Din simsarları: Allah de ötesini koyver!

Bu ülke çok tuhaf bir ülke… Bir tarafta “Allah” adını dilinden düşürmeyen ve O’na tevekkül eden masum Anadolu halkı, bir tarafta “Allah” diye zikirde bulunup dini kullanan, din tüccarlığı yapan simsarlar! Nasıl bir Türkiye’deyiz?

Anadolu insanı ile siyasal konumda bulunan birinin "Allah" demesi arasında büyük bir servet (!) farkı vardır! Sonuç: din istismarı...

Allah de ötesini koyver!

Şu son yıllara baktığımızda televizyon ekranlarında sayısız dini program var. Bu programlarda halk, gerek yüz yüze gerekse televizyon programına canlı olarak katılarak konunun uzmanı din bilginlerine soru sorarak dini konularda bilgi sahibi oluyorlar… Bu programları yılın her ayında görebilirsiniz. Özellikle de Ramazan ayında bolca yapılmaktadır.

Bu programlarda orucun nasıl açılması gerektiğini, hangi durumlarda orucun bozulduğunu, Hz. Muhammed’in nasıl oruca hazırlandığını (her yıl rutin olarak) öğreniyoruz. Bazen ekranlarda çocukları da programlara dahil ediyorlar ki çocukları da ahlaki açıdan güzel yetişmelerinin savaşını veriyorlar.


Peygamberin hayatını, sahabelerin yaşamını, halifelerin zorluklar içinde Allah adına nasıl mücadele verdiklerini güzel güzel anlatıyorlar. Bu mücadelelerinde de “bir hırka”, “bir hasır”, “bir hurmayı” hiç eksik etmiyorlar. İzlendiğinde dinlendiğinde “vay be!” diyebileceğiniz yaşam öyküleri… O zatlar hakikaten öyle yaşamışlar…

Peki bunları anlatanlar ne yapıyor?

Bir bakıyorsunuz, “cübbe” ile belki de on binlerce insanı peşinden sürüklüyor, peygamberin hayatından kesitler sunarken insanların bam teline dokunuyor ancak adam daha sonra jet ski’ye binmiş, ski’nin keyfini sürüyor!

Diğer yanda ekranların önüne çıkmış eğitimci biri; dini, acıklı hikayelerle insanları büyülüyor (!), onları kendine hayran bırakıyor. Arap döneminin eski fakir fukaralığını anlatıyor ama yaşadığı bugünün Türkiye’sinde süt bulamayan anneleri, sokaklarda yaşam sürmeye çalışan insanlardan hiç bahsetmiyor. Sonra, bu adamla ilgili bir haber çıkıyor; görüyorsunuz ki yıllarca hasırdan, hurmadan bahseden bu adamın İstanbul’un en önemli merkezinde otel açtığını öğreniyorsunuz!..

Başka bir tarafta yıllarca eğitim alarak, dillerinden Allah adını düşürmeyen din adamlarının, çocuklara dini eğitim verecek insanların, onlarca çocuğa cinsel istismarda bulunduğunu öğreniyorsunuz. Üstüne üstlük bu adamların yaptıklarını masumlaştırmak için devletin bir de “Aile Bakanı” olacak zatı “Bir kere olmuş!” diyerek suçu, bir anlamda bertaraf etmeye çalışıyor!..

Sadece bu mu? Din simsarları, “Allah” dediklerinde her yerde işleri yürür!

Ancak, masum Türk Anadolu insanının “Bize Allah yeter!” dediği gibi bir şey değil bu! Adam önce sakal bırakıyor, karısına türbanı taktırıyor; ardından gelsin siyasi bir makam, koltuk, siyasal güç ve gırla para!

Anadolu insanının “Allah” demesi ile siyasal konumda bulunan birinin “Allah” demesi arasında büyük bir servet (!) farkı vardır!.. Bunun arkasından her şey gelir artık, hem de ne isterseniz! Para, rant, yolsuzluk, rüşvet…


Sadece bu kadar mı?

Adam kitap yazıyor; Allah’ı andığınızda, O’nun yanında saf tuttuğunuzda, O’na tevekkülle bağlı kaldığınızda Allah’ın sizi yalnız bırakmayacağını anlatıyor, daima yanınızda olacağını belirtiyor. Onun için de ona kulluk yapmanız gerektiği hakkında kitabında bilgiler veriyor, kulluk görevinizi yerine getirmeniz gerektiğini anlatıyor; ancak kendisi ise kitaptan parayı bulunca “Allah” ismini anan biri olarak önce karısını aldatıyor!..

O yüzden bu ülkede din iyi bir prim yapıyor. Allah’ın adını anıp bu ülkede işini çeviren, yolunu bulan çok oluyor. Olan da bizim masum dindarlara oluyor. Dindarlar çalışıyor, dinciler yemeğe devam ediyor!..

O yüzden bu ülkede Allah de ötesini koyuver ya da masumları yoluver!

İhsan Eliaçık röportajı: Siyaset ve dinde yozlaşma

Dinler neden var? Siyaset neden dini sever?

Allah diyen rezidans: İslami duyarlılık nereye?


Atatürk’ün Medeni Bilgiler kitabında İslam


Erdal Kişioğlu
Kişioğlu, zıt düşüncelere sahip kişilerle tartışmayı seven ve her olaya bilimsel olarak yaklaşıp, olaylara septik yaklaşmaktan kaçınmayan biridir. Olayları derinlemesine incelemeyi ve yanlışın ortaya çıkarılıp doğruya nasıl ulaşılacağı konusunda fikir üretilip bunun üzerinden felsefe yapılmasını arzulayan biridir. Etik, ahlaki ve hukuki sınırları aşmadan herkesin, her ortamda eleştirilmesi taraftarıdır. Dogmatik düşüncelerden uzak; sormayı, sorgulamayı kendisine görev edinmiş ve bunun çabası içerisindedir… Her türlü bilgi alışverişine açık; farklı görüşlerin çarpıştıkça büyüyebileceğine ve kolektif düşünsel ürünlerin ikamesinin de olabileceğine inanmakta; halk için, halk yararına olan her şeyin de yanındadır…