Kürt hareketin Kürt halkının sömürülmesine karşı vereceği her mücadelenin, Türk sol hareketinin de sömürüye karşı vereceği mücadeleden asla farkı yoktur ve olamaz… Belki tüm Kürt aydınların değil ama Kürtçü aydınların ve birçok “liberal solcunun” bunu anlamıyor olmaları mümkün değildir.
Etnik kimlik temelli sorunlar etnik amaçlı mücadele ile çözümlenemez. Eğer asıl dert etnikçilik değilse tabi.
Böyle çözümleneceğini savunanlar ise en hafif ifadeyle etnik milliyetçidirler. Etnik milliyetçiliğin “ırkçılık” kavramı ile eşdeğer olduğunu söylemenin de bir sakıncası da yoktur.
Etnik kimlik nedeniyle sömürüye uğruyor olmak ve/veya ayrımcılığa tabi tutuluyor olmak, egemen sınıfın etnikçiliği bir sömürü aracı ve nedeni olarak kullandığını gösterir.
Sorunu/hastalığı teşhis etmek ile tedavi etmek arasındaki ilişki, asıl olarak sorunun/hastalığın neden olduğu koşulları ve gerekçelerin teşhisi ile ilişkilidir daha çok. Bu memleketin fabrikalarında ve tüm iş yerlerinde Kürt vatandaşların Türk vatandaşlardan salt etnik kimlikleri nedeniyle daha fazla sömürüldüğünü söylemek mümkün değildir.
Ya da Kürt emekçilerinin sermaye sınıfına Türk emekçilerinden daha fazla artı-değer yarattıklarını söylemek mümkün müdür?
Bunları biliyor olanlar, nasıl olur da çözümü yani tedaviyi etnik kimlik temelli bir mücadele ya da yaklaşımda ararlar? Sorusu ise haklı ve gerekli bir sorudur. Dediğimiz gibi eğer amaç sömürüye karşı sınıf temelli bir mücadele ise tabi.
Etnik kimliğin aşağılanması ve etnik kimlik nedeniyle ötekileştirme başka bir şey, buna ilişkin etnik kimlik temelli çözüm peşinde koşmak başka şeydir.
Bir Türk eğer Türkçü olduğu için ve Türkçülüğü üretim ilişkilerinde araçsallaştırdığı için Faşist oluyorsa bir Kürt de aynı şekilde sömürü nedeni olarak Kürt olduğunu öne sürüyor ve Kürtçülüğü üretim ilişkilerine yönelik araçsallaştırıyorsa aynı şekilde Faşist konumuna düşer.
Özetle sömürünün tarihsel boyutu ile etnik temelli yönünün varlığı kolonyal sömürü tarihi ile ilişkili olup modern sanayileşme ile birlikte bir sömürü gerekçesi ve nedeni olmaktan çıkmıştır.
Kapitalizmin emek sermaye çelişkisinde ve ilişkisinde sömürünün dini, imanı ve etnisitesi yoktur. Sadece sınıfı, sınıfsal karakteri, gereği ve gerekçeleri vardır.
Onaylamasak da etnik kimlik temelli sömürüyü bahane ederek etnik kimlik temelli bir ulus devlet peşinde olunduğunun ilanı dahi hiç olmazsa yanlış ama daha tutarlı görünmektedir.
Dünya ülkelerindeki tüm ezilen ve sömürülen halkların kurtuluşu onların etnisiteleri temelinden bir mücadeleyi gerektirdiği düşüncesi, dünyayı yeni bir yüzyıl savaşlarına götürmesi demektir. Dahası dünyayı ucu açık bir kapitalizm esareti altında tutmanın garantisidir.
Sömürü düzenine karşı olup aynı zamanda böyle bir mücadele anlayışını ve çözümünü düşünmek için gerçekten ideolojik sapmalara uğramış ya da işbirlikçi olmak gerekir.
Emperyalizmin yenidünya düzenini etnik ve din/mezhep temelli bölünmüş ülkeler üzerinden inşa ettiğini bilir ve görürken emekçilerin her türlü yoksulluğa karşı mücadelesinin bütünleşme ve büyüme ile ilgili olmadığını söyleyebilecek bir tek solcu, sosyal demokrat, sosyalist olabilir mi?
Dolayısıyla Kürt hareketinin Kürt halkının sömürülmesine karşı vereceği her mücadelenin, Türk sol hareketinin de sömürüye karşı vereceği mücadeleden asla farkı yoktur ve olamaz.
Etnik kimlik meselesini öncelikle egemen sınıfların ve ideolojinin yarattığı yapay sorunlar ve kültürel sonuçları olduğunu kabul etmemiz, esas itibariyle dil, inanç, cinsel kimlik gibi sorunların çözümünü de içine alan asıl meselenin sınıfsal mücadele ile eşitlik temelinden çözümlenmesi ile mümkün olacağını anlamamız gerekir.
Özetle esas sorun sömürü yani eşitsizlik sorunudur
Dolayısıyla mücadele de sömürüye karşı eşitlik amaçlı olmak zorundadır. Kısaca sınıfsal olmak zorundadır.
Sınıfın kurtuluşu demek etnik kimliğin de kurtuluşu demektir. Oysa etnik kimlik temelli bir kurtuluş sömürünün, dolayısıyla sınıfın kurtuluşu demek değildir.
Ama dert edindiğimiz ve mücadele dediğimiz şey;
• Emek ve sermaye çelişkisi ve üretim araçları mülkiyeti sorunu değilse.
• Sermayenin sürekli artı değer elde ederek daha da adaletsiz biçimde zenginleşmesi değilse.
• Bununla ilgili piyasacılığı gericilikle ve tüketim ilişkileriyle yeniden düzenleyerek bizi etnik, cinsiyet, inanç/inançsızlık, dil gibi kültürel farklılıklarımızı kullanarak bir araya gelemez duruma getirmesi değilse.
Bu durumda mücadele dediğimiz şey de ayrışmaktan ve hatta bölücülükten başka bir şey olmuyor ya da olamıyor demektir ve nitekim mevcut durum da buna işaret etmektedir.
Belki tüm Kürt aydınların değil ama Kürtçü aydınların ve birçok “liberal solcunun” bunu anlamıyor olmaları mümkün değildir. Ama anlamak istemiyor olmaları mümkündür. Bunun gerekçesi de olsa olsa nemalanmak, kendine alan yaratmak, sömürgeci ve egemen sınıf ile sorunsuz olmak ve sosyalizm düşmanlığı gibi argümanlarla açıklanabilecek bir durum olsa gerektir.