Plasebo etkisi nedir? Sanal şifa plasebo ve düşünce gücü

Tıp ve bilim dünyası, her dakika insan sağlığı için uzun uğraşlarla elde edilen yeni bilimsel yöntemler keşfederken uzun yıllardır kullanılan epey farklı ve aslında çözülememiş ilginç bir yöntem mevcut: Plasebo.

Plasebo etkisi nedir? Sanal şifa plasebo ve düşünce gücü

Hastanın bilgisi dışında kullanılması sebebiyle bazı toplumbilimciler tarafından (John. Forrester-Hakikat Oyunları) bilimsel tıbbın utancı diye nitelendirilen Plasebo, Latincedir ve kelime anlamıyla ‘hoşnut olacağım’ demektir. Hoşnut olmak deyimi özelleşerek, bugün artık ilaç veya deva niyetine alınan, aslında bilimsel olarak etkisiz olduğu kabul edilen bir şeyin özel olumlu etkisini anlatmakta kullanılmaktadır.

Plasebo olgusu, klinik Farmakolojide ( ilaçbilim) yeni ilaçların deneylendiği aşamada önemli bir karşılaştırma unsuru olarak yaygın olarak kullanılmaya başlandıktan sonra şaşırtıcı sonuçlar getirmiştir tıp dünyasına. Aslında plasebonun etkisinin ne olduğuna dair tartışmalar çok daha eski tarihlere kadar gider.


Klasik tıbbın “Plasebo”ya bakışı

Tıp tarihinde hastalıklar kabaca iki tipe ayrılarak olgulanmıştır. Hipokratif veya varlık bilimsel olarak adlandırılan birinci bakış açısında, hastalık kendine özgü bir varlık alanı olarak değerlendirilir. Bunun tersini savunan Fizyolojik Tıp ise bireyin biyografisini esas alır.  Kısaca, Hipokratif Tıp insandaki hastalığa, Fizyolojik Tıp, hastalık içindeki insana odaklanır. Bugünkü modern tıp biliminde Hipokratif Tıp anlayışı yaygın biçimde üstünlük sağlayıp egemen olmuştur. Hipokratif Tıp anlayışı, hastalığın kendisine odaklandığından sadece o hastalığın kendine özgü etkenlerini araştırmaya yönelip, çevresel, toplumsal, kişisel etkenleri devre dışı bırakarak ilerlemiştir. Özgül ve özgül olmayan diye adlandırılan etkenlerin karşılaştırılıp tartışılması, aslında doğrudan doğruya plasebo olgusunu da ilgilendirmektedir. Çünkü Hipokratif Tıp, plaseboyu özgül olmayan etkenlerin içine koyup aşağılamıştır.

1950’lerde psikofarmakoloji ve davranışsal farmakolojinin ortaya çıkmasıyla, özgül olmayan etkenler diye kabul görmeyerek bir tarafa atılan etkenlerin hasta ve hastalıkta sanılandan çok daha önemli olduğu tekrar kabul görmeye başlamıştır ve plasebo olgusu da farklı bir önem kazanmıştır.

Plasebo çalışmaları

Plasebo çalışmalarında, yeni bulunan bir ilacın hasta üzerindeki etkisini gerçek anlamda tespit edebilmek için yapılan deneylerde hastalar gruplara ayrılır. Hastalığın özelliklerine göre alt gruplara da ayrılan deney gruplarından birine yeni ilaç kullandırılır ve iyileşme aşamaları gözlemlenip tespit edilir.

Diğer bir hasta grubuna ise bilimsel olarak aslında ilaç olarak kabul edilmeyen basit maddeler ilaçmış gibi verilir. Hasta bu aşamada hastalığına iyi geleceğini düşündüğü bir ilacı aldığını sanırken aslında tuzlu su- şeker tabletleri- zararsız maddeler içeren sahte kapsüller vb. almaktadır. Beklenen gelişme, bilimsel gerçeklere göre hakiki ilacı alanların gösterdiği iyileşmenin çok daha fazla olmasıdır. İşte asıl gizem bu sonuçlarda görülür ki  sahte plasebo ilacı alan hastaların iyileşme oranı gerçek ilacı alanlarla neredeyse aynıdır genellikle.

