17 Ağustos; deprem kırsalda olur algısını yıkmıştır. 17 Ağustos bizlere sanayileşmenin, ekonominin, nüfusun kısaca ekonominin en yoğun olduğu yerde de deprem olabileceğini göstermiştir.
Tarih: 17 Ağustos 1999
Saat: 03.02
Merkez Üssü: Gölcük
Toplam sarsıntı süresi: 45 sn
Topu topu 45 sn. 45 sn. de yok olan hayatlar ve akıllara kazınan kulağı sağır eden, yüreği paramparça eden o sual: Sesimi duyan var mı? Resmi bilançolara göre; 17.480 ölüm, 23.781 yaralı kayıtlara geçti. 505 kişi sakat kaldı. 285.211 ev, 42.902 iş yeri hasar gördü. Resmi olmayan bilgilere göre ise yaklaşık 50.000 ölüm, ağır – hafif 100.000’e yakın yaralı olmuştur. Ayrıca 133.683 çöken bina ile yaklaşık 600.000 kişiyi evsiz bıraktı.
Peki tüm bu bilançolar bir yana bırakıldığında 17 Ağustos neden daha mühimdir?
Çünkü 17 Ağustos; deprem kırsalda olur algısını yıkmıştır. 17 Ağustos bizlere sanayileşmenin, ekonominin, nüfusun kısaca ekonominin en yoğun olduğu yerde de deprem olabileceğini göstermiştir ve tabi ki bunca yıkım aslında bizlerin binanın dışından ziyade içine ve daha da önemlisi temeline, temelinin nereye oturduğunu göstermiştir.
Peki tüm bu gözlemler sonucunda aradan geçen 17 yılda neler değişmiştir ya da yaşadığımız bu metropol bir depreme ne kadar hazırlıklıdır?
Tüm bunlar bugün(16.08.20106) Küçükyalı Karayolları Dayanışması grubunun düzenlemiş olduğu ” Gölcük Depremi Anma Toplantısı – Küçükyalı Karayolları Arazisi Park ve Deprem Toplanma Alanı Olsun Etkinliği” başlığı altında tartışıldı. Etkinliğe katılan TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası İstanbul Şube başkanı Erdal Şahan’ın açıklamalarına baktığımızda malesef ki çokta hazırlıklı olmadığımızı görüyoruz. İşte o açıklamalar:
“İstanbul’un nüfusu şuanda yaklaşık 15 milyon ve günden güne yapılan bu yeşil alanların toplanma alanlarının imara açılmasıyla bu sayı gitgide büyüyor. Yapılması düşünülen Kanal İstanbul ve benzeri projelerle İstanbul’un nüfusu 20 milyona çıkacak. Bugüne kadar bütün rezerv alanları kullanıldı. Boş kalan alanlarda kullanılmaya devam ediyor.
Gündem de şu an askeri alanların yapılaşmaya açılması var. Şu anda bugün deprem olsa yeşil alan olarak baktığımızda kaçacak yerimiz yok.
İstanbul büyükşehir belediyesinin sayfasına girdiğinizde göreceksiniz ki; İstanbul’da kişi başına düşen yeşil alan miktarı 6 m2 gözükmekte. Fakat Çatalca ve Şile gibi yerleri çıktığınızda geriye sadece 1,00 – 1,50 m2 alan kalacaktır. Yani bugün sokağa çıktığınızda binalarınızın dibinden başka bir yere gidemeyeceksiniz.
Toplanacak alanlarınız kalmadı. 17 Ağustos 99 depreminden bu yana günümüze gelinceye kadar maalesef ileriye gideceğimize sürekli geriye gitmekteyiz. İstanbul’un nüfusu 10 milyon civarından şuanda 15 milyon civarına çıktı. %50 nüfus artışı oldu.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 2003 senesinde yayınladığı Jica projesinde İstanbul’da bir deprem olduğunda 100 bin kayıp verilirken daha sonra 2009 senesinde yapmış olduğu mikrobölgeleme çalışmasına göre bu kaybı 30 bin kişiye düşürmüştür.
Bunu neye göre yaptı? Binalarda yenilenme yok! Eski binalarımız olduğu gibi duruyor fakat ona rağmen son yapılan raporda ölü sayısını 30 bine düşürdüler. Gerçekçi bir rakam değil.
Yapılaşma git gide artıyor; doğru. Ama eski binalarımız hala yerinde, aynı zayıflıkta, aynı depreme dayanıksızlıkla duruyor. Maalesef, kentsel dönüşüm adı altında rantsal dönüşüm yapılmakta, binalar olduğu yerde büyük emsallerle yapılmakta, İstanbul’un mahallelerinde nüfus arttırılmakta buna altyapı veya donatı alanları dayanmamaktadır. Gitgide de İstanbul’un nüfusu bunu kaldıramayacak konuma gelecektir. Bizim en büyük problemlerimizden bir tanesi de maalesef yeni yapılan yapılaşma, yeni yapılan yapılarda depreme dayanıklı olarak yapılmıyor.
İstanbul’un yüksek yapılar yönetmeliği maalesef hala yok ve bu yapıların gökdelenlerin hepsi belirli bir kabule göre yapılıyor. Yüksek yapılar yönetmeliği olmadan yapılıyor. Betonlarla ilgili ciddi sıkıntılar var. TMMOB’ye bağlı odaların denetim yetkisini kısıtlamak amacıyla torba kanunla bir yasa çıkartıldı.
Maalesef bu projeler depreme dayanıklı olarak inşa edilmiyor. TMMOB’un denetiminden geçirilmiyor. Projeler bizden kaçırılıyor. Belediyeler, yapı denetimler bunu sağlıklı bir şekilde denetleyemiyor.
