışığı almaları.

Kendini kalabalıkta sıkışıp kalmış hissetme algısı aslında kullanılan mobilya, bitkiler, dekoratif materyaller ya da sütun kullanımıyla azaltılabilir. Bu objeler kişinin kendisini kalabalık bir ortamda hissetmesi ya da dikkati dağılmış hissetmesine engel olurlar.

Uygulanacak stratejiler:

“Kalabalık” mekan algısını ve oturur pozisyondayken bir bakışta çok fazla sayıda insanın kişinin görüş alanına girmesini engelleyebilirsiniz. Bunun için masaların konumunu ya da bireysel çalışma alanlarının görüş alanını otururken en az sayıda insanı ve onların bireysel çalışma alanlarını görecek şekilde ayarlayın.

Kalabalıklık hissini azaltmak için bireysel çalışma alanlarını dışarıyı görecek şekilde mümkünse pencere kenarlarına konumlandırın. Bunu hareketli alanları ofisin  kenarlarına taşıyarak, odalar ve konferans salonları gibi sabit alanları da ofisin iç kısımlarında tutarak başarabilirsiniz.

7. Günde 6 saatten fazla oturan kadınların ölüm oranı %40 daha fazla

İnsanlar için tasarlanmış olan işyerleri genel olarak daha rahat ve esnektir ve zaman içinde çalışanların üretkenliğine de katkıda bulunurlar. Çünkü böyle yerler tasarlanırken orada çalışacak olan insanların ihtiyaçları ve sınırları gözönünde bulundurulmuştur. “İnsan faktörleri” ergonomi, işyeri güvenliği, insan hatasının azaltılması, ürün tasarımı, insan imkan ve kabiliyeti ve insan-bilgisayar etkileşimi gibi kapsamlı konular üzerine yoğunlaşan işyeri psikolojisinin bir alanıdır. “İnsan faktörleri” ve “ergonomi” terimleri sıklıkla eş anlamlı olarak kullanılırlar.

Amerikan Ortopedik Cerrahlar Akademisi’ne göre, ABD’de sırt ağrısı, kireçlenme, vücut yaralanmaları ve osteoporoz gibi kas-iskelet hastalıklarının diğer hastalıklara göre görülme oranı daha yüksek. Kas-iskelet hastalıklarının tahmin edilen toplam tedavi masrafları ve bu hastalıklar nedeniyle çalışanların aylık kazancından kayıp miktarı 849 milyar dolar civarında. Bu rakam da ABD’nin gayri safi yurtiçi hasılasının yüzde 7.7’sine tekabül ediyor.

Tasarım ve teslim çözümleri konusunda uzmanlaşmış global bir mimarlık firması olan HOK tarafından yapılan ve farklı sektörlerden 3 bin 600 çalışanın katıldığı bir işyeri anketine göre, ankete katılanların yüzde 82’si işyerinde bir çeşit fiziksel rahatsızlıktan muzdarip olduğunu bildiriyor. Gün içinde uzun saatler boyunca oturarak çalışanlar tarafından en sık dile getirilen şikayetler boyun, sırt ve omuz ağrısı. Anketi cevaplayanların neredeyse yarısı boyun, sırt ya da omuzlarındaki ağrıdan şikayet ediyor, katılımcıların üçte biriyse şikayetlerinin baş ağrısı ve gözlerde yorgunluk olduğunu belirtiyor. Çalışırken uzun saatler boyunca ayakta duran katılımcılar kalça, bacak ve ayak ağrısından muzdarip olduklarını söylüyor. Anketten elde edilen sonuca göre şikayetlerin büyük kısmı ya kötü ergonomiden ya da çok fazla hareketsiz kalmaktan kaynaklanıyor.

Amerikan Kanser Derneği tarafından Amerikan Epidemiyoloji Dergisi’nde yayımlanan 14 yıllık bir araştırmanın sonuçlarına göre her gün boş zamanlarında altı ya da daha fazla saat oturan erkeklerin her gün üç saat ya da daha az oturan erkeklere göre genel ölüm oranı neredeyse yüzde 20 daha yüksek. Günde altı saatten fazla oturan kadınların diğer kadınlara göre ölüm oranıysa neredeyse yüzde 40 daha fazla. Düzenli bir şekilde egzersiz yapmak da bu durumu değiştirmiyor.