Parkinson hastalığına yakalanmış kurbanların beyinlerinin bazı bölümlerinde nöron faaliyetlerinde belirgin bir artış gözlemleniyor. Bu da ellerin titremesine neden oluyor.  Bir çalışmada bu hastalara tuzlu bir sıvı veriyor ancak bunun çok etkili yeni bir ilaç olduğunu söyleniyor. Bu hastalar o derecede ikna oluyorlar ki beyinlerindeki artmış nöron faaliyetinde dikkat çekici bir düşüş oluyor. Sonuç olarak da, ellerin titremesi kesiliyor.

Bir başka deneyde sabah bulantılarından şikayet eden hamile kadınlara doktorların bu sıkıntıları gidereceği konusunda garanti verdikleri haplar veriliyor. Gerçekte bu ilaç kusmayı tetikleyen bir ilaçtır. Yine de kadınların büyük bir bölümü ilacı kullandıktan sonra çok daha iyi hissettiklerini ve midelerinin sakinleştiğini rapor etmiştir. Plasebo etkisi ilaca üretiliş amacının tersine bir etki kazandırmıştı üstelik.

Tekrarlanan deneyler

Değişik hastalıklarda tekrarlanan deneylerin çoğunda bu konuda şaşırtıcı sonuçların alınması, bilimsel tıbbı gerçekten zor ve komik durumlara sokmuştur çoğunlukla. İlaç firmalarının korkulu rüyası olan bu deneyler, farmakoloji dışında salt plasebo etkisinin araştırılması için de yapılmıştır. Tıp ve farmakoloji literatüründe yer alan ilginç örneklerin sayısı epeyce fazladır ve Plasebo etkisi, bugün bilimin çözemediği önemli on olayın içinde yer almaktadır.

Yakın zamana dek doktorlar plasebo etkisi ile alay etmekteydiler. Ama artık araştırmalarda ortaya çıkan bir gerçek var ki plasebo kullanıldığında bir etki ortaya çıkıyor.

Bu etkinin sinir sisteminde biyolojik bir kaynağı var ve vücutta ölçülebilir değişimlere neden oluyor. Şimdilerde geleneksel homeopati, fitoterapi, enerji dengeleme ve akupunktur gibi tedaviler yeni bir ışık altında inceleniyor. Tedavi tıbbi açıdan bilimsel görünmese bile eğer vücudun doğal iyileşme gücünü aktive edip etkili olabiliyor. Şifacı olduğu düşünülen kişilerin ne yaptığına bir de bu açıdan tekrar bakmak gerek.

Neden hastalar ilaç aldıklarını düşündüklerinde gerçekten daha iyi hissetmeye başlıyorlar? Neden hasta kişiler genellikle aldıkları gerçek ilaç olmadığı halde iyileşebiliyorlar?

Plasebo’ya spritüel bakış

Sanal Şifa: Plasebo etkisi nedir?

Tıbbın ve bilimin bakış açısından çözümsüz kabul edilen plasebo etkisini anlayabilmek için belki de çok farklı bir bakış açısından hareket etmek gerekiyor.

Yaşamı deneyimlemek üzere büründüğümüz beden, bir sürü sistemin ve milyarlarca hücrenin barınağıdır. Mucize gibi fonksiyonların her saniye mükemmel bir düzende işlediği bedenin sırlarını tam olarak bildiğimiz söylenemez. Sağlıklı bir bedende yaşamak için pek çok etkene ihtiyacımız var ki listesi sayfalara sığmaz.

Spritüalistler, maddi bedenimizden başka bedenlerimiz de olduğunu söyler. Ruhsal beden, zihinsel beden, duygusal beden, eterik beden olarak adlandırılan bu bedenlerin yapısı hakkında bildiklerimiz ise çok sınırlıdır.

İnsan bedenini çevreleyen gözle görünmeyen manyetik bir alan mevcuttur ve aura olarak adlandırılır. Aura dört ayrı katmandan oluşur.

Fiziksel bedenimizi çevreleyen ilk katman eterik bedendir. Fiziksel bedenin üzerine giydirilmiş bir elbise gibidir ve sağlıklı bir insanda 15-20 cm yi bulur. Üst katmanlardan gelen enerjileri fiziksel bedene ulaştır ve hastalık durumlarında genişliği azalır.


Eterik bedenin sadece insanlarda değil hayvanlarda ve bitkilerde bulunduğu da tespit edilmiştir

Kirlian fotoğraf tekniği ile bir bölümü kopan bitki ve hayvanlarda kopan bölümün eterik bedenin varlığının sürdüğü ispat edilmiştir.

