Tarihte çokça ittifaklar mevcuttur. Tunus’ta bulunan Hafsi Sultanı olan Mevlay Hasan, tahta geçtikten sonra erkek kardeşlerini öldürerek ve kör ettirerek tahtını sağlamlaştırır. Kardeşi, ünlü korsan Barbaros Hayreddin’in yardımıyla tahtı ele geçirir ve böylece Tunus Babıali’ye bağlanmış olur. İşte böylece sabık Sultan Mevlay Hasan’ın Avrupa serüveni başlar.
Osmanlıların gayrimüslümlere hoşgörüsü
Osmanlının, kendi toprakları içerisinde yaşayan gayrimüslimlere karşı hoşgörüsü bilindik bir mevzudur. Halen bu politikayı eleştiren veya öven çoktur. Bu konunun üzerinde daha önce söylenmemiş bir görüş belirtmek neredeyse imkansızdır.
Bu nedenle Osmanlı’nın bu politikasına karşın o dönemdeki Avrupa’nın Müslümanlara karşı olan tutumu konusunda bir ışık tutmaya çalışalım.
Devletin genişlemeye başladığı dönemde Avrupa’nın gözünde Müslüman ve Türk hemen hemen aynı anlamı taşırdı. Fakat Orta Doğu ve Afrika’daki halklar Avrupa’nın gözünde kimliklerini koruyabilmişlerdi. Ama örnek olarak Balkanlarda bulunan ve Müslüman olan herkes Türk gözüyle bakılırdı Avrupa’da.
Osmanlının hoşgörü politikasına karşın Avrupa’da bunun esamesini pek görmeyiz. Bunun en açık örneğini bugünkü İspanya sınırları içerisinde kurulmuş olan Endülüs devletine ve bu devletin Müslüman halkına yıllar boyunca yapılmış olan kıyam ve zorunlu sürgün örnek olarak gösterilebilir.
Halkın arasında Hristiyan olup hayatlarını devam ettirmek isteyenler dahi gösterişli bir vaftiz töreninden belli bir süre sonra sürgüne zorlanmışlardır. Kimileri dışarıya karşı Hristiyan olduğunu gösterip kendi içlerinde ibadetlerini sürdürmeye çalışmışlarsa da sıkı takip altındalardı. Bu nedenle oyunu sürdürmeleri mümkün değildi.
Avrupa Hristiyanları için Müslümanları Hristiyan dinine döndürmek büyük bir olaydı
Toplu vaftiz törenleri yapılır ve sokaklar buna uygun olarak süslenirdi. Ama bu, kimi zaman dininden dönenler için bir kurtuluş arz etmiyordu. Bunun istisnaları Müslüman hanedan mensupları için geçerli oluyordu.
Özellikle Cezayir dayılığı için hanedan içinde savaşan amca ve yeğenler arasında kaybeden soluğu Avrupa’da alabiliyordu. Belli bir süre maiyetiyle Avrupa krallıklarında hoş karşılanan Cezayir prensleri arasında daha sonra Papa’ya başvurarak Hristiyan olmak isteyenler oluyordu.
Çok görkemli ve şaşaalı geçen bu vaftiz seremonisinde prensin vaftiz babası ve annesi dönemin Avrupa kral ve kraliçelerinden biri oluyordu. Vaftiz töreninden sonra hayata yeniden başlayacak olan prensin ismi değiştirilir ve Papa’nın isimlerinden de birini taşımasına özen gösterilirdi. Böylece aralarında kralların maaşa bağladığı bir şövalye olarak hayata devam edenler olduğu gibi belli bir süre sonra yeniden Cezayir’e dönüp Müslüman olarak eski hayatına ve hanedan kavgalarına dönenler de oluyordu.