Uygulanacak stratejiler:

Ayarlanabilir sandalyeler, masa lambası, hem oturur vaziyette hem de ayakta kullanmak için ayarlanabilen masalar, klavye tepsisi gibi ayarlanabilen mobilyalar ve aparatlar temin edin. Çalışanlar bunları kullanarak çalışma alanlarını kendi ihtiyaçlarına göre düzenleyebilirler. Çalışanların bu mobilyaları doğru bir şekilde kullanmalarını sağlamak için, mobilyaların kullanımıyla ilgili eğitimler de ayarlayın.

Bütün iş alanlarında hareketlilik ve etkin çalışmayı sağlamak için iyi çalışan ve etkin bir teknoloji kullanın. Örneğin: Bütün ilgili alanlarda benzer teknolojileri kullanın, kullandığınız teknolojinin “kullanıcı dostu” olduğundan emin olun ve kullanıcıların rahatça görebileceği şekilde takip etmeleri gereken talimatları yazın.

Çalışanları işyerlerinde hareket etmeye teşvik edecek araçlar ve teknolojilerle donatın. Örneğin: Onlara laptop ve mobil cihazlar verin. Çalışanlara masalar ve odalar arası dolaşırken aynı zamanda arama yapma imkanı sağlacak VoIP (internetten telefon görüşmesi yapmaya imkan tanıyan) telefonlar tedarik edin.

Çalışanlara yaktıkları kalori miktarı ya da tasarruf ettikleri zaman miktarını gösterek, onları merdivenleri kullanmaları konusunda teşvik edin. Merdivenlerin kolay bulunması için işaretler kullanın.

Çalışanları gün içinde hareket etmeye teşvik etmek için, onlara adımsayar gibi attıkları adım sayısını gösteren ya da belli aralıklarla titreyen üzerlerinde taşıyabilecekleri cihazlar verin.

Merdivenleri görsel olarak daha iyi erişilebilir ve yaya dostu olacak şekilde dizayn edin.

Çalışanları hem iş ortamında hem de dışarda daha çok hareket etmeye özendirmek için çeşitli teşvikler sağlayın. Örneğin: Çalışanlar arasında her gün en çok adımı kim atmış yarışması düzenleyin (ve bu yarışma ödüllü olsun). Böyle bir yarışma hem eğlenceli hem de heyecanlı olacaktır.

8. İç mekanlar dış mekanlara göre 100 kat kirli

Günümüzün şirketleri için sağlıklı çalışma alanları oluşturmak önemli bir gündem maddesidir. Çalışan sağlığının sağlık sigortası masrafları, hasta raporu alınan günlerin sayısı ve üretkenlik üzerinde etkisi vardır. İnsan faktörleri ve ergonominin yanı sıra, çalışma alanının da insan sağlığını desteklemesi gerekmektedir.

Amerikalı’lar ve diğer sanayi sonrası ülkelerde yaşayanlar vakitlerinin çok büyük bir kısmını -yüzde 90’ı ya da daha fazlasını- kapalı alanlarda geçiriyorlar. Sonuç olarak, iç alanlardaki havanın kalitesi kişilerin sağlığı, üretkenliği ve yaşam kalitesi üzerinde ciddi bir etkiye sahip. İç mekanlar genel olarak dış mekanlara kıyasla 2-5 kat arası daha fazla kirlilik oranlarına sahipler, hatta nadiren de olsa iç mekanların dış mekanlara göre 100 kat ve daha fazla kirlilik oranlarına sahip oldukları örnekler de var. İç mekanlardaki kirliliğin kaynakları kombüsyon (yanma), inşaat malzemeleri ve döşemeleri, ev temizleme ve bakım ürünleri, kişisel bakım ve hobi ürünleri, merkezi ısıtma ve soğutma sistemleri ve rutubettir.

Yeni yapılan bir araştırmaya göre vatandaşlar arasında solunum hastalıkları, alerjiler ve astım daha az görüldüğü taktirde, hasta bina sendromu vakaları azaltılıp, ısıl konfor, ışıklandırma ve daha iyi iç mekan havası sayesinde çalışan konfor düzeyi arttırıldığında, ABD bütün bunlardan yıllık 43-235 milyar dolar arası tasarruf yapacak ya da üretkenlik kazancı olacak.

