Sağlık sektörü, içerisinde birçok meslek dalını aynı anda barındıran bir sektördür. Bu meslek grupları içerisinde hekimler, hemşireler, teknisyenler (acil tıp, anestezi, laboratuvar, röntgen vb.) gibi sağlık hizmeti sunan meslekler olduğu gibi, destek ve idari hizmetleri sunmakla da görevli (büro, temizlik, teknik vb.) birçok meslek dalı bulunmaktadır.
Sağlık sektöründe kadın çalışanlar: Görünmezlerin görünür olma mücadelesi
Sağlık sektörünü iki önemli başlığa ayırmak mümkün; uzmanlık ve bilirkişilik gerektiren işler ve nitelik ve uzmanlık gerektirmeyen işler olmak üzere. Her iki gurubun altında çalışan ekipler kullandığı kaynaklar ve unsurlar ile birlikte ekonominin en önde gelen sektörü halini aldığı söylenebilir.
Sağlık Sektörü içerisinde birden çok meslek grubunun olması mesleksel bir birlikteliğin oluşmamasını, etkin olarak hekim bazlı bir olgunun oluşmasını sağlamıştır. Kuşkusuz bu hiyerarşik düzen ve tabakada kadın çalışanların yeri ve önemi tartışmaya açıktır. Sağlık sektöründe kadın çalışanlar; oranın en yüksek olduğu hemşirelik mesleğinde olduğu gibi karar verici ve yöneten olmaktan çok, yönetilen ve kararları uygulayan bir anlayışa büründürülmüştür. (1)
Sağlık sektörü ülkemiz ve dünyada yirmi dört saat kesintisiz hizmet vermekle yükümlü meslek alanlarından bir tanesidir. Verdiği hizmet gereği düzensiz çalışma biçimlerinin uygulandığı, çalışanlarının yoğun bir çalışma içerisinde olduğu bir sektördür. Öncesinde ve sonrasında hastalık halinde olan insan grubuna yataklı ve ayaktan tedavi hizmetlerini verirken oldukça stres yaşadıkları, diğer meslek gruplarına istinaden daha çok işyeri ve sonrası mesleksel deformasyona uğradıkları söylenebilir.
Bu tip sorunların sektörde fazla görülmesinin en önemli nedenlerinden bir tanesi son dönemlerde sağlık hizmeti talebinin artmasına karşın, hizmeti sağlayacak personel sayısının da yeterli artışın sağlanamamasıdır.
Ayrıca hekim ve hemşire başına düşen hasta sayısının oldukça yüksek olduğu ülkemizde sektörün bel kemiğini oluşturan bu iki meslek çalışanlarının kendi meslekleri dışındaki işleri de yapmalarına neden olduğu sonucu ile birlikte, bu durumu yıpratıcı ve yıldırıcı hale getirmiştir. (Sağlık-sen-2010)
Yapılan araştırma sonuçlarına göre, AB ülkelerinde her 100 bin kişiye düşen hemşire sayısı ortalaması 836 iken ülkemizde bu oran 257 olarak tespit edilmiştir. OECD verilerine göre, Türkiye 100 bin kişiye düşen hemşire sayısı sıralamasında sonuncu sırada yer alıyor. 100 bin kişiye en fazla hemşirenin düştüğü ülkeler İsviçre (1603), Danimarka (1544) ve Belçika (1506). 100 bin kişiye en az hemşirenin düştüğü ülkeler ise Türkiye (257), Yunanistan (331) ve Makedonya (363). (2)
Ülkemiz iş gücü kaynağının yarısına yakını kadın çalışanlardan oluşmaktadır. TUİK 2014 verilerine göre çalışan kesim içerisinde ki kadın çalışan oranı %27,1 iken bu oran sağlık sektöründe %57’lere kadar çıktığı gözükmektedir. Ayrıca ülkemiz toplam nüfusu üzerinden bakıldığında kadınların %5,7 si sağlık sektörü çalışanı olduğu gözümüze çarpmaktadır. Sağlık sektöründe kadın çalışanların sayısı 2004 ten itibaren sürekli artmış sadece 2008 yılında meydana gelen kriz sonucunda düşüşe girdiği gözükmektedir.
Ülkemiz Tıp ve Hemşirelik fakültelerine bakıldığında da sektöre hazırlık aşamasında olan öğrenci gruplarında da feminizasyonun varlığı rahatlıkla görülmektedir. 2005-2006 yılları arasında tıp fakültesi içerisinde okuyan kadın öğrencilerin sayısı %41 iken bu oran 2012-2013 döneminde %44 olmuştur. (3)
Mesleksel “Feminizasyon” da Kadının Sağlık Sektöründeki Yeri
Toplumsal cinsiyet temel alınarak yapılan çalışmalar, kadınların bazı mesleklerde ve işlerde yoğunlaştığını ve çalışma koşullarını belirlediğini göstermiştir. Buna göre toplumsal cinsiyet ayrışması bir meslek veya iş içinde bir defa kristalleştikten sonra cinsiyete göre sınıflanıp tanımlanmakta, bundan sonra piyasa üzerinde kuvvetli bir normatif baskı oluşmakta, arz ve ücret koşulları değişse bile, kadınların erkeklerin yerini almasına karşı konulmaktaydı. Meslekler teknik gerçeklerle değil, kadına ve erkeğe uygunluk nosyonlarıyla ayrışmakta ve meslek yapısını oluşturmaktaydı. (4)
Sağlık hizmeti, toplumun varlığını sürdürebilmesi için gerekli olan hizmetlerden biri olarak özünde kamusal bir niteliğe sahiptir. Tarihsel süreçte ayrışan toplumsal cinsiyet rollerine göre, ev halkı üyelerinin “bakım”ı kadının işidir. Bu kişiler, başta çocuklar, kocalar, yaşlılar, hasta kişilerdir. Bu nedenle dünyanın her yerinde “bakım hizmeti” ve “bakım rolü” çok eski dönemlerden beri varlığını sürdürmüş, günümüz dünyasındaki iş bölümü içinde ortaya çıkan mesleklerde de yansımasını bulmuştur. (5) Günümüzde bu durumu en iyi açıklayan meslek grubu hemşireliktir.
