Stereotip karakterler sevilmez hatta nefret edilirler ama stereotip yaratmak çok keyif vericidir… Her ne kadar kültürünün öne çıkan karakteristik özelliği “köktendincilik” olsa da modern hatta ateist Araplar da vardır.
Her uzun sakallı, IŞİD militanı, her dövmeli de ateist değildir. Tüm bunlar düşünmeye üşenenlerin nefret edecek bir grup oluşturmak amacıyla kullandığı klişe parametrelerdir. İnsanlar sınıflandılamazlar, çünkü herkes kendine özgüdür.
Başını kapamayan Müslüman kadın, Sinagog’a gitmeyen Yahudi, teni siyah olmayan Afrikalı, sarışın olmayan Rus kadınlar da olmasına rağmen, birçok insan grubu bu klişe özellikleriyle tanınır. Beynimizi yormamak ve vakit kaybetmeden yargıya ulaşmak için bize benzemeyenleri bu tür basit verilerle tanımlarken, kendimizi herhangi bir klişe kategoriye koymaktan kaçınırız.
Yunanca “sabit ya da katı şekil” anlamına gelen “Stereotip”, insanların fazla düşünmeden ve çoğunlukla düz mantık kullanarak tasarladıkları bir insan resmidir. Yaş, cinsiyet, meslek, azınlık grupları, inanç ve milliyet stereotip yaratmakta sıkça kullanılır. Stereotiplere inanmak, insanlara önyargı ile yaklaşmamızı ve onların gerçek karakterlerini görmemizi engeller. Genelde olumsuz özelliklerden yaratılan bu klişe tipleme, eğitim ve sorgulama seviyesi artıkça ortadan kaybolur.
Daha ziyade egomuzu tatmin etmek için temellendirilmemiş yargılarla oluşturduğumuz stereotipler, önyargıları besleyen ve koruyan önemli bir mekanizmadır. Tekrarlanan resimler ve söylemler stereotipleşmiş grupların ötekileştirilmesine, onlardan nefret edilmesine hatta yargısız infazlara yol açabilir.
Stereotipler, nefret ve kibir
Stereotipler aslında işimizi kolaylaştır: Yeni tanıştığımız bir kişiyi, ilk bakışta edindiğimiz bilgilerle toplumda kalıplaşmış olarak hazır bulunan bir grubun içine dahil ederiz. Böylelikle daha fazla konuşmadan ya da araştırmadan o kişiyi tanımış olur, dolayısıyla iletişim kodlarımızı daha kolay belirleriz. Misal; bizi ilk defa ziyaret eden kadın misafir Müslüman bir ülkeden geliyorsa, kafamızdaki “Müslüman” stereotipi yemek olarak domuz ikram etmemezi ya da kadının elini sıkmamamız gerektiğini hatırlatır.
Stereotipler her zaman bu kadar masum amaçlarla kullanılmaz. Düşünme tembelliği, yetiştirilme tarzı ya da tesadüfi olaylardan yola çıkarak yarattığımız bu kalıpların asıl amacı insanların nefret etme ya da günah keçisi bulma ihtiyacını karşılamaktır.
Stereotipler üzerinden diğer insanları yargılayanlar genelde kibirli ve egosu yüksek kişilerdir. Kendilerini dahil etmedikleri bu grupları aşağılayarak kendini daha iyi hissederler. Kısacası; stereotip karakterler sevilmez hatta nefret edilirler ama streotip yaratmak çok keyif vericidir.
Stereotipler canlıdır
Ana hatları belirlenmiş bir Stereotip toplum içinde yaşayan ve hareket eden bir olgudur. Gelişir, genişler ve iletişim kurar. Stereotip özelliklere sahip olmayan ama kendini söz konusu gruba ait hissedenler üzerine de yapışan bu klişe özellikler, zamanla onlar tarafından da benimsemeye başlanır ve stereotip daha da güçlenir.
