Bilmediğine evet diyenlerin ceremesini çekmek

Mecliste bu kadar önemli bir oylamada “Hadi lan suç işliyorum, sana ne!” diyen bakanın evet dediği bir şeye 40 sorunun 2’sini doğru çözebilen imam hatiplinin, Kayseri hayvanat bahçesine dinozor geleceğine inanan vatandaşın, Türkiye Cumhuriyeti’nin 1985 yılında kurulduğunu söyleyen mankenin ve benzerlerinin de evet demesi sürpriz olmaz. Bilmediğine evet diyenlerin ceremesini çekmek de sana, bana yani bize yani kurunun yanında yanan yaşa düşer!

İran İslam Cumhuriyeti ve Hitler örneği

Seçilmişlik demokratik bir temsil hakkıdır. Ancak seçilen kişilere özü değiştirme hakkı vermez. Değiştirirsen, değiştirmeye kalkarsan ne mi olur? İran, modern bir ülke olarak nitelendirilebilecek durumdayken “İran İslam Cumhuriyeti” olsun mu şeklinde bir referandumda halkın çoğunluğunun evet demesi nedeniyle nasıl orta çağa doğru yol aldıysa öz değişimiyle sen de aynı yolu boylarsın.

Unutmayalım ki Adolf Hitler de halkı tarafından seçilmiş, mitinglerine yüz binlerin katıldığı ve seçildikten kısa bir süre sonra kontrolünü yitirmiş bir diktatördür. Bugün geçmişe bakınca seçilmiş bir kişi olması, yaptıklarını hafifletebilir mi? Hitler uç bir örnek diyorsanız, ben de size George W. Bush’u da halkının seçtiğini söylerim.


Başkanlık sistemi diye dayatılan tek başlılığın sağlıklı bir şekilde hayata geçirilebilmesi için güçlü bir senatoya ihtiyaç vardır. Eğer senato yoksa başkan seçilen kişi tüm gücü eline alır. Böylece güçler ayrılığı prensibi bozulmuş olur. Sistemin adını ne koyarsan koy, başkan seçilmiş kişinin bir diktatöre dönüşmesini sağlayacak güç, eline verilmiş olur.

Başkanlık sistemi gelirse laiklik tehlikeye girer mi?

Bu şekilde gelecek bir başkanlık sistemi elbette laikliği de tehlikeye sokar. Niye mi? Laiklikten haz etmeyen bir başkan, İslam Cumhuriyeti olalım mı şeklinde bir referandum ile neye oy verdiğini bilmeyen ya da idrak edemeyen bir halktan istediğini kolaylıkla alabilir.


2 başlılık yanlıştır, bir gemide 2 kaptan olmaz diyen başbakan Binali Yıldırım’ın unuttuğu bir detay var. Partisi AKP, iktidar olduğu 2002 den beri bu 2 başlılıkla Türkiye’yi yönetiyor! Bir gemide 2 kaptan olmaz ise kendisinin neden 2. kaptanlık yaptığını sorgulaması gerekmez mi?

Fetö ile ilgilide bir şeyler sormak lazım özellikle de AKP seçmenine!

15 yıllık AKP iktidarının 13 yılında övgüler düzülen, devletin her kademesine yerleşmesine izin ve imkan verilen Fethullah Gülen yapılanması, orduya, akademisyenlere, gazetecilere, Fenerbahçe Spor Kulübü’ne, kısacası işlerine gelmeyecek herkese operasyon yaparken AKP’li milletvekili, bakan ve belediye başkanlarının Fethullah Gülen’i nasıl savunduğunu hatırlıyor musunuz?

Hatırlamıyorsanız kısa bir araştırma ile Bülent Arınç’tan Melih Gökçek’e, Hüseyin Çelik’ten Ahmet Davutoğlu’na kadar birçok ismin Gülen’i nasıl övdüğünü ve savunduğunu görürsünüz. Tıpkı 15 Temmuz darbe girişimi Amerika tarafından yapıldı diyen AKP seçmeninin 15 Temmuz sonrası Başbakan Yardımcısı ve Hükumet Sözcüsü Numan Kurtulmuş’un darbe girişiminin arkasında Amerika yok dediğini görebileceği gibi!


Türk halkının hafızası pek güçlü değil. AKP seçmeninin hafızası ise daha da zayıf gibi görünüyor. Hafızamız zayıf olsa da bir şeye evet diyeceksek neye evet dediğimizi bilmemiz gerekmez mi? Araştır ve sorgula. Aklına yatıyorsa, vicdanın el veriyorsa evet de, evet diyeni destekle. Ama bilmediğine evet diyorsan, sadece kendinin değil bir milletin geleceğini riske atacağını da unutma.

MHP’liler AKP’liler gibi davranmayın!

Deniz Baykal’dan mecliste tarihi konuşma


Çağrı Gırlangıç
14.03.1985 tarihinde Kadıköy'de dünyaya geldim. Kadıköy'de doğdum, Kadıköy'de büyüdüm. Yazma sevdası içime düşünce önce 2 roman yazdım, sonra da sinemaya dair yazılar yazmaya başladım. 2011'in başından beri bloğum cagrigirlangic.blogspot.com da 500'ü aşkın filme dair yazdım. Hala da devam ediyorum. Sonra metin yazarlığı yapmaya başladım ve yazarlık mesleğim haline geldi. Yazımına devam ettiğim Türk Sinema Tarihi Ansiklopedisi, emek ve zaman isteyen bir proje. Sabırla yazımına devam ediyorum. Bir sinema yazarı olarak yazmaya başladığım, sonrasında ise deneme, gündem, kritik, yaşam ve kişisel gelişim yazıları yazmaya başladığım İndigo Dergisi ise hem beni geliştiren, hem de bir parçası olmaktan haz aldığım yer.