Sektörde profesyonel meslek mensuplarının (laborant, sağlık teknisyeni vb) %72’sini, büro ve müşteri hizmetlerinde istihdam edilenlerin %62,9’unu kadınlar oluşturmaktadır.
Daha az prestijli ve meslek hiyerarşisinin genellikle alt düzeylerini oluşturan, “ilişkisel/hasta ile yüz yüze ilişkileri” kapsayan, özellikleri nedeniyle de kadın işi olarak tanımlanan bu tür işlerde istihdam edilen kadınlar, sağlık sektöründe toplam istihdam edilen kadınların %69’unu oluşturmaktadır. (6)
Sağlık hizmeti kesintisizi yirmi dört saat yerine getirilmesi gereken bir hizmettir. Nöbet usulü, icapçı olarak, çalışmayı zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle iş yükü özellikle sağlık bakım alanda çalışanlar açısından özel hayatı ciddi boyutlarda etkileyerek önemli bir stres kaynağına dönüşmektedir. Ancak iş yükü ile birlikte aile ve ev sorumlulukları birlikte düşünüldüğünde, sağlık sektöründe sağlık hizmeti ve bakım alanında çalışan kadınların diğer meslek gruplarına göre çok daha fazla stres yaşamaları olağanlaşmaktadır.
Kadın çalışanların evrensel bir özelliği olarak kabul edilen iş ve aile yaşamını dengeleme sorumluluğunu tek başlarına üstlendikleri gerçeği, iş yükünün daha az olduğu, daha az yorucu belli tür işlerde ve çalışma şekillerinde yoğunlaşmalarına neden olmaktadır.
Örneğin kadın hekimler gece nöbetlerinin az olduğu veya acil girişimlerden uzak olunan uzmanlık dallarını tercih etmektedirler. Hemşireler ise bu durum daha az stres altında kalacakları sağlık tesisleri veya alan dışı çalışmalar şeklinde gün yüzüne çıkmaktadır.
2003 yılında uygulamaya konan Sağlıkta Dönüşüm Programı (SDP), 1980’den beri hedeflenen reform hamlelerini seri bir biçimde yaşama geçirmiştir.
ILO sağlık çalışanları adına yayınladığı kılavuzda “reform” un üç temel özelliğe vurgu yapmaktadır. Bunlar; kamu çalışanlarının azaltılması, çalışanlar arasındaki ücret farklılıklarının bir motivasyon aracı olarak arttırılması ve emir-komuta, hiyerarşi, sorumluluk gibi “geleneksel bürokrasinin” temel unsurlarının yapılandırılmasıyla merkezi devlet denetiminin kamu hizmetleri üzerindeki kontrolünün yeniden kurulmasıdır. (7)
Özetle; Sağlık sektörü, tarihsel olarak kadınların çoğunlukta olduğu bir sektör olmanın yanı sıra giderek daha fazla feminize olan bir sektördür. Bu da gayet doğal bir süreç olarak değerlendirilmelidir. Sağlık hizmetleri içinde temel sağlık hizmetleri kapsamında olan koruyucu sağlık hizmetlerinde ve tedavi hizmetinin yoğunlukta olduğu hasta hizmetlerinde kadınlar ezici bir çoğunluktadır.
Bu sektör, aynı zamanda mesleki cinsiyet ayrımcılığı ve ayrışma açısından da tipik örnekler içermektedir. 2003 yılından itibaren uygulamaya giren Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın özelleştirmeyi hızlandırdığı, özel sağlık sektöründe çalışan sayısının kamu sektörüne göre daha hızlı arttığı görülmektedir.
Bu artış özellikle, kadınların yoğunlukta olduğu hemşirelik, ebelik ve sağlık teknisyenliği mesleklerinde ciddi bir boyutta gözlenmektedir. Sektörün en büyük içsel sorunu kadın çalışanlarının emeklerini iş gücü bağlamında sergilemelerinin yanında yönetimsel anlamda da söz sahibi olmalarının kendilerince çözümlenmesinin sağlanası ayrıca eğitimsel ve bilimsel açıklığın yine mesleksel oligarşiden kurtarılarak giderilmesidir.
Kaynak:
1- URHAN, Kocaeli Ünv İ.İ.B.F-2010
2- OECD-2012
3- ÖSYM,2013
4- Ecevit 1998: 270-271
5- N.ETİLER, Kocaeli Ünv. Tıp Fak.-2010
6- TUİK 2012
7- ILO 1998,23