Medyatik FETÖ itirafçılarının kişilik ve ruh halleri

Sütten çıkmış ak kaşık gibi davranıyorlar. Pis ve karanlık iş ilişkilerinde neredeyse yoklar. Genel olarak yüzsüzler ve bir o kadar da mazlumlar. Birbirlerini hazmedemiyorlar, aynı programa asla çıkmıyorlar. Medyatik FETÖ itirafçılarının ruh halleri…

Medyatik FETÖ itirafçılarının kişilik ve ruh halleri ortak profilleri

15 Temmuz darbe girişiminden daha önce başlayan iktidar ile Gülen cemaati (FETÖ) arasındaki ayrışmanın ve kopuşun miladı olan 17-25 Aralık sürecinden sonra başlayan,  15 Temmuzdan sonra ise merkez medya diye tanımlanan sektörün bütün televizyon kanallarında her akşam yayına koyulan oturumlarda FETÖ itirafçılarını izledik. Azalarak da olsa izlemeye devam ediyoruz…

İtirafçılık, esasen başlı başına bir karakter düşkünlüğüdür zaten. Yaşanmış yanlış bir hayatın güya günah çıkarma ya da af dileyerek pişman olma hallerinin dışa vurumu olarak tanımlanabilir. Diğer bir tanımlamayla da doğru ama zor bir hayatın güç karşısında yılgınlık sonucu eğilmesi hali de olabilir. Birlikte hareket ettiğin insanları kişisel yararcılık, zarara uğratma duygusu ve davranışını elbette unutmamak ve birinci itirafçı kategorisinde değerlendirmek gerekir.


Birincisi sanki daha kabul edilebilir bir kişilik ve davranış biçimi olarak değerlendirilirken, ikincisi döneklik, satış hali ya da karaktersizlik olarak tanımlanma eğilimde olunan tutumlardır. Oysa itirafçılığın birinci hali, ikinci halini de içerdiği gibi daha aşağılık bir kişilik yansıması olarak karşımıza çıkar. İkinci durumda iradi bir zafiyet ve yetersizlik hali daha egemendir.

Medyatik FETÖ itirafçılarının profilleri

FETÖ itirafçılarının medyatik olanlarını ve bunların itiraflarını gözlemlediğimizde karşımıza çıkan kişilik ve toplumsal profilleri aşağıdaki bulgulara işaret etmektedir:

  • Başta geçmişin ağır abileri yani önemli imamları olmak üzere itirafçıların hepsi de “sütten çıkmış ak kaşık” gibi davranmaktadırlar.
  • FETÖ’nün FETÖ olarak tanımlanmadan önceki pis ve karanlık iş ve ilişkilerinde neredeyse yoklar.
  • Genel olarak yüzsüzler ve bir o kadar da “mazlumlar”. Yani rol kesme konusunda oldukça iyiler.
  • İtirafçılar genel olarak vicdansız bir görünüm sergilemektedirler. Çünkü ölümlere varan kumpasların vicdan azabı içinde olduklarına dair bir ruh hali söz konusu değil. Daha çok aklanma ve suçlama çabası içindeler. Yani esas olarak daha çok kendileri ile ilgililer.
  • İtirafçılar birbirlerine düşmanca bakıyor ve birbirlerini hazzetmiyorlar. Genel olarak itirafçılar bir araya gelmiyorlar tek katılımlı programları tercih ediyorlar. Bu aynı kirlilik ve kirlenmişlikten gelen ve arınmak isteyenlerin değil, kendini kurtarmak isteyenlerin tipik itirafçı davranışı modelidir. Çünkü her biri ötekinin ne kadar kirli olduğunu çok iyi bilir.
  • Hiçbirisi de özellikle iktidar partisi ile geçmişte nasıl bir işbirliği yaptıklarına dair bir şey anlatmıyor. Moderatörler de bu konuda bir soru ve yönlendirme de bulunmuyorlar. Bütün itiraflar Fethullah Gülen kişiliği ve gerçekleştirilmiş olan bazı faaliyetler üzerinden yapılıyor.
  • Tarikat ve Cemaatler konusunda en ufak bir eleştiri, reddiye ve olumsuzluk asla dile getirilmiyor. Oysa söz konusu bu örgüt öncelikle dini bir örgütlenmedir. Din teması üzerinden kurulmuş ve geliştirilmiştir. Bu kurma ve geliştirmede elbette ki uluslararası siyasi ve finans çevrelerinin etki ve yönlendirmesi özel ve ayrı bir konudur.

Cumhuriyetin tekke ve zaviyeleri kapatırken belirlediği gerekçe bugün daha önemli hale geliyor.

Özetle itirafçıların itiraflarından cemaat ve benzeri yapılanmaları olumsuzlayan bir şey duymak mümkün değildir.  Özellikle de “iyi cemaat” konusunda algı yönetimine özenle dikkat çekmeye devam ediyorlar. Muhtemelen kendilerine mevcut güç tarafından yüklenen böylesi bir “misyonun” da farkındalar.

Türkiye ne yazık ki itirafçıların itiraflarından çok bir cemaat yapılanması ve sonuçlarından çok önemli dersler çıkarması gerekirken, çıkarılması gereken ders çöpe atılıyor. Cumhuriyetin tekke ve zaviyeleri kapatırken belirlediği gerekçe bugün daha önemli hale geliyor. Ya da diğer söylemle Cumhuriyetin laik toplumsal değişimine yönelik saptamalarının doğruluğu bugün daha iyi anlaşılıyor.


Türkiye’nin bu tür yapılanmalar konusunda Cumhuriyetin düzenleme ve bakış açısına hızla dönmesi gereği çok açıkken tam tersine “iyi cemaatlerin” varlığı ve geliştirilmesi ile ilgili korkunç bir geleceği yeniden inşa etmenin peşine düşüyor.

Hoca Efendi’den FETÖ’ye uzanan bir yol

Yaban romanından bugüne: Görmezden geldiğimiz insanlar

Röportaj: İhsan Eliaçık – Siyaset ve dinde yozlaşma

Proje okul nedir? Liselerde protesto eylemleri devam ediyor!


Orduya sızan altın nesil