Pazar kendine zaman ayırma günü: Beynimizi beslemek için ne yapmalı?

Pazar gününü, kendimize zaman ayırma günü olarak ilan edelim. İnsan, vücuduna ve beynine değer verdikçe farklılaşır. Peki beynimizi ve vücudumuzu beslemek için neler yapabiliriz?

Pazar kendine zaman ayırma günü: Beynimizi beslemek için ne yapmalı?

Beynimizi beslemek için kendimize zaman ayıralım

İnsanlığın kısa tarihinde öğrendiği önemli olgulardan biri sanırım kendisine değer vermesi ve kendisine zaman ayırmasıdır. Her insanın sağlıklı ve mutlu yaşaması için kendisine zaman ayırması birkaç yönden önemli. Her şeyden önce insanın düşünmesi ve kendisini yenilemesi için kendisine zaman ayırması gerekir.

İnsanın kendine zaman ayırması aynı zamanda kendine değer vermesi demektir. İnsan vücuduna ve beynine değer vererek farklılaşır.


Günlük sağlıklı beslenmesi, temizlik, egzersiz yapması, kendine yakışır giyinmesi, sağlıklı mesaj vermesi gibi. Beynine değer vermesi ise farklı kaynaklardan okumalar yapması, sinema, tiyatro, geziler yapması beynin işlevi ve zindeliği için ayrıca gereklidir.

İnsanın kendisine değer vermesi kendisine olan saygısına da bağlıdır. Kendisine saygısı olmayanın başkasına da saygısı olamaz. Saygı da bir bilinç ve emek iştir. Kolay kazanılmıyor. Saygı duymak veya saygı göstermek için de toplumun içinde olmak, yaşama katılmak, yaşamın bir tarafından tutmak ve özellikle de mürekkep yalamak gerekir.

Kitap okumak beynimizi beslemenin önemli aracıdır

Ortaokul yıllardan beri olanaklar ölçüsünde hep okurum. Dilin güzelliğini ve inceliklerini anlamak ve yaşamın anlatılış şekillinin verdiği haz ancak okuyunca anlaşılıyor. Hele yazar dil anlatım zenginliğine sahipse ve yeni kelimler önünüze koyduysa ve siz de düşürtüyorsa okumak daha da keyifli ve eğitici olmaktadır.

Babam kendisi okul yüzü görmediği için çocuklarını okula gönderme konusunda çok istekli ve ısrarcıydı. Sağ olsunlar o dönemde öğretmenlerimiz okuma alışkanlığı kazandırma konusunda hevesliydiler. Kimin ne tür kitap okuduğu değil kitap okumak önemliydi.

Klasikleri okumak, gazete okumak, tartışmalara katılmak bu bakımdan bir ayrıcalıktı. O dönemde genelde okuyan arkadaşlarımızın sonradan farklılaştıklarını ve şimdilerde devlete değiller, ancak kendiişlerinde ve yaşam başarılarının yüksek olduğunu görüyorum.

Genelde okumaktan itina eden veya önemini fark etmeyen arkadaşların çoğunu sıradanlaştığını görüyorum. Farkına varıla bilirliği erken gelişmiş, dünyayı okuyan insanlar bulundukları ortamı değiştirmiş, yeni atmosferler yaratıklarını gördüm.

Orta ve ortanın altı düzeyindeki liyakatsiz ve okumayan insanların ise eline aldığı yüzüne gözüne bulaştırdığını ve vermişiz kaldıklarına şahit oldum. Bu bağlamda okumanın önemini ilk gençlik yıllarımda fark etmiştim.

Kendime zaman ayıramadım

Bilim hayatım boyunca da tarım – toprak ve bitki besleme bilimcisi olarak yazları sürekli sera ve tarla denmeleri nedeniyle neredeyse (bir iki birkaç günlük izinler hariç) hiç izin kullanmadım. Şimdi geriye doğru baktığımda maalesef başta ailem olmak üzere kendimize hep haksızlık etiğimizi görüyorum.

İlk gençlik yıllarımdan bu yana ülkemiz hep zor dönemlerde geçiyor hem de her geç gün daha da zor dönemlerde geçmektedir. Hep fedakarlık yaptık, ülkemiz Mustafa Kemal’in hedeflediği muasır medeniyetler seviyesine çıksın, ülkemiz daha demokratik olsun, hukuk sitemimiz daha evrensel olsun, kimse ötekileştirmesin devletin kapıları liyakate dayalı olarak herkese açık olsun, yurttaşlar haklardan eşit yaralansın diye hep çalıştık ve istekte bulunduk.

Bu süre zarfında gençliğimizi nerdeyse hiç yaşamadık. Üniversite öncesi köyümde ve üniversite yaşamımda da tarlada ot yoldum, çapa yaptım, sulama yaptım.

Almanya’da, İngiltere’de öğrencilik yılları ve ABD’de doktora sonrası çalışmalarda Cumartesi, Pazar günleri de laboratuvarlara gittim.