Eterik bedenin üstünde duygusal beden yer alır ve değişken gökkuşağı renklerine sahiptir. Değişen duygu durumlarında bu katmanın taşıdığı renk değişir, örneğin kızgınlık ve öfke halindeyken kırmızı görünüm aldığı bilinir. Üst katmanlardan gelen etkiler burada bir süzgeçten geçirilir ve alt bedenlere iletilir.

Zihinsel beden duygusal beden ile ruhsal beden arasında bulunur ve sarı renklidir. Fikir ve düşüncelerimizin yapısını barındırır. Bu katmandaki durum pek çok hastalığımızın sebebidir. Düşünce sistemimizdeki yanlışlıklar hastalık olarak sırasıyla alt bedenlere iletilir. Zihinsel bedenimizin zayıflığı diğer insanların yönlendirmesine veya farklı etkilerine maruz kalmamıza neden olur. Kendimiz olmaktan uzak olduğumuz bu zayıflık hali, gerçekte bedenimizde oluşan pek çok hastalığın hakiki sebebidir.  Hastalıkları izah etmek için elle tutulur bir sebep gibi görünmese de bilim aslında bunun ispatını çoktan yapmıştır ve parçalanıp birleştirilmemiş puzzle parçaları gibi gözümüzün önünde dağınık durmaktadır sadece. 

Ruhsal bedenimiz en son katmandır ve titreşimi çok yüksektir. Bütün ile bağlantımızı sağlayan bu beden evrensel enerjileri aldığımız bedenimizdir. Ruhsal bedenin genişliği kişinin ruhsal gelişimiyle bağlantılıdır ve kilometrelerce genişlikte olabilir. Ruhsal beden kendisine en uygun evrensel enerjileri alır, uyumlayarak kendi iç bedenlerine yönlendirir. Ruhsal gelişimleri üstün olan insanların yanında huzur ve sükunet duyarız.

Ruhsal, zihinsel, duygusal ve eterik bedenlerin gerçeklikleri fizik ötesi gibi algılanmaya devam etse de modern tıbbın çalışmaları artık bu bedenlerimizi de dikkate almaya başlamıştır. Fiziksel bedenin etrafını çevreleyen diğer bedenlerin tanımlarının içinde yer alan kelimeler ışığında plaseboya tekrar baktığımızda onun etkisinin özelliklerini daha ayrıntılı incelemek zorundayız.

Plasebo etkisi

Sanal Şifa: Plasebo etkisi nedir?

Plasebo etkisinin özellikleri, üç nedenle dikkat çekicidir. Bunlardan ilki, plasebonun “deneye dayalı bilimsel tıbbın savlarının test edilmesine yarayan bir ilaç” şeklinde sağlık bilimlerinde yaygın bir kullanışı olmasına rağmen, plasebo etkisinin asla bu tanımla sınırlı olmadığıdır. Hatta öyle ki plasebo etkisini tanımlama gereği bile duymadan bazı hayvan deneylerinde bile plasebo kontrol grupları kullanıldığı görülmektedir.

İkinci özellik, Plasebo etkisinin olabilmesi için hastanın kendisine yapılanlardan habersiz olması gerekir ve hatta plasebo etkisinin en güvenilir biçiminde, hastayla birlikte hekimin ya da diğer meslek erbabının da bir bütün olarak yapılandan habersiz olması zorunludur. Plasebonun bu özelliğinin “hile”, “aldatma” ve “yalan”la bağlantılı olması ve plasebonun üçüncü dikkat çeken özelliğine de buradan geçilir. Plasebo etkisi, özellikle aldatmayı zorunlu görmesi yüzünden, tıbbi tedavi etiğine ilişkin son dönemde ilgilerin üzerine toplandığı bir odaktır. Oysa etik olarak şu sorunun tartışılmasına gereksinim vardır:

Hastanın aldatılmasını zorunlu kılan herhangi bir tıbbi tedavi biçimi haklı olabilir mi?

Tedavinin etikliğinin tartışılması mutlaka gereklidir ama sonuç olarak ortaya çıkan gerçek bizi çok başka bir soruyu tartışmaya götürür.

İnsan inandığında bedeninde ve beyninde neler değişmektedir ki bu inanç, sonuç olarak onu iyileştirmektedir?

