Allah diyen rezidans: İslami duyarlılık nereye?

Tarihin her döneminde halka, cennetin anahtarını para ile satan kilise yöneticileri olmuştur. Bir de cehennemi satın alanlar var ki; işte onlar hem istisnadırlar hem de büyük sıkıntıları çekmeye hazır olanlardır. “Allah, bizleri cehennemin anahtarını satın alanlarla karşılaştırsın” demekten başka da bir çaremiz, şu an için yok.

Allah diyen rezidans gaziantep allah lafzı

Martin Luther, duruşma sırasında yargıçlara seslenir:
“Milleti cehennemle korkutup, cenneti para karşılığında satıyorsunuz! Sıkıysa cehennemi satsanız ya?”
Yargıçlardan biri, “Cehennemi kim alır ki?”
Martin Luther, “Ben alıyorum, neyse parasını vereyim.”
Yargıçlar, cehennemin anahtarını Martin Luther’e bedava verdiler.
Martin, kapının önüne çıkar ve duruşma sonucunu merak eden binlerce kişiye şöyle der:
“Cehennemi satın aldım, benimdir. Bundan sonra oraya kimseyi almayacağım, korkmayın.”

Cehennem korkusu ve kilise baskısından kurtulan halk, özgür beyinlere sahip oldu. Ve Almanya aydınlanması 500 yıl önce başladı. Sönmeyecek bir aydınlanma…

Tahmin edildiği üzere, tarihin her döneminde halka, cennetin anahtarını para ile satan kilise yöneticileri olmuştur. Bir de cehennemi satın alanlar var ki; işte onlar hem istisnadırlar hem de büyük sıkıntıları çekmeye hazır olanlardır. ”Allah, bizleri cehennemin anahtarını satın alanlarla karşılaştırsın” demekten başka da bir çaremiz, şu an için yok.


Gelgelelim bu kilise mevzusunun günümüze uyarlanmış modeline ve bu modelin toplumsal tabakalara ettiği sirayete.

Günümüzde insanlar kolay olanı seçiyor. Çünkü küçüklükten beri onlara ‘her şeyin para ile alınabileceği’ algısı yaratılıyor. Herkes para karşılığı ve zahmetsizce alınan cennetin sefasını sürmeyi amaçlıyor. Cenneti para ile satın alan insanlarımızın, bu kolaylık sayesinde kapıldığı da bir rehavet var: Duyarlılıklar üzerine kafa yorma çabası. Örneğin: dini konular ile hayatsal konular arasındaki uyumsuzluğu giderme sorunsalları gibi…

İslami duyarlılık nereye?

islam müslüman din cennet cehennem allahSon dönemde İslami çevrelerin duyarlılık üzerine gösterdiği çabaları görünce gerçekten hayrete kapılıyorum. Bir bakkal sahibi, dükkanındaki kuruyemiş tezgahının üzerine ”Yılbaşında Kuruyemiş Satışı Yapmıyorum Noel ” yazılı bir kağıt asmış, arkasındaki tezgahta duran yüzlerce gayrimüslim sigarasına bakmadan.

Sabah uyanıyorsun ve ”Cübbesi” ile namlanmış, konuk olduğu televizyon programları reyting rekorları kıran, sözleriyle herkesi güldüren hocamızın, Hz. Muhammed’e ait olduğu iddia edilen sandaletin “Nal-ı Şerif” adı altında satışına başladığını görüyorsun. Hocamız, satacağı terlik için bir de video çekmiş. İnternete düşen videoda, maliyeti 130 TL olan terlik övüle övüle bitirilemiyor. Ama öyle böyle bir övme değil bu. Cübbeli ve mütevazi hocamız, terliği giyenler için “Azgınların saldırısından, düşmanların galibiyetinden, şeytanların şerrinden, sihir ve büyülerin ulaşmasından emin olur” diyor. Bu terliği giyenlerin, peygamberimiz Hz. Muhammed’i rüyalarında göreceğini de iddia ediyor. Cennetin anahtarını satıyor bir nevi. ‘Eğer bu terliği alırsanız başınıza gelecek bütün tehlikelerden korunursunuz’ diyor. Hep o terliği giymedik diye bu durumdayız şimdi, diye düşünmeden de edemiyorum. 80 milyon vatandaşa bir çift terlik dağıtsak da huzura ersek keşke…

Muhafazakarlığı  ile meşhur olan ilimize getirilen yeni tramvayların koltuklarının birbirine çok yakın olması, şehrin sakinlerini rahatsız ediyormuş. ‘İslamiyete uygun bir şekilde’ dizayn edilmesini diliyorlarmış. Kadınlar ayrı vagonda, erkekler ayrı vagonda seyahat etmek istiyormuş. Yan yana olan koltuklar rahatsız ediyormuş, karşılıklı olan koltukların yakın olması rahatsız ediyormuş. Keşke diyorum, keşke… Rahatsız olunacak onca şey varken bunlar rahatsız etmese diyorum sizi, keşke…

Bir başkası ise reis-i cumhurumuzun zevcesi olmak istiyormuş, ikrammış bu. Nasıl bir ikram la bu? bayramda misafirliğe gelenlere kolonya ikramı gibi birşey mi ki bu? Bir de diyor ki ‘bilmiyorsanız açın’ diyor, ‘okuyun’ diyor. ”Kızım, sen Kuran’ın en önemli mesajı olan ‘OKU’yu çok yanlış anlamışsın” diyorum içimden. Yanlış zihniyetle okuduğun belli oluyor ve inşallah sınavda senin çalıştığın yerlerden de gelmeyecek.


