Madımak: Yananların gölgesinde Sivas

Yanmak, yakılmak, nefes alırken cehennemi yaşamak… Seneler geçse de unutulmayacak 2 Temmuz 1993… Cehennemin adı Madımak Oteli!

madımak katliamı

Gönüllere seslenen, aşkı anlatan, insan olmayı, insanın en yüce varlık olduğunu anlatan Aşık Veysel’in, Pir Sultan Abdal’ın yaşadığı şehir, Sivas…

Madımak: Yananların gölgesinde Sivas

Ozanlar şehri…


Cumhuriyetin mimarı Sivas…

Mustafa Kemal’e kucak açmış Sivas…

Pir Sultan’ın, Veysel’in hayat bulduğu Sivas…

Yananlara gölge olamayan Sivas…

Muhibe Akarsu hazırladığı kahvaltısını Muhlis’ine sunmuş, sofrada onu bekliyor, diğer yanda Sivas yolculuğu için hazırladığı bavuluna acı acı bakıyordu…

Muhlis Akarsu ise kendisinin yazdığı “Akarsu’yum yansam da, kül olup savrulsam da…” türküsünü tıraş olurken söylüyordu. Nereden bilebilirdi ki Akarsu, vedasının da yanarak olacağını!..

Serpil… Daha 18’inde ateşin o kavurucu sıcaklığını bedeninde hissetti! Gelinliğin beyazını düşlerken Sivas; ona ateşin kırmızısını, dumanın siyahını ikram etti!..

Asım, eğer Sivas’ta yanmasaydı bir araştırmacı olarak herhalde ilk işi Sivas’ı, Madımak’ı araştırmak olacaktı! Daha önce Pir Sultan’ın asıldığı Sivas’ta, bu cehennemin neden yaşandığını sorgulayacaktı…


Behçet Sefa Aysan; Sivas üzerine, yananlar üzerine yeni bir şiir yazacaktı belki de; Metin Altıok da öyle dememiş miydi otelin merdivenlerinde son dakikalarını yaşarken; “Kalanlar, ölenlerin ardından şiirler yazar…” Ne kadar da acı aslında; Metin Altıok, ölüme çoktan hazırlanmıştı o, kör Sivas’ta…

Kim bilir Hasret Gültekin’in biraz daha zamanı olsaydı belki de hasret duyacağı oğlu Roni’ye yeni bir türkü yakacaktı; ancak olmadı ve maalesef gözyaşları ile Sivas’ta kaldı…

Asaf Koçak acının tarifini, Madımak Oteli’ni, dinci yobazları, onların şeriatçı sakallarını, ateşe “Allahu Ekber” diye bağrışlarını karikatüründe anlatacaktı, tabi bedeni Madımak’ta solmasaydı…

Alevlerin oteli nasıl sardığının fotoğrafını çekecekti, tarihe tanıklık edecekti; ancak içeride kalanlardan biri de oydu. Doğduğu yer, yandığı yer oldu; fotoğraf sanatçısı Mehmet Atay’ın…

“Sen benden gittin gideli” diyerek aşkı anlattığı düşünüldü yıllarca Mazlum Çimen’in… Halbuki onun, kendisinden gittiği babasıydı, babasına olan özlemiydi ve bu türküyü Mazlum Çimen, aslında babası Nesimi Çimen için yazmıştı. Çünkü Nesimi Çimen de Sivas’a, sonsuza kadar mahkum olanlardandı…

Büyük ozan Davut Sulari 1985 yılında hayata veda etmeseydi, 1993 yılında belki de üzüntüsünden gözlerini yumacaktı! Ona da acı gelecekti Madımak! Sulari yaşasaydı, üzüntüsü otelde yaşama veda eden biricik kızı Edibe Sulari için olacaktı…

Carina, Hollanda gibi düşündü Sivas’ı… Hollanda gibi özgür, demokratik, düşünce özgürlüğünün var olduğunu zannetti, insanları yakmazlar zannetti… Çok büyük bir gaflete düştü! Türkiye’de 1993’te insan yaktılar; 2013’te 15 yaşındaki çocuğu başından vurdular!..

12 yaşında ablası Menekşe ile son nefesini veren Koray; top oynayan, koşup zıplayan, Koray; Sivas’ta duman soluyup acılar içinde hayata veda eden Koray…

Annesi Hüsne’nin uzun saçlarını taradığı 14 yaşındaki Menekşe; öpüp doyamadığı Menekşe; babası İsmail’in özlem duyduğu, gözünden sakındığı Menekşe…


Her biri orada; Sivas‘ta, Sivas’ın sıcağında, 1993’ün 2 Temmuz’un da…


Erdal Kişioğlu
Kişioğlu, zıt düşüncelere sahip kişilerle tartışmayı seven ve her olaya bilimsel olarak yaklaşıp, olaylara septik yaklaşmaktan kaçınmayan biridir. Olayları derinlemesine incelemeyi ve yanlışın ortaya çıkarılıp doğruya nasıl ulaşılacağı konusunda fikir üretilip bunun üzerinden felsefe yapılmasını arzulayan biridir. Etik, ahlaki ve hukuki sınırları aşmadan herkesin, her ortamda eleştirilmesi taraftarıdır. Dogmatik düşüncelerden uzak; sormayı, sorgulamayı kendisine görev edinmiş ve bunun çabası içerisindedir… Her türlü bilgi alışverişine açık; farklı görüşlerin çarpıştıkça büyüyebileceğine ve kolektif düşünsel ürünlerin ikamesinin de olabileceğine inanmakta; halk için, halk yararına olan her şeyin de yanındadır…