Usta yazarlardan genç yazarlara (1): “Nasıl yazmak gerekir?”

Yazmak üzerine… Sizi bugüne kadar yazmaktan alıkoyan en önemli neden veya nedenler neler? İçgüdülerle yazmak doğru mu? Genç bir yazara neler söylemeli? Romancılık mesleğinin getirdiği zorunluluklar neler?

Usta yazarlardan genç yazarlara: “Nasıl yazmak gerekir?”

Yazmak Üzerine – I. Bölüm

Yazmak istiyorsunuz, içinizde coşkun bir his var yazmaya dair… Fakat kendine gereğinden fazla inanan, güvenen, özgüveni şişkin biri olmadığınızı düşünmek, sizi bugüne kadar yazmaktan alıkoyan en önemli neden: “kaygılarınız” olabilir. Şunu söylemeliyim ki, bu duyguyu bilmeyen ve yaşamayan hiç kimse yoktur.

Usta yazarlardan genç yazarlara: “Nasıl yazmak gerekir?”

Hemen her yazar, her ne kadar başarılı olursa olsun gerçek bir yeteneğe sahip olmayabileceği endişesini taşır. Hem iyi bir iş çıkardıklarına bir türlü inanmak istemezler, hem de eleştiriler karşısında son derece alıngan olurlar.


Oysa yazmak için önce en derine dalarız ve sonra tekrar yere düşmeden önce düşündüğümüzden daha yükseğe çıkarız. Bu tıpkı “bungee jumping” gibidir. Sizi ürkütse de, yazmanın çok heyecan verici bir iş olduğunu söylemek yerinde olur.

Bakalım usta yazarlar yazarlık konusunda hevesli yazarlara ne tür tavsiyelerde bulunmuşlar.

Genç bir yazara ne söylemeli?

Her şeyden önce sözcüklerle değil, nesne ve duygularla yazmasını öneririm. Ayrıca her cümle biçim olarak bir öncekine benzememeli, özgün bir tınıya sahip olmalıdır. Unutulmamalıdır ki, fikirlerin içini doldurması için kalıbın hazır olması gerekir. Ancak en önemli nokta şudur: Bir yapıt içeriğiyle değil, onu çevreleyen unsurlara göre değer kazanır. Bütün önemli yapıtların sırrı budur. (Max Jacop – Conseils a un jeune poete)

Romancılık mesleğinin getirdiği zorunluluklar?

Romancı olmak yalnızca yazmayı bilmek demek değildir. Çünkü demir gibi yetenek de işlendiği sürece gelişir. Ancak demir yoksa istediğiniz kadar örsü dövün yalnızca ses çıkarır, güzel bir demir nesne elde edemezsiniz. Romancının anlatacak konuları, öyküleri, yaşam verecek kişileri, tek kelimeyle okura sunacak bir dünyası olmalıdır. İnsanların bir günden ötekine yazar olacaklarını düşünerek konuya ciddi olmayan bir biçimde yaklaşmaları beni son derece üzüyor. Bu meslekle diğerleri arasındaki fark, yazarlığın tek başına öğrenilecek bir uğraşı olmasıdır. (Bernard Clavel – Qui etes vous?)

Belli saatlerde mi yazmak?

Her zaman sabah saatlerinde çalışırım. Çünkü günün erken saatlerinde daha verimli olduğumu hissediyorum. Bana göre, işin en zor yanı bir yapıtı yazmaya başlamaktır. Ben her gün öğleden sonra ikiye kadar büromda kalarak çalışıyorum. (Mario Vargas Llosa – Sur la vie et la politique)

Usta yazarlardan genç yazarlara: “Nasıl yazmak gerekir?”

Fikirler nerede bulunur?

