15’inde evlenmiş çocuk gelin Seher

Çocuk gelinler… İp atlarken, beş taş oynarken, saklambaç oynarken ellerinden tutulup evlendirilmek üzere imamın karşına oturtulan; sadece göğüsleri çıktığı için, sandalyede oturduğu zaman ayakları yere değdiği için evlendirilen o kız çocukları…

Keşke saklandığın yerden hiç çıkmasaydın Seher! Saklambaç oynarken tuttular elinden. Saklandığı yerden çıkarıp oturttular imamın önüne...

15’inde evlenmiş çocuk gelin Seher

Keşke saklandığın yerden hiç çıkmasaydın Seher! İp atlarken, beş taş oynarken, saklambaç oynarken tuttular elinden saklandığı yerden çıkarıp oturttular imamın önüne…

Daha önce görmediği birinin yanına… Nasıl olsa yaşına geldiğinde belediye nikahı kıyılacak, dünyaya gelecek çocukları da o zaman nüfusa kayıt edilecekti…


Okula gitmesi gerekmiyordu; burada, bütün kız çocuklarının sadece göğüslerinin ortaya çıkması yeterliydi evlendirmek için!..

Ne olduğunu anlamadan kocası oldu Seher’in…

Önemli değildi Seher’in yemek yapmayı bilmemesi, çamaşır – bulaşık yıkamayı, misafir ağırlamayı… Öğrenecekti, sonuçta annesi de öyle öğrenmişti… Evlendikten sonra öğreniyordu hayatı, hayatın acımasızlığını…

Sabah karanlığın daha aydınlığa çalmadığı bir saatte güne başlıyordu Seher. Önce dışarıdan aldığı birkaç çalı çırpı ile sobasını tüttürüyor, üzerine koyduğu su dolu güğümün ısınmasını bekliyordu. Tüp bulmak zordu, olsa da zaten alamazdı. Elindeki 5 – 10 liranın beşini oraya veremezdi. Verirse alamayacağını biliyordu, bakkaldaki mercimeği…

İki göz evde, bir odada 3 çocuğu ve eşinin yaşlı yatalak annesi; diğer yanda ise kendisi ve eşi… Seher, 15’inde evlenmiş, kendisinden 15 yaş büyük biri ile 15 yıllık evliydi artık…

Evden çıkan kocasına güle güle diyor, başlıyordu günün koşturmacasına…

Üç çocuk, evde yaşlı – yatalak bir anne, bir de buzdolabında var olan birkaç patates ve domates… Hadi, bugün bunlarla idare et!

Önce 8 yaşındaki Rojda’yı giydirir, saçını tarayıp örer. Alır bir koluna bu küçük kızı, diğer kolunda ise okul çantası… Ayağında kara lastikli, yırtık ayakkabısı; sırtında ince hırka ile kışın soğuğunu yer, çamurun en balçıklısından geçer. Kızını okuluna teslim edip hızla geri döner, çünkü evde yapacak çok iş vardır…

Eve döndüğünde ayağındaki ıslak çorabı değiştirmelidir, o hasta olmamalıdır! Çünkü, bilir ki o hasta olursa sigortası olmadığı için hastane, ilaç parası veremeyecektir! Üstüne üstlük bir de birkaç gün yatağa düşmüş olsa vay haline bu ailenin…

Çocuğu okula götüremeyecek, evdeki çocuklarına yemek yapamayacak, kocasının annesine bakamayacak…


Çorabını değiştirip koyulur evde yapması gerekenlere…

Doğuştan görmeyen Rojin’i alır, koyar bakırdan yapılmış büyük leğenin içine; diğer bir yanına ise alır, biraz önce sobanın üzerine koyduğu güğümün yanındaki orta boy kazanı…

Kazanın içindeki suya, biraz da ılıklaştırmak (ılıştırmak) için konan soğuk sudan sonra başlar kızını yıkamaya… O, bir yanda kızını yıkarken diğer yanda ise yine sobanın üzerindeki tarhana çorbası. Yaşlı kaynanasının sevdiği çorba…

Kızını yıkadığı sabunu kuruması için koyup bir kenara, o soğuk odada üşümemesi için kızının üç kazağından biri olan sarısını giydirir. Vakit geçmektedir, bir an önce kaynanasını doyurmalı ve hemen yeni doğmuş kızı Helin’i emzirmelidir…

Tarhana çorbası yeteri kadar kaynamıştır, kaynanasını doyururken bir kenarda da kendisi Helin’i emzirmektedir artık… Yeteri kadar sütü yoktur Seher’in; öğünü sadece bulgur, tarhana zaman zaman da mercimek olan bir ailede nasıl olabilir ki?

Yettiği kadardı artık!..

Ortaokula gidip kümeleri öğrenemese de aileye ‘evrensel küme’ olmuş, kol kanat germişti. Çamaşır, bulaşık, temizliği de öğrenmişti artık annesi gibi…

Evde tüm işlerini bitirmiş artık sobada pişmesini beklediği çorbasıyla kocasını beklemektedir, bu arada kızı Rojda’yı da yine yırtık ayakkabısı ile okuldan almış ve yine ıslanan çorabını değiştirmişti…

Gününü ev işleri ile koşturmakla geçiren Seher, kocasının işten gelmesi ile birlikte sofrasını kurmuş, bir tarafında 3 çocuğu diğer tarafında ise kocası…

Kaşıklar yemeğe ilk bandığında neredeyse artık rutin hale gelmiş bir ses gelir kocasından “Bu yemeğin niye tuzu yok!” ve ardından gelir solunda oturan, elinin tersinde olan Seher’in sol yanağına cennetten (!) çıkan bir tokat!..


O yüzden 15 yıldır benzer şeyleri yaşayan Seher, istememektedir artık kızlarının 15’ine gelmesini, istememektedir kızlarının göğüslerinin öne çıkmasını, sandalyede otururken ayaklarının yere değmesini…

Mutlu Fatma’dan mutluluk öğretileri


Erdal Kişioğlu
Kişioğlu, zıt düşüncelere sahip kişilerle tartışmayı seven ve her olaya bilimsel olarak yaklaşıp, olaylara septik yaklaşmaktan kaçınmayan biridir. Olayları derinlemesine incelemeyi ve yanlışın ortaya çıkarılıp doğruya nasıl ulaşılacağı konusunda fikir üretilip bunun üzerinden felsefe yapılmasını arzulayan biridir. Etik, ahlaki ve hukuki sınırları aşmadan herkesin, her ortamda eleştirilmesi taraftarıdır. Dogmatik düşüncelerden uzak; sormayı, sorgulamayı kendisine görev edinmiş ve bunun çabası içerisindedir… Her türlü bilgi alışverişine açık; farklı görüşlerin çarpıştıkça büyüyebileceğine ve kolektif düşünsel ürünlerin ikamesinin de olabileceğine inanmakta; halk için, halk yararına olan her şeyin de yanındadır…