Şimdilerde halen her Cumartesi çalışmak için bölüme giderim. “Çalışan demir ışıldar” örneği önemli. Gerçekten çok çalıştım ve okudum ve binlerce sayfa da yazdım. Verdiğim her dersin ders notlarını hazırladım, yüzlerce konferansta konuştum, 40 küsur ülkede bilimsel toplantıya katıldım. Gerçekten bu süre zarfında kendimize ayıracak çok zamanımız olmadı.

Yaşananlardan pişman mıyım? Hayır! Yaşadıklarımızın çoğu gelişmiş demokratik ülkelerde olsaydık yaşanmayabilirdi. Yine de yaşadıklarımız da çok şey öğretti. Yaşanan zorluklar en büyük öğreticidir. Buradan ders çıkarabildiysek ne mutlu.

Bunların tümünü yukarıda belirtiğim “okumaya” bir diğer ifade ile “Beynimi beslemeye” borçlu olduğumu düşünüyorum. Bundan sonra da akıl ve ruh sağlığım elverdiğince beynimi beslemeye ve öğrendiklerimi ülkemin geleceği için kullanmaya devam edeceğim.

Her türlü zorluğa rağmen ülkemizin aydınlık geleceği için daha çok çalışmak zorundayız

Geriye doğru bakınca yaşanmamış gençlik yılarım, yaşadığım maddi ve manevi zorluklar ve bugünlerde ülkemde kurşun gibi ağırlaşan hava heveslerin kırmasına ve morallerin bozulmasına yol açabilir.

Ancak yine de enseyi karartmadan yaşanan yaşandı, “ah keşke demeden” ileriye güzel günler için daha çok çalışmak ve ülkemizin aydınlık geleceğine karınca kaderince katkıda bulunmak durumundayız.

Ülkemizin eğitilmiş insanından beklediği de umut ile aşk ile geleceğin ışığını toplum göstermektir. Uygarlıklar kavşağı Anadolu her türlü zorluğun üstesinden gelecektir. Ülkemiz insanına kendini ifade etme ortamı sağlanırsa, üniversiteleri özerk olursa, demokratik yaşam ortamı hazırlanırsa, liyakate dayalı bir çalışma ortamı hazırlanırsa bütün bu sorunların üstesinde rahatlıkla gelebilir.

Maalesef ülkemiz bir türlü arzu edilen rahatlığa kavuşamadı. Bu durum bir bütün olarak ülkenin, toplumun özelliklede eğitimli kesimin enerjisini tüketiyor ve çalışma şevkini olumsuz etkiliyor.

Devletimiz okuyandan uzak mı durdu?

Zaman zaman ülkemizin neden yetenekli, okuyan, araştıran gençlerini devlet katına almadı. Araştıran ve sorgulayandan devletimiz nedense hep batılıların da telkinleri ile uzak durdu. Gerçekten okuyan ve sıra dışı liyakat sahibi insanları devletimiz kurumlarında istihdam edilseydi acaba ülkemiz bugün bu zorlukları yaşar mıydı diye de beyniniz sormadan edemiyor.

Pazar günleri beynimi besleme günümdür

Her insanın günün belirli saatleri en üretken oldukları dönemlerdir. Ben de genelde özellikle Pazar sabahları erkenden okumaya ve yazmaya ayırım. Sabahın sakinliği ve yalnızlığında çalışmak ayrı bir keyiftir.

Pazar günlerini beynimi beslemeye ayırıyorum. Bilimsel çalışmalardan dolayı okuyamadığım birikmiş, gazete dergi, kitaplarımı okuyorum. Ayrıca almam gereken notlar var.  Pazar günleri ayrıca kendime ve aileme de zaman ayırıyorum.

Sonuç ve özet:

Doğadan ve insandan yana duruşumuzla kendimize ve çevremize de değer vermemiz ve onlarla birlikte mutluluk içinde yaşamamız kendimize değer vermenin en önemli göstergesidir. Yaşamı ve yaşamın bize sunduğu ortamı ve imkanları tanımak anlamak ve ona uygun yaşamak için beynimize değer verme ile anlaşılır. Yoksa gelir geçer sıradanlaşırız.


Yaşamak için çalışanlardan mısınız, yoksa çalışmak için yaşayanlardan mısınız?

Ruhun ilacı Müzik


Prof. Dr. İbrahim Ortaş
Prof. Dr. İbrahim Ortaş, 1985 Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi mezunu. 1986 yılında Şanlıurfa Köy Hizmetleri Araştırma Enstitüsünde araştırmacı olarak çalıştı. 1987 yılında Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi'nde Araştırma Görevlisi olarak çalışmaya başladı. 1990-1994 yılları arasında İngiltere’de Reading Üniversitesi'nde doktorasını tamamladı. İbrahim Ortaş, halen Profesör olarak Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü'nde araştırma, eğitim ve öğretim faaliyetlerini sürdürmektedir.