Emile Zola, Victor Hugo gibi yazarlar, önemli temaları esin kaynağı olarak kullanırken; Maupassant da günlük yaşamın ayrıntılarından yararlanıyordu. Ben genelde her iki kaynaktan da esinleniyorum. Ayrıntılar öykü için tema ya da “soyut” fikirler de roman yazarken yararlı oluyorlar. (Patricia Highsmith – L’art du suspense)

Önemli temalardan kaçının. Günlük yaşamın size sunduğu kaynaklardan, üzüntülerinizden, arzularınızdan söz edin. Yaşamınız size çok renksiz gözüküyorsa, yaşamınızı değil kendinizi suçlayın. Çünkü gerçek bir yaratıcı için kısır bir hayat ve ilgisiz kalacağı bir yer söz konusu olamaz. Örneğin bir hapishanede, dış dünyanın her tür deviniminden uzak bir mekanda olsaydınız, anılarınızın oluşturduğu o eşsiz hazineye sığınmayacak mıydınız? İşte, yazarlığı seçmişseniz bu doğrultuda bir yaşam felsefesine sahip olmalısınız. (Rainer Maria Rilke – Lettres a un jeune poete)

Roman yazma fikri nasıl doğar?

Genelde bana esin kaynağı olan bir olay, bir sahnedir. Üstelik bu sahne kitabı yazmamdan çok önce, yıllar önce kafamda belirir ve romanın özdeğini oluşturur. Bu görüntünün neye dönüşeceği bilinmemekle beraber bir başlangıç noktası oluşturduğu kesinlikle söylenebilir. Hatta en son aşamada bu sahne tanınmaz hale gelecektir. Kişiler, zaman dilimi, mekan.. Her şey değişecektir. Fikirler, diyaloglar ve kişilerle ilgili ipuçları kafamda belirdikten sonra yazabilecek durumda olduğumu hisseder ve işe koyulurum. (Jean Echenoz – İls ecrivent ou? quand? comment?)

Nasıl Başlamalı?

Her şeyden önce kafamda, bir kişi ya da bir olayla ilgili bazı düşler oluşur. Daha sonra not alırım. Kişiler sahneye girer çıkar ve yavaş yavaş küçük film kareleri belirir. Böylece kitap üzerinde çalışmaya başlarım. İlk önce öykünün genel bir şemasını oluştururum. Bu şema sonraları defalarca değişmesine rağmen yazma eylemimi başlatan bir tür kıvılcımdır. Daha sonra ara vermeden, üstelik üsluba, tekrarlamalara ve hatta bazen birbiriyle çelişen cümlelere bile dikkat etmeden yazarım. Bu ilk metin bir tür hammaddeyi düzgün bir müsvedde haline getirdikten sonra -ki bu bence işin en zor yönüdür, her şey yerli yerine oturur. Artık anlatacağım hikayeyi yakaladığımdan emin olurum. (Mario Vargas Llosa – Sur la vie et la politique)


Konuyu geliştirmeyi bilmek önemli midir?

Konuyu geliştirmek anlamak demektir. Geliştirmek… İşte, her şeyin özü bu sözcükte gizlidir. Bir müzik teması, resimdeki betimlemeler gelişerek anlam kazanırlar. Bitki de tohumun gelişmesidir. Yazarlıkta da paragraf bir düşüncenin, bölüm de paragrafların gelişmesiyle ortaya çıkar. Üzerinde çok düşünülmüş bir fikir dört yüz sayfalık malzeme demektir. (Max Jacob – Conseils a un jeune poete)

Usta yazarlardan genç yazarlara: “Nasıl yazmak gerekir?”

İçgüdülerle yazmak doğru mudur?

Herhangi bir plan yapmadan, notlar almadan yazarım. Özellikle şair ne yazdığının bilincinde olmadığı için romancıyla karşılaştırıldığında çok daha kurgusuz yazar. Onun sayfalarında her şey belirsizdir, yalnızca şiirdir şairi zorlayan! Ancak belirsizlik güvenilirdir; çünkü yaratıcı bir yönü vardır. Belirsizlik, karanlık diğer özelliklere göre çok daha belirleyicidir. Bazen gerçek bir olay uzun yıllar sonra, o zamana kadar saçma olduğu düşünülen bir şiire anlam ve ışık kazandırır. Bu hem Breton’un hem de benim başıma gelmiş olan bir şey. (Leo Malet – Lire’deki söyleşiden alıntı)

Eğer fikir oluşmuyorsa?