Tabi bir de tarihimizde Cem Sultan hadisesi de vardır ki Cezayir prensleri kadar şanslı olamamıştır. Bunlardan en meşhurunun Cem Sultan olduğu bir gerçektir. Avrupa topraklarında kaldığı süre boyunca Macaristan Kralı Mathias Corvin, Napoli Kralı ve Papa da dahil hepsi Cem’in kendilerine teslim edilmesinin peşine düşmüşlerdir. Onu yeniden tahta çıkarmak kozuyla Osmanlı aleyhine olacak ciddi toprak imtiyazları koparmaya çalışırlar. Cem’i elinde bulunduran Rodos Şövalyeleri ile Sultan Bayezid arasında yapılan anlaşma gereğince Cem’i koz olarak kullanmayacaklarına karşılık her yıl yüklü bir miktar alacaklardır.
Bu iki örneğe de bakıldığı takdirde olayın dini boyutundan ziyade taraflar siyasi çıkarlarına göre hareket etmişlerdir. Dini boyutu bunun yalnızca göz boyamasıdır. İki taraf da yeri geldiği zaman farklı bir dinden olana hatta birbirlerine gavur ve düşman diye hitap etmelerine rağmen siyasal çıkarları uğruna ittifak edebilmişlerdir.
Tunus’un Hristiyan Sultanı
Tarihte buna benzer çokça ittifaklar mevcuttur. Son bir örnek olarak Mevlay Hasan’ın hikayesini anlatabiliriz. Tunus’ta bulunan Hafsi Sultanıdır. Tahta geçtikten sonra erkek kardeşlerini öldürerek ve kör ettirerek tahtını sağlamlaştırmıştır. Kardeşi, ünlü korsan Barbaros Hayreddin’in yardımıyla tahtı ele geçirir ve böylece Tunus Babıali’ye bağlanmış olur.
İşte buradan sonra sabık Sultan Mevlay Hasan’ın Avrupa serüveni başlar. Sultan Cem gibi Mevlay Hasan da Hristiyanlardan yardım ister ve Şarlken buna cevap verir. Aziz Jean Şövalyelerinin kuvvetleri, Napoli, Ceneviz, Sicilya ve Papalık kuvvetleriyle birlikte Mevlay Hasan Tunus’a saldırır. Barbaros Hayreddin büyük bir bozguna uğrar. Yüzlerce Hristiyan köle serbest kalır, yüzlerce Müslüman ise köle haline getirilir.
Bu sefer Tunus Şarlken’e tabidir. Mevlay Hasan artık pek revaçta değildir. Hatta ileride Tunus’un ele geçirilme anlatılarında ismi bile geçmeyecekti. Bu nedenle Mevlay Hasan’ın oğlu tahtı ele geçirir ve babasını kör eder. Yeniden Avrupa’ya kaçan Mevlay Hasan tahta geçemeden orada yaşamını yitirir. Bu sefer Şarlken’in oğlu Mevlay Hasan’ın oğlunu tahttan indirir ve Mevlay Hasan’ın Hristiyan olan diğer oğlunu tahta geçirtir. Daha sonra Osmanlılar Tunus hakimiyetini sağlam bir biçimde sağlar bu taht kavgalarına bir son verir.
Tüm bu taht kavgaları, Müslüman ve Hristiyan bloklarının ittifaklarına bakıldığı zaman Şarlken’in amacının Mevlay Hasan’ın Hafsi soyunu korumak olduğunu söyleyemeyiz. Kuzey Afrika’ya adım atmak ve Osmanlı ilerleyişini durdurmak daha isabetli bir düşünce olacaktır.
Aynı şekilde Mevlay Hasan’ın tahtını ele geçirmek için Hristiyan camiasından yardım istemesini ve Osmanlıların boyunduruğundan ziyade Hristiyanlara tabi olmayı yeğlemesini de din birliği ideolojisi içine koyabilmemiz mümkün değildir. O zaman, burada hitabetlerde geçen kutsal amaçlardan ziyade, tarih sayfalarının daha başka emellerle doldurulduğunu anlamak ve değerlendirmelerimizi ona göre yapmak zorundayız.