Yapı denetim kanununda büyük açıklıklar var. Bunu maalesef hiç kimse doldurmuyor. Kamu doldurmuyor, yerel yönetimler doldurmuyor. Yapılan yapıların hepsi, maalesef siz depreme dayanıklı olarak düşünüyorsunuz ama beton olarak, mühendislik olarak yapı denetime uygun olarak denetimi yapılmıyor.
Yapı denetim yasasında değişiklik yapılması gerekiyor
Müteahhitlerle yapı denetim firmaları iş pazarlığı yapıyor, Ticari ilişkiye giriyor. Yapı denetim firmaları bu sebeple, müteahhitlerin yaptığı inşaatları yeterince denetlemiyor veya denetimden kaçırıyor.
Bunların açığının doldurulması lazım. Aslına bakarsanız yeni yapılıyor diye yapıların hepsi depreme dayanıklı değil. Özellikle yüksek yapılardan mümkün olabildiğince uzak durmanız gerekiyor. Şuanda aslında 15 katı geçen her yapı yüksek yapılar yönetmeliğine göre tasarlanıp ona göre yapılması gerekiyor. Maalesef 15 katı geçen her yapıda büyük sıkıntı var.
Yeni yapılan her yapıda beton santrallerinden çıkarken beton projenin altında geliyor. Yerinde denetim yapılmadığı için, laboratuvarlarda onlara uygun raporlar düzenliyor ve sizlerin bunlardan haberi olmuyor. Bunun için yapı denetim kanunundaki boşluklar doldurulmalı. Sizlerde vatandaş olarak bu konuda baskı yapın. Örneğin Kadıköy Belediyesi bu konuda boşluğu dolduruyor.
Belediye kendi bünyesinde kurmuş olduğu laboratuvarla, kendi de numune alıyor ve kontrollerini bu şekilde yapıyor. Diğer yerel yönetimler de aynı şekilde kuracağı laboratuvarlarla, yerinde denetimler yaparak, bu açığı kapatabilirler.
Ancak en başta hükümetin yeni kanun çıkartarak, yapı denetim yasasını değiştirerek bu boşluğu doldurması gerekiyor ve hata yapanı cezalandırması gerekiyor. Laboratuvarlara bakanlık yetki veriyor ancak oradan alacakları paralarla geçimini sağlayamadığı için maalesef başka yollara başvuranlar çıkabiliyor.
O yüzden idarenin bu işe mutlaka el atması gerekiyor. Önümüzde büyük bir deprem potansiyeli olduğu en son Boğaziçi Üniversitesinin yapmış olduğu MARSİTE projesiyle de açıklandı. İstanbul’da 7 büyüklüğünde deprem mutlaka bekleniyor.
Riskli olan bölgelerde belli. Saros körfezi ve Çınarcık Çukuru: İki tane patlamaya hazır bombamız var, elimizde ve buna yönelikte hazırlıklarımızı da yapmamız gerekiyor. Sadece İstanbul değil Marmara Denizi’ne komşu olan bütün illerimiz de bu problem bu tehlike mevcut. Ama İstanbul; gerek yapılaşması, gerek nüfus yoğunluğu gerek sanayileşmesiyle bütün yatırımların yapıldığı bir kent olarak Türkiye’nin nüfusunun beşte birinin yaşadığı bir kent olarak İstanbul’da mutlaka tedbir alınması gerekiyor.
Türkiye’nin yüz ölçümünün 1/14 ine sahip bir şehir olarak, nüfusun 1/5’i yaşıyor. O yüzden İstanbul önemli. İstanbul’da bir deprem olduğunda bütün Türkiye’yi etkileyecek. Bizim bütün çalışmalarımız, bütün uyarılarımız bu yönde. Sizlerde duyarlı insanlar olarak; kentinize, mahallenize, sahip çıkmaya devam edin. Çünkü burada 130 dönüm bir arazi var.
Depremde kaçış noktanız!
Mahallelerde hiç kaçış noktası kalmadı. Var olan mevcut olanlar toplanma alanına uygun değil. O toplanma alanlarında depolanmış suyunuz var mı?
Kanalizasyon ya da tuvaletleriniz hazır mı? Gıdaya ulaşabilecek misiniz? Yardım gelene kadar kullanabileceğiniz herhangi yaşamsal bir şey var mı? Yok! Sadece o alanlara toplanacaksınız ve bekleyeceksiniz yüzden sadece toplanma alanı için boş alanların ayrılması da yeterli değil!
Bu alanların depremde kullanılabilir hale getirilmesi lazım. Su depolarının gömülmesi lazım! Fosseptik çukurlarının hazırlanması lazım! Seyyar mutfakların hazırlanması lazım! Bu alanların depremde hemen kullanılabilecek hale getirilmesi lazım! Sadece alanların boş bırakılması da yeterli değil!
Bu açıdan eğer İstanbul depreme hazır mı diyorsanız: Hayır değil!” diyerek aslında bizlere önümüzde ki korkunç tabloyu gösteriyor.
Konuyla ilgili daha fazla ve daha ayrıntılı bilgi edinmek için TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası, TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası, TMMOB Çevre Mühendisleri Odası ve TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul şube yönetimlerinin Bakırköy Belediyesi Kent Konseyiyle beraber Leyla Gencer Opera ve ortaklaşa düzenleyecekleri 17 Ağustos 1999 Depremi’ni “UNUTMA! BİLİNÇLEN! YAŞA!” etkinliğini öneriyorum. Aşağıda programın ayrıntılarını görebilirsiniz.