Kendini bulmak: Yapay mutluluklara saklanmadan yaşamak

Yapay mutluluklara saklanmadan yaşa ki hayatı, dönüşebil; potansiyeline eriş ve olman gereken kişi ol. Potansiyelini bulmaktan, varoluş nedenin için yaşamaktan vazgeçersen koca bir yalandan öteye gitmez hayatın. Çünkü gittiğin yol istediğin yere varmazsa sadece yorulmuş olursun.

Kendini bulmak: Yapay mutluluklara saklanmadan yaşamak

Kimine göre mutluluğu aramak, kimine göre ibadet etmek, kimine göre dünyada bir iz bırakmak, kimine göre var  olan ömrü öylesine yaşayıp gitmek için geldik dünyaya. Peki siz hiç düşündünüz mü neden var olduğunuzu? Neden yaşadığınızı?

Misyonlarımız var bu hayatta, sadece yaşamak ya da kişisel bir doyum sağlamak için milyarlarca insan yaşıyor olamaz bu dünyada. Hepimiz mutlaka birilerine dokunuyoruz ve dokunmak için yaratıldık. Kader mi tam olarak kader diye açıklanamaz ki kadercilik aslında huzurlu bir olgudur, fakat kader denilen şey sanıldığının aksine yaşayacaklarımızın önceden tamamen kurgulanmış olması ya da yazılanı yaşamamız değildir. Bunu en güzel de Şems-i Tebriz şu sözlerle gayet net anlatmıştır:


“Kader; yolun tamamını değil sadece yol ayrımlarını verir. Güzergah bellidir. Ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse, ne hayatın hakimisin, ne de hayat karşısında çaresiz.”

Hoş ister kader olsun ister tamamen ellerimizde olsun hayat… Yapmamız gereken, onu en iyi şekilde geçirmek değil mi zaten? Zaman kısa hem de garantisi yok ortalama sürede yaşayacak olmamızın. Ölmeyen, ölümü yenebilen bir insan da yok yeryüzünde. O zaman nedir bu hayatla alıp veremediğimiz. Nedir yolumuzu bulmamıza engel olan? Ya da asıl soru gerçekten yolumuzu bulmak istiyor muyuz? Yoksa süregelen düzene, var olan sistemlere, alışılagelmiş hedeflere saplanıp savrulup harcıyor muyuz bu kısa zamanımızı, ömrü?

Olmamız gereken kişi olmak için varız desek peki… Gerçekten bu kocaman dünyada öylesine yaşayıp giden minicik bir olgu olduğunu düşünebilir mi insan? Aslında çoğu zaman!

Aslında keşke öyle olsa, ağrısız sancısız kendi tercihlerimize göre yaşayıp gitsek, kimseye dokunmadan, kısır döngülere kapılmadan, bir misyon peşinde sürüklenmeden…

Ne yazık ki hayat, yaşamak azımsanacak kadar basit değil. Sen öylesine yaşa ve herkes gibi öl diye var olmadın bu hayatta. Kimse boşu boşuna gelmedi bu evrene. Büyük ya da küçük olsun varoluş misyonun, hayatın bize vermek istediği dersler var. Öyle ya da böyle bu dersleri almadan, misyonlarını gerçekleştirmeden bu dünyadan gitmeyeceksin. Çünkü olman gereken, dönüşmen gereken kişi olana kadar gidemeyeceksin. Dönüşene kadar yeşil yollardan da geçebilirsin bu hayatta, engebeli patikalardan da…


Sen yeter ki kabul et, sana verilen dersleri al, hayatın öğretilerine inan. Çünkü öyle ya da böyle sen o dersi almak zorundasın, hayattaki amacın o, eğer sen almıyorsan hayat sana bambaşka kurgularıyla, gerekirse yaşadığın şerlerle sana o dersi verecek, seni olman gereken kişiye dönüştürecek. O yüzden derler ya “Her şerde bir hayır vardır.” diye. Senin o yaşamak istemediğin, belki isyan ettiğin şey ileride seni olman gerekene dönüştürecek, seni varoluş amacına döndürecek olan şeydir.  Senin hayat dersin budur. Bu, belki bir, belki defalarca olacak hayatında ta ki sen, olman gerekene, hayat seni ulaştırmak istediği noktaya getirene kadar. 

Var olan bir potansiyelin var hayatta ve ulaşman gereken sonuca ulaşana kadar evrileceksin. Hayat seni olman gereken kişi olana kadar evirecek. Belki yaptığın hataları defaatle yapacaksın, pişman olup sonra tekrar yapacaksın tıpkı bir dantel motifi gibi hayatını her defasında tekrar aynı şekilde, aynı hatalarla işleyeceksin. Tükeneceksin, bıkacaksın, isyan edeceksin, vazgeçeceksin ama ne yazık ki hayat senin peşini bırakmayacak

Ta ki içindeki gerçek gücü, varoluşundaki amacı, derinlere gömüp bir türlü ulaşamadığın potansiyelini bulana kadar.

Ta ki kendi hayatını, kendi varoluşunu yaşayana kadar.

Ta ki yapay mutluluklardan, varoluşun tamamen zıttı olan sistemin dayattıklarından sıyrılıp, özünü, amacını, ‘SENİ’ görene kadar.

Yapay mutluluklara saklanmadan yaşa ki hayatı, dönüşebil; potansiyeline eriş ve olman gereken kişi ol. Potansiyelini bulmaktan, varoluş nedenin için yaşamaktan vazgeçersen koca bir yalandan öteye gitmez hayatın. Çünkü gittiğin yol istediğin yere varmazsa sadece yorulmuş olursun.


O yüzden engebeli yollardan geçiyorsan pes etme. Sonu senin gücün olacak. Çünkü yaşamak acının bedene inmesidir. Tıpkı anka kuşu gibi… Bu hayat senin masalın ve sen kendi masalının kahramanısın. Şer dediğin şey seni küle çevirecek belki lakin masal bu ya sen kendi küllerinden doğacaksın. Daha güçlü olarak. Daha sen olarak.

İlişkilere yatırdıklarınız aslında sizi tanımlıyor


Açelya Yılmazer
1984 Ankara doğumlu. Başkent Üniversitesi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon bölümünden 2007 yılında mezun olduktan sonra 2007-2016 yılları arası engelli çocuklarla çalıştı. 2016 yılında Uluslararası Hipnoterapist olarak bu alanda çalışmaya başladı. Yazıları İnternet dergilerinde yayınlandı,. İnstagramda @hipnoterapist.acelyayilmazer adlı hesabın sahibi ve halen insanların fiziksel ve ruhsal sorunlarının üzerinden gelmek için çalışıyor. Kitap okumak ve öğrenmek en vazgeçilmezleri arasında. Yaratmayı ve üretmeyi seviyor. İnsanların, doğanın bir yansıması olduğunu ve insanın bu dünyaya bir amaçla geldiğini düşünüyor. Ve diyor ki; "Umarım yazdıklarımdan bir tanesi bile olsun, bir insanın bu dünyada ki amacını bulmasını sağlayabilir..."