Medya etiği ve ahlakına saygı duymayan basılı ve görsel iletişim araçları da takipçisine mesajı en basit şekilde vermek için bu tipleri kullanır, hatta kendisi yeni stereotipler yaratır. Televizyon dizilerinde yaratılan karakterlerin giydiği kıyafet, konuştuğu şive hep stereotip özelliklerden alınmıştır. Dizilerdeki ergen erkek çocuk hep düşük bel pantolon giyer, Trabzonlu karakter Laz şivesiyle konuşur, köy kadınları çeşmeden eve su taşır. Dizilerde standart olarak anne, çıtır, Kezban ya da yollu diye tanımlanan kadın türlerinin belli bir giyinişi, tavrı ve saç şekli vardır. Zaten çağımızda okumaktan ziyade görüntü seyretmeye alışmış seyirci, medya tarafından çizilmiş bu tipleri en kısa zamanda günlük hayatına adapte eder.
Büyük resmi görebilmek
Fotoğrafçı fotoğraf makinası ile gördüğü görüntünün sadece belirli bir kısmını, kendi bakış açısını kullanarak fotoğraflar. Yani fotoğraf hiç bir zaman objektif değildir, fotoğrafçının görüşüdür. Çoğunlukla görsel verilere göre çizdiğimiz stereotipler de aynı bir fotoğraf gibi genel bir görüntünün sadece bir kısmını çerçeveler.
Eğitimsiz ve sorgulamayan bir beyin, efeminen bir el hareketine şahit olduğu bir erkeği otomatikman “gay” kategorisine koyar. Muhakeme yapmayı bilen beyin ise bu erkeğin bu kategoriye yerleştirmeden önce diğer özellikleri gözleyerek bilgiyi teyit etmeye çalışır.
Suriyeli kelimesinin anlamı; Suriye’de doğmuş büyümüş ya da Suriye pasaportu taşıyan kimsedir. “Suriyeliler” diye tanımladığımız stereotip ile kastedilen ise; sorumsuzca çocuk yapan, çıkarcı ve kavgacı Araplar’dır. Ten rengi siyah olan herkesin Afrikalı olarak tanımlanması da abestir. Afrika bir kıta ismidir ve siyah derililer Dünya’nın her ülkesinde doğar. Bunun yanında her İngiliz “soğukkanlı” olacaktır diye bir şart, her Alman “disiplinli”dir diye bir kanun da yoktur. Resmin tamamına baktığımızda insanların diğer özelliklerini de görürüz.
Beni kategorize etme!
Hayvanları sınıflandırabiliriz: Kediler birbirini yalayarak temizlenir, atlar ayakta uyur, timsahlar sinsidir. Ama düşünme ve muhakeme yapabilme özelliği olduğu için insan denen canlı türünün üyeleri birbirine benzemez ve bu yüzden de sınıflandırılamaz. Her bir insan kendine özgüdür.
Doğduğum yer Diyarbakır, İzmir ya da Trabzon olabilir, ama bu sana benim hangi partiye oy verdiğim hakkında bilgi vermez. Salaş ya da pahalı giyinebilirim; bu da benim bankada ne kadar param olduğunun göstergesi değildir. Ayrıca tenim esmer diye senden daha değersiz olduğumu düşünmen, çok basit bir ve çocuksu bir tavırdır. Ben de herkes gibi kendime has özellikleri olan bir bireyim ve beni iyice tanımadan herhangi bir gruba dahil etmen senin psikolojik bir sorunun olduğunun ve ayrıca düşünmeyi pek sevmediğinin göstergesidir.
İnanmak
İnsanoğlunun başka bir özelliği de inanma ihtiyacıdır ki bu genelde bilgiye değil içgüdüye dayanır. Yani insan bazen gördüğü gerçeğe değil, kendini iyi hissetmek için inanmak istediğine inanır. O yüzden bu yazıyı okumuş bile olsa sevmediği ya da kendine benzetmediği insanları kategorize etmeye devam eder. Kaynak: “What Do Pictures Want?” (2005) W.J.T Mitchell