San’at hadi kuyuya bir taş da sen at

Sanat güzellik karşısında insanın duyduğu hayranlık ve yaşama şevkini arttıran, yaratıcılığını harekete geçiren bir itici güç mü yoksa? Düşününce her şey sanat…

Sanat güzellik karşısında insanın duyduğu hayranlık ve yaşama şevkini arttıran, yaratıcılığını harekete geçiren bir itici güç mü yoksa? Düşününce her şey sanat…

Bir annenin evladına sevgiyle bakması, kuşların yerden topladıklarıyla iki kanat uçarak yuva yapma telaşı, toprağa düşen onu delip deşen yağmur tanesi, yıldızlar, arada yakaladığımız gökkuşağının yedi rengi… Düşününce her şey sanat ve sadece bazıları için değil, yeryüzünden yaşan herkesindir sanat…

Derin tarihi, konusu, mitolojisi bunlar sadace hava… Gördüklerinin ruhunda açabildiği pencere kadar ve o pencereden sen de başkalarına ilham verebildiğin kadar sanatkârsın. Kendi pencerenden baktırabildiğin, sana özel oluşturduğun manalarda, o manaları yansıtabildiğin kadar gördüklerinden beslenmişsin demektir. Yoksa bir sanat tarihini ezberlemek en kolay şey, ya ondan gördüklerinin sende yarattığı dönüşüm?


Bilgi, hayal dünyası, yepyeni pencereler, bakış açıları ve cesaret…

Bunlar bir sanatseverde oluşabildiği ölçüde o kişi gerçek sanatseverdir zaten bir süre sonra dayanamaz o da üretmeye başlar… Sanata yatkın bir ruhu varsa harekete geçer. Bir şeyler üretmek ister ama şu unutulmamalıdır, bir şeyler üretebilmek, ortaya sunabilmek için özgür bir ruha sahip olmak gerekir. Çünkü yaratıcılık, seni bağlayan düşsel zincirlerden kurtularak ruhunda hissettiğin özgürlükle başlar. Başladığı an artık doğurmak istersin, üretmek istersin, senden yeni şeyler çıksın ve bu yeni şeylere tanık olmak istersin. Sen de kendinden çıkacak sen’leri heyecanla beklersin.

Sanat bizde en derin ve en asil duyguları uyandıran, ruhu incelterek hoşlaştıran, kırılgan ama bir o kadar da güçlü, tersimizi düze çeviren sonra çarpıp parçalara bölen iletişimin en güçlü bir ifadesidir . Sanat, insanları birleştirme özelliğine sahiptir. Bir sanat eserine bakarken arka sokaktan mı gelmiş, en sokaktan gelmiş ayırmazsın, o an o sanatın keyfine sürmeye çalışırsınız. Birleşirsiniz o kişilerle belki de ilk defa empati yaparsınız okuduğunuz ya da baktığınız bir sanat eseri sayesinde.


Sanat olunca kimse kimseyi ayırmaz

Herkes gittiği bir sergide o eserle arasında bir bağ kurar, anlamaya çalışır belki de ilk defa. Normal yaşamında karşılaşsa dönüp de bakmayacağı, sorgulamayacağı şeyleri sanatın sayesinde sorgular ama benim asıl üzerine basmak istediğim o sergiden çıktıktan sonra yine aynı kişi mi?

Empati çabuk bittin sadece bir on dakikalığına mıydı anlayış? Yine arka sokaklara, ön sokaklara mı ayrıldık, kendimizden olmayanı yok mu saydık?  İşte ben buna karşıyım, bu sadece havasına sanat… Sanat insanın ruhunu asilleştirmeli, derinleştirmeli, onu tüm evrenle birleştirmeli. Yoksa o sanat kendine sanat…

Bir de sanatın anlatırken öğretme özelliği olmalı ve herkes tarafından anlaşılan bir dili, o duyguyu herkes anlamalı bu yüzden birleştirici olmalı. Sadece bir kesimin anlayacağı dilden yazılmamalı. Duygu öyle verilmeli ki yedi cihan sağır olsa anlamalı…  Gümbür gümbür akmalı, net olmalı, net olurken de bir o kadar zarif ve dokunaklı… Yoksa delinin biri bir kuyuya taş atmış, arkasından kırk akıllı çıkartmaya çalışıyor… Ne anladım o işten?


**

Sanatın Penceresinden Gravürlere Yolculuk

Dans sanatı: Aşk ve yüksek iradeye teslimiyet

Nörolojik hastalıkları sanatla tedavi eden ünlü sanatçılar


Gizem Serra Sözen
2006 yılında tanıştığım Mevlana’nın Mesnevisi ile manevi yolculuğum başladı diyebilirim. Manevi değerleri her zaman maddi değerlerin önünde tutan bir anne ve babayla büyüdüğüm için maneviyata yakın bir genç olarak büyüdüm, bu yüzden kendimi hep şanslı gördüm. Çünkü hayattaki en yakın iki rol modelim hal ehli insanlardı. Şimdi cüz-i irademle öğrendiklerimin üstüne her gün bir yenisini daha ekleyerek burada sizlerle paylaşmayı diliyorum… Söz uçar, yazı kalır… Biz en iyisi her ay yazılarda buluşalım…