Rahatla Türkiye! Başkanlık değilmiş gelecek olan

Başbakan ve AKP’li bazı ilgili ve yetkililerin demeçlerinden anlıyoruz ki “Başkanlık” sistemi değil, “Cumhurbaşkanlığı sistemi” imiş peşinde koşulan şey…

Rahatla Türkiye! Başkanlık değilmiş gelecek olan

Cumhurbaşkanlığı sistemi mi başkanlık sistemi mi?

Bir an için “mevcut sistemde zaten Cumhurbaşkanlığı diye işlevsel bir kurum var” diye düşünüyorsunuz ve anlıyorsunuz ki Başkanlık sisteminin yeni adı “Cumhurbaşkanlığı sistemi” oluvermiş.

Bereket versin “Rejim değil, yalnızca sistemmiş değişecek olan”…  Rahatla Türkiye, artık germe bu kadar kendini. Bak üstelik rejim falan da değişmiyormuş.


Kelime oyunları edebiyatın vazgeçilmez enstrümanlarındandır. Özellikle durum komedilerinde çok işlevseldir ve kullanışlıdır. Bu açıklamaların kelime oyunundan farkı yok. Hatta tam olarak bir kelime oyunudur söz konusu bu ifadeler.

Yeni anayasanın içeriği

Meclise sunulan yeni anayasanın içeriği ve üzerinde yapılan değerlendirmeleri okuyanlar, özetle getirilmek istenen “şeyin” sistem değişikliği falan değil, basbayağı rejim değişikliği olduğunu anlayabilirler. Bununla ilgili en temel ölçüt Meclis ile ilgili düzenlemedir. Yeni anayasada Meclisin rolü işlevsiz kılınmıştır. Meclisi ya da herhangi bir şeyi işlevsiz kılmakla yok etmek arasında hiçbir fark yoktur. Dolayısıyla parlamenter sistemin esası Meclisin ağırlığı, önemi ve işlevidir. Bununla ilgili her değişiklik sistem değil, rejim değişikliği anlamı taşır.

Bir başka açıdan bakıldığında, mevcut sistem dahilinde iktidar tarafından neler istenmiş de istendiği halde yapılamamıştır? Özelleştirmelerde olsun, eğitimde, sağlıkta, ekonomide, tarımda, sanayide ve hatta sosyal hayatta olsun neler istenmiş, arzu edilmiş de gerçekleştirilememiştir? Bunun aklıselim bir cevabı yoktur.

Aslına bakılırsa meselenin bir rejim değişikliği meselesinden çok, şimdiye kadar yapılanların ve bundan böyle yapılacakların hesap sorulabilirliğinin yönetsel ve hukuki olarak önüne geçmiş olmak ile pek çok ilgisi vardır. Bununla beraber hem ideolojik hem de uluslararası neo-liberalizm ile örtüşen daha karışık bir dönüşümün gerçekleştirilmesi isteği gayet açıktır.

Değişiklik ve dönüşüm kimin için?

Bizler sıradan okuryazarlar ve halkın içinden birileri olarak esasen daha basit bir açıdan düşünüyor ve bazı cevap arıyoruz. Adı rejim ya da sistem değişikliği olsun, uygulama biçimi başkanlık ya da cumhurbaşkanlığı olsun biz kendilerini “toplumcu” diye tanımlayanlar şunun derdindeyiz:


Ne ve nasıl yapılırsa yapılsın, ne ve nasıl gelecekse gelsin aşağıdaki soruların cevabı ne olacaktır? Çünkü biz kendimizi  bir değişiklik yada dönüşüme bakarken “kimin için” diye bakılmasını savunanlardanız.

  1. Artık insanlar toplu kıyımlar ve katliamlar ile ölmeyecekler mi?
  2. Gelir dağılımı paylaşımı daha adil mi olacak?
  3. Eğitim daha bilimsel bir yapıya mı kavuşacak?
  4. Suriye bataklığından çıkılacak mı?
  5. Hane halkının gelir düzeyi artacak mı?
  6. İşsizlik azalacak mı?
  7. Dereler, çaylar, nehirler kurumayacak mı?
  8. Talan, yalan dolan azalacak ya da bitecek mi?
  9. İş kazaları denilen “iş katliamları” duracak mı?
  10. Dışa bağımlılık azalacak mı?
  11. Üretim ekonomisine geçilecek mi?
  12. Asgari ücret artacak mı?
  13. Hukuk devleti niteliği standartları yakalanacak mı?
  14. Televizyon kanalları yalan ve dolan haricinde istediği haberi, istedikleri gibi yapabilecekler mi?
  15. İl ve ilçe parti teşkilatları yöneticileri, yerel amir gibi davranmayacaklar mı?
  16. Üniversiteler kendilerini yönetecekler ve bilimsel ve özerk bir yapıya kavuşacaklar mı?
  17. Yok yere ve yok pahasına satılan kamu kurum ve kuruluşları geri gelecek mi?
  18. Çocuk istismarı son bulacak mı?
  19. Kadınların tacize, tecavüze ve dayağa maruz kalmaları bitecek mi?
  20. Ülke, kurum ve kuruluşlarda liyakate, emeğe, hak edişe dayalı dayalı görev yetki ve sorumluluk ilkesine geçilecek mi?

Velhasıl bunlara ilişkin bir şey değişmeyecekse hiçbir şeye gerek yok!

Bırakın olduğu gibi kalsın.

Bırakın dağınık kalsın.

Çünkü yenisi eskisini aratacaksa yeni denilen şey eskinin işine gelenlerini ve kendine göre olanlarını alıp diğerlerini atmaksa yapılan yeni bir şey değil, dönüştürülen bir şey olur ki; Dönüştürmek çoğu zaman bir felakettir.

Çünkü dönüştürmek “sosyal bir mutasyondur” çoğu zaman.

Ve çünkü dönüştürme iyileştirme, güzelleştirme, mükemmelleştirme değil, farklılaştırma demektir daha çok. Farklılaştırma ya da farklılaşmanın olumluya doğru olacağının bilimsel verilere dayalı hiç bir garantisi yoktur.


Tarih göstermiştir ki toplumsal rejim ya da sistemler eğer üretim ilişkileri ve üretim yapısı üzerinde toplumculuk anlayışına uygun olarak reform veya devrimler şeklinde değişimler şeklinde değil inanç, anti-toplumcu ideolojiler temelinde gerçekleşiyorsa sonuç çoğunlukla karşı-devrim diye nitelendirilen dönüşümler şeklinde cereyan eder. Böylesi dönüşümlerin muhatabı da ezilenler, sömürülenler ve yoksulların hüsranıdır.

10 maddeyle Türk tipi başkanlık: Cumhurbaşkanlığı modeli

Devlet Bahçeli ve Binali Yıldırım başkanlık sisteminde anlaştı