Yazı yazarken fikirler mutlaka gelir. Her şeyden önce “Yazmak” gerekir. (Bernard Frank – Lire’deki söyleşiden)

Not almak gerekir mi?

Bir şey düşünüyorsanız ya da bir şeyi anımsıyorsanız bunu hemen not etmeniz gerekir. Ama düşüncenizi hemen o an not etmelisiniz. Çünkü o düşüncenizi ikinci kez aynı yoğunlukta bulabilmeniz çok zordur. (Francis Scott Fitzgerald – De l’ecriture)

Sözcükleri nasıl kullanmak gerekir?

Sözcükler, toplumla bizi ayıran çukuru aşabilmemiz için duygularımıza bir şans tanır. Bir sözcüğü seçmek her şeyden önce en doğrusunu, anlatılmak istenene en uygun olanı almak ama aynı zamanda aynı işlevi üstlenen tanımlar arasında en basit olana öncelik tanımaktır. Özgün olmak adına çok fazla zorlama, araştırmalara girişmek ritmi ve yaşamı öldürmekten başka bir işe yaramaz. (Bernard Clavel – Qui etes-vous?)

Soyut mu somut mu?

Somutlaştırmak! Bu sözcük hakkında düşünün. Soyut kötü ve sıkıcıdır. İnsanların ve nesnelerin söz konusu olduğu somut bir biçem olmalı. Ancak somutlaştırmak demek köylülerden, çarıklardan vb. şeylerden söz eden popülist şiir demek değil. Somutlaştırmak sesinizi, düşüncelerinizi karnınıza yerleştirerek soylu bir sesle konuşmak anlamına gelir. (Max Jacop – Conseils a un jeune poete)

Yapıttaki kişilerle özdeşleşmek gerekir mi?

Yapıtınızdaki kişiler size benzememeli ya da çok az benzemeli. Onlar kendilerine benzemelidirler. Sözcükleriniz de sizlere değil onlara ait olmalıdır. Aynı şekilde, sizin sevdiğiniz nesneleri ya da mekanları değil, onların hoşuna giden durum ya da yerleri betimlemelisiniz. Aksi takdirde onlara değil, size ait olanları anlatmış olursunuz. (Max Jacop – Conseils a un jeune poete)

*

Dipnot: “Yazmak üzerine” yazıma II. Bölüm’den devam edeceğim. Bu noktaya kadar sizleri yazmaya heveslendirebildiysem ne mutlu bana…

Yazının ikinci bölümü için tıklayın


**

Yazmak üzerine (2): “Yazar olunmaz, yazar doğulur”

Muhyiddin Şekur: Su Üstüne Yazı Yazmak

Yazmak Sorumlu Nefes Almaktır


Aylin İçsel
İnsanın en büyük pratiği kendi hayatıdır, derler. Deneyimlerimizden çıktığımız yolculuğumuzda her durakta ve her yolda hayatın anlamına dair edindiğimiz her doktrin muazzam mucizelerle dolu biz insanlara münhasırdır. Benimse en büyük meramım, derin bir insan sevgisi ve anlayışı, bütün insanlara duyulan kardeşlik ruhu; insanların mutabakat içinde olmaları, dünyayı daha iyi algılayıp, daha yaşanılır bir yer olmaya muktedir, düşüncelerin özgür, barışın ve insanlığın hüküm sürdüğü, çocukların mutlu yaşadığı bir dünya inancı ve de hayalidir. Yazmaksa, olup bitenler karşısında herkesin sesi olmak, kıyılardan geçip, sokağın en işlek caddelerinden dokunmaktır hayata... Yaşamın kendisine karışmak ve keşfetmek tutkusudur. Varoluşun en derin sebebidir yazmak...