Uygulanacak stratejiler:

Partikül sayısı az olan ya da toz tutmayacak halı, boya ve diğer işyeri araç gereçlerine yatırım yapın. Hastalıkları tetikleme ihtimali olan gazlardan ve uçucu organik bileşiklerden (VOCs) uzak durun. Bu ürünleri alırken olması gereken “eko etiketler” şunlar: Greenguard and SCS Indoor Advantage (mobilya, sandalya, koltuk ve mefruşat), Green Seal (boya ve kaplamalar), Blue Angel (ofis araç-gereçleri), Floor Score (sert zemin döşeme), Green Label Plus (halı ve halıfleks), SCS calCOMPliant (ahşap).

Energy Star etiketi olan ürünlere yatırım yapın.

Isıtma, havalandırma, soğutma araç gereçleri ve diğer ofis ekipmanlarının düzenli olarak kontrol edilmesine ve bakımlarının yapılmasına dikkat edin.

Temizlikçilere hepa-filtreli elektrik süpürgelerinin kullanımı ya da toksik olmayan kimyasal temizlik maddelerinin kullanımı gibi temizlik araç gereçlerinin ve ürünlerinin nasıl kullanılması gerektiğiyle ilgili eğitimler verin.

Ofislerdeki havanın temizlenmesine yardımcı olmak için bitkiler bulundurun fakat bu bitkilerin her zaman temiz ve bakımlı olmasına özen gösterin, aksi taktirde üzerlerinde toz birikebilir ya da küf sporları oluşabilir.

9. Çalışanlar daha çok bağımsızlık ve mahremiyete sahip olmalı

Bugünün bilgiye dayalı işler çok yüksek düzeyde konsantrasyon ve ekip çalışması gerektirmektedir. İyi tasarlanmış işyerleri çalışanlarına hem işlerine konsantre olmaları hem de iş arkadaşlarıyla işbirliği yapabilmeleri için fırsatlar ve çalışanların bu fırsatları ne zaman ve nasıl kullanacaklarıyla ilgili de seçenekler sunar.

Susan Cain’in Quiet, The Power of Introverts (Sakinler de Kazanır) kitabı bilgiye dayalı işlerde çalışanlar arasında pek de sessiz olmayan bir devrime sebep oldu. Bir röportajında, Cain şöyle diyor: ” ‘En iyi’ ofis ne zaman olursa olsun çalışanlarına ne kadar uyarana maruz kalacaklarıyla ilgili bir tercih şansı sunan ofistir. Ben olsam öyle bir ofis tasarlardım ki o ofiste her türlü detay olurdu, çalışanların kendi başlarına kalabileceği birçok alan olurdu, yine aynı şekilde çalışanların bir araya gelip geyik muhabbeti yapabileceği ve takılabilecekleri de birçok alan olurdu. Bir de şu var, aynı ofiste bir proje üzerinde çalışan insanlar olduğu zaman, kendi başlarına çalışanların biraz daha toleranslı olması gerekiyor. Ekip çalışması yapmak bence çok iyi ama o ekibin içinde tek tek her kişinin kendi başlarına takılabilmeleri, kendi işlerini yapabilmeleri ve daha çok bağımsızlık ve mahremiyete sahip olmaları gerek.”

Uygulanacak stratejiler:

Çok çeşitli iş yapma şekillerini destekleyecek farklı çalışma ortamlarını doğru oranda ayarlayın.

Konsantrasyan gerektiren çalışma: Bu tür işler yapanlar için sessiz alanlar oluşturun.

İşbirliği (ekip çalışması): Küçük grup çalışmalarının üzerinde durun ve çeşitli (resmi ve gayriresmi) çalışma alanları oluşturun.

Öğrenme: E-öğrenme, kişiler tarafından verilecek eğitimler ya da birebir öğrenmeyle çalışma alanını öğrenmeyi destekleyen bir eğitim ortamı gibi görün.

Sosyalleşme: Çalışanlar arası işbirliği ve yenilikleri desteklerken işin ve günlük konuşmaların bir arada yapılabileceği çeşitli resmi olmayan alanlar oluşturun.