Gaziantep’te “Allah” diyen rezidans

Başka bir gün ise başkaca bir haber daha görüyorum.  Gaziantep’te bir rezidans projesinde, Allah lafzına benzeyen bir proje seçilmiş. Tamam, anladık betonu Allahlaştırıyorsunuz, zaten biliyorduk betona tapıyorsunuz, ama Allah varsa ve sizin bu yaptığınızı görüyorsa eğer, işiniz gerçekten çok yaş. Allah diyen Aslan’dan, Allah diyen muhabbet kuşundan, Allah diyen rezidansa…

Malezya’da ülkenin ilk ‘İslami havayolu şirketi’ tanıtımıyla kurulan Rayani Air geçen haftalarda uçuşlara başlamış. Şirketin ilk uçuşunda, yolculara helal gıda sunulmuş ve alkol ikram edilmemiş. Bir fetva almak lazım, “Gayrimüslim birisinin yaptığı uçağa binmek caiz midir ki?” diye…

İzmir’in Karşıyaka ilçesinde dilenirken yakalanan 84 yaşındaki bir kadının üzerinden 530 lira çıkmış. Zabıtaların paralara el koymasıyla “Paralarımı aldılar. Haram olsun” diye bağıran kadın, paranın hazineye aktarılacağını duyunca ‘helal’ etmiş. “Devlet mi büyük yoksa Allah mı?” sorusuna, halk nazarında cevabını vermiş teyzemiz. Günümüz Şeyh Edebalileri ”Sermayeyi yaşat ki devlet yaşasın!” düsturuna uymamızı istiyor çünkü.

“Jet” gibi bir abimiz var, 1998’de Jet’li bir holding kurmuş, yerli malı otomobil üretme projesiyle gurbetçilerden para toplamış. İflas etmiş, paraları geri ödememiş. 2003’te müebbetle yargılanıp 1 buçuk yıl tutuklu kalıp 150 bin lira kefaletle çıkmış. Ardından 4 yıl 2 ay hapis cezası alınca yurt dışına kaçmış. Davası zaman aşımından düşmüş. 7 yıldızlı, Hilalli, helalli, İslami devre mülk satışlarına başlamış bir kaç sene evvel. Maldivler’de niçin Müslümanlar tatil yapmıyor? Çağın en önemli sorusuymuş ve yeşil sermayeli, üst düzey, cennetin anahtarını çoktan eline almış vatandaşlarımız buna da inanmış. Ve geçenlerde o da patladı.  En azından İslami bir usul izlediği için teşekkürler. Tek tesellim o. Ya başkaca zihniyetli birisi tarafından mağdur edilseydiler? Bi de ona üzülecektik”

Hatta bu ağabeyimiz hakkında trajikomik de bir hikaye var. 2000’li yılların başlarında batacağı anlaşılan holdinge para yatıran abdestli kapitalist amcalar, durumu yavaş yavaş anlamaya başlar ve şirketten paraları ile kaçmaya başlarlar. Bunun üzerine de Jetgil Ağabeyimiz bir mektup gönderir ve der ki :”İki sadık ortağın yanında üçüncüsü benim, üç sadık ortağın yanında dördüncüsü benim” buyuruluyor. Allahü Teala’nın ortağımız olduğuna inanmasaydım, bu mücadeleyi çoktan bırakmış olurdum.” Evet şaka gibi biliyorum. Bu söylemin, insanları tartışmaktan alıkoyduklarını bildiklerinden her kötü işlerinde Allah’ı kendilerine ortak ediyorlar. Fakat artık bizler de şunu biliyoruz ki: Allah hiçbirinizin sermayesine ortak değildir; O, günü geldiğinde sizin aralarındaki ortaklıkları bozup kirli çamaşırlarınızı ortaya dökendir…

Daha yazacak onlarca örnek var. Fakat biliyorum ki kimsenin artık bunları dinlemeye tahammülü kalmadı. En azından tahammülsüzlük de başarmanın yarısıdır diyerek bu sancılı sürecin geçmesini beklemekten ve içimizdeki Martin Luther’i dinlemekten başka yapabileceğimiz bir şey yok. Biri çıksın, biri çıksın ve desin ki:

-Arkadaşlar ben cehennemi satın aldım. Sizi abdestli kapitalistlerin korkuttuğu cehennemden de koruyacağım. Zira onların cenneti, janjanlı kağıtlara sarılmış, altın tepsilerde sunulan, sahte bir cennet. Ben ise sizlere bunların bu sahte cennetini değil, Martin Luther’in sorgulayan cehennemini vadediyorum. Yakmayan kefen satmayı bırakın ve başkalarının derdiyle yanmayan insanların karşısında durun!

ateşe dayanıklı kefen bulunur ilanı allah diyen rezidans


“Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi topluca iman ederdi. Hal böyleyken, mümin olsunlar diye sen insanları zorlayıp duracak mısın! Allah’ın (kuralına göre işleyen) izni olmadıkça hiç kimsenin inanması mümkün değildir. O akıllarını kullanmayanlara rics’i (azabı, rezilliği ve murdarlığı) verir.” (Yunus, 10/99-100)

Atatürk’ün Medeni Bilgiler kitabında İslam

Türkiye’de ahlaki tezatlıklar ve adalet anlayışı