Bu sorunun cevabını modern tıp ve bilim veremediği sürece cevabı fizik ötesinde(şimdilik kaydıyla!) yani manada aramaktan başka kaderimiz yoktur. Bu yüzden fiziksel bedenimizin üzerinde olduğu söylenen diğer bedenlerimiz konusunda biraz daha derine inmek gereklidir.
İnsan, bir dil, bir anlam ağı içine doğan ve sürekli onun içinde kalan bir varlıktır. Bilincinin açık olduğu her anda insan bir anlam dünyasının içindedir ve sürekli olarak yorum yapmakta, anlam üretmektedir. İnsanın bu yorumlama ve anlam üretme etkinliği yaşamına farklı renkler katar ve paradigmalar oluşturur.

İnsan hastalığına da bu hastalığı iyileştirmek için yapılan girişimlere de bir anlam ve bakış açısı yüklemektedir. Her insan, insan olması nedeniyle kaçınılmaz biçimde bu yorumsal üretimi yapmaktadır. Plasebo etkisinde belirleyici olan,  tedavi sürecine katılan deneklerin herhangi bir şeyin “iyi geleceği“ni düşünmesi onun anlam ağına güçlü bir etken katmaktadır.

İnsanın bu düşünce ile yeniden yapılanması esnasında zihinsel bedeninde ciddi değişimler meydana gelir ve değişiklikler en altta bulunan fiziksel bedene kadar ulaşır. Spritüel bakış açısına göre çok kolay tanımlanan bu sav aslında bugünkü görüntüleme ve tespit çalışmalarıyla pozitif olarak da tespit edilmiştir.

Manyetik dalga boyları

Beynin fonksiyonları konusunda yapılan çalışmalarda manyetik dalga boylarının düşünce yoluyla değiştiğinin ispatı çoktan yapılmıştır ve bize geriye parçaları birleştirmek kalır. Beynin dalga boylarının değişmesi ile DNA’nın da değişim gösterdiği gerçeğini bir kez daha hatırlamak plasebonun etkisindeki mucizeyi anlamakta birinci yardımcımız olacaktır.

Pozitif bilim kaynakları Plasebonun etkisini hala çözülemeyen olaylar sınıfında ele almaya devam etse de, mevcut tıp bilgileri ve tedavi yöntemlerinin; hastalığa özgü etkenlerin dışında kalan diğer etkenlerin de çok önemli olduğunu kabul eden Fizyolojik Tıp anlayışına yaklaşarak gelişmeye devam etmesi zorunludur.

Bilimsellikten henüz uzak kavramlar olan umut, beklenti ve inanç gibi etkenlerin de değerlendirilebileceği bir tıp bilimi gelişirse; niye iyileşme beklentisi ve umudu fazla olanların olmayanlara göre tedaviden daha çok yararlandıkları açıklanabilecektir.

Plasebo artık bir sır olmaktan çıkmıştır ve her şey gibi onun da gizeminin anahtarı aslında yine kendi içimizdeki hakikatte saklıdır. Tıpkı yüzyıllar önce bir büyük insanın dediği gibi, her yol kendimize çıkıyor nedense…


“Hararet nardadır, sacda değildir. Akıl baştadır taçta değildir. Her ne ararsan kendinde ara, Mekke’de Kudüs’te Hac’da değildir.” Hacı Bektaş-i Veli-

Parapsikoloji ve ruhsal yetilerimiz: 7 doğa üstü yetenek


Nesrin Dabağlar
İstanbul’da doğdu. İşletme ihtisası yaptı. 12 yıl bir devlet kuruluşunda muhasebe alanında çalıştı ve 1995-2008 yılları arasında özel sektöre ait çeşitli sağlık kuruluşlarında yöneticilik, danışmanlık ve halkla ilişkiler görevlerinde bulundu. 2008’den itibaren çalışma alanlarına eğitim sektörünü de ekleyerek özel bir üniversitede halkla ilişkiler ve organizasyon uzmanı olarak çalıştı. Bilimsel konuların insan ile ilişkileri, inanışlar ve inançlar konusunda araştırmalar yaptı. Özellikle kutsal metinler, tarih, psikoloji, fizik ve bilimdeki yenilikleri konu alan makaleler yazdı. 2006 yılında İndigo Dergisi'nin yazar ve muhabirliğini yapmaya başladı.