Teknolojik ekipmanlar temin edinin: Kulaklıklar, ses maskeleri ve beyaz gürültü gibi, ihtiyaç olduğunda çalışanlar bunları kullanarak konsantrastyon gerektiren işlerini yapabilirler.

Çalışanlara hem sanal olarak hem de yüz yüze birbirleriyle daha iyi iletişim kurmalarını ve işbirliği yapmalarını sağlayacak teknolojik araç gereçleri temin edin. Telekonferans, video konferans, web konferansı, anında mesajlaşma, sosyal medya ve diğer iletişim yöntemlerini farklı çalışma gruplarının en kolay çalışacağı şekilde hazır hale getirin.

10. Çalışan bağlılığı

Çalışan bağlılığı ve çalışan memnuniyeti arasında direkt bir ilişki vardır. Bu hem üretkenliği hem de yenilenmeyi etkiler.

İşlerine, işyerlerine bağlı çalışanlar daha az bağlı olanlara göre daha üretken, daha faydalı ve daha güvendedirler. Bu kişiler müşterilerle daha güçlü ilişkiler kurar ve çalıştıkları yerde uzun yıllar kalırlar. Bağlı çalışanlar bir şirkette yeni ve orijinal düşüncelerin en iyi kaynağıdırlar.

36 şirkette 7 bin 939 iş kolunu baz alarak, Gallup araştırmacıları iş kolu seviyesinde çalışan memnuniyeti/bağlılığı ve iş kolu bazında müşteri memnuniyeti, üretkenlik, karlılık, çalışan sirkülasyonu ve kazalar arasındaki ilişkiyi incelemişler. Araştırmacılar, birimler bazında çalışan memnuniyeti/bağlılığı ve iş kollarının bahsi geçen durumları arasında önemli bağlantılar olduğu sonucuna varmışlar.

Uygulanacak stratejiler:

Çalışan bağlılığını arttırmak için görünürlük, açıklık ve çalışan hareketliliğini daha çok mümkün kılacak çalışma alanları oluşturun. Çalışanlar iş ortamında birbirlerini ne kadar çok görürlerse, birbirleriyle o kadar çok kaynaşır ve işbirliği yaparlar.

Katlarda takım çalışması yapan her gruba özel alanlar oluşturun. Bu takım üyelerinin gruplarına aidiyet hissini arttıracak ve kendilerine ait bir yere sahip olma algılarını güçlendirecektir.


Çalışan bağlılığını arttırmak için kazanılan ödülleri, başarıları ve markaları görünür bir yerde sergileyin.

Dekorasyon terapisi: Ruh haline etki eden renkler


Editor
Haber Merkezi ▪ İndigo Dergisi, 19 yıldır yayın hayatında olan bağımsız bir medya kuruluşudur. İlkelerinden ödün vermeden tarafsız yayıncılık anlayışı ile çalışmaktadır. Amacı; gidişatı ve tabuları sorgulayarak, kamuoyu oluşturarak farkındalık yaratmaktır. Vizyonu; okuyucularında sosyal sorumluluk bilinci geliştirerek toplumun olumlu yönde değişimine katkıda bulunmaktır. Temel değerleri; dürüst, sağduyulu, barışçıl ve sosyal sorumluluklarının bilincinde olmaktır. İndigo Dergisi, Türkiye’nin saygın İnternet yayınlarından biri olarak; iletişim özgürlüğünü halkın gerçekleri öğrenme hakkı olarak kabul etmekte; Basın Meslek İlkeleri ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne uymayı taahhüt eder. Ayrıca İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni benimsemekte ve yayın içeriğinde de bu bildiriyi göz önünde bulundurmaktadır. Buradan hareketle herkesin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin eşitliğine ve özgürlüğüne inanmaktadır. İndigo Dergisi, Türkiye Cumhuriyeti çıkarlarına ters düşen; milli haysiyetimizi ve değerlerimizi karalayan, küçümseyen ya da bunlara zarar verebilecek nitelikte hiçbir yazıya yer vermez. İndigo Dergisi herhangi bir çıkar grubu, ideolojik veya politik hiçbir oluşumun parçası değildir.