Topkapı Sarayı’nda çatlakların sebebi belli oldu! Tarihi binalarda oluşan yarıkların zemin kayması sonucu oluştuğu belirlendi. Marmaray ve Avrasya Tüneli gibi yer altından geçen projelerin oluşturduğu zemin titreşimleri, 500 yıllık sarayı denize itiyor.
Hürriyet‘in haberine göre; Topkapı Sarayı zemininde Sarayburnu’na doğru bir kayma ve zemin sıvılaşması tespit edildi. Binaların duvarlarında ve kubbesinde oluşan yarıkların zemindeki kaymanın etkisiyle oluştuğu sonucuna varıldı. Kültür ve Turizm Bakanlığı yapının kurtarılması için çalışmalara başladı.
Fatih Köşkü çökme tehlikesinde
Topkapı Sarayı’nda büyük yarıklar olduğunu ilk kez Hürriyet gazetesi 26 Eylül 2016 tarihinde gündeme getirmişti. İçinde Topkapı Hançeri, Kaşıkçı Elması, Nadir Şah Tahtı, Zümrüt Sorguç, Zümrütlü Maşrapa, Altın Miğfer, Hz. Osman’ın Kılıcı, Abanoz Taht gibi paha biçilmez eserlerin bulunduğu Fatih Köşkü çökme tehlikesi yaşadığı için ziyarete kapatılmıştı. Köşkün restorasyonu sırasında sıvaların raspalanması (soyulması) neticesinde ortaya çıkan durum uzman raporlarına şöyle yansımıştı: “Raspa sonrası ortaya çıkan deformasyonların büyüklüğü çatlak boyutunu aşarak ayrık ve yarık seviyelerine geldiği gözlemlenmiştir.”
Topkapı Sarayını çökme noktasına getiren duvarlarında ve kubbelerinde oluşan dev yarıkların sebebi belli oldu. Tarihi yapının zemininde Sarayburnu’na doğru bir kayma ve zemin sıvılaşması tespit edildi. Sarayda oluşan yarıkların zemindeki kaymanın etkisi ile meydana geldiği sonucuna varıldı.
Yer altından geçen projeler tetikledi
Kültür ve Turizm Bakanlığı uzman raporlarından sonra tarihi yapının kurtarılması için çalışmalara başladı. Uzun yılların ihmali göz önüne alınarak makyaj tabir edilen geçici onarım yerine çatlak ve yarıkların sebebi araştırıldı. Bu amaçla gerek köşkün içine gerekse çevreye 26 sondaj kuyusu açarak içine sismik hareketliliği ölçen inklinometre propları ile delgilerin tabanına zemindeki boşluk suyu basınçlarını ölçen piyezometre yerleştirildi. Bu cihazlardan alınan veriler GPRS aracılığıyla bir veri bankasına aktarılacak. Yetkililer bu cihazların amacının bugün için değil sarayın uzun yıllar izlenebilmesi için yapıldığını belirtiyor.
Son iki yıldır deprem kaynaklı sismik hareketler, Marmaray ve Avrasya Tüneli gibi büyük projelerin oluşturduğu zemin titreşimlerinin kaymayı tetiklediği düşünülüyor. Ayrıca 1920’li yıllarda yapılan saray drenaj sistemininde yer yer tıkanmalar, körelme veya atık suyun deşarj edilememesinin de zemin sıvılaşmasını artırdığı tahmin ediliyor.
Kayma uzun yıllar içinde gerçekleşmiş
Metodolojik olarak sorunun tespitine yönelik çatlakların oluşmasında zeminsel etkilerin ağır bastığı görüldü. Yakın zamanda bölgede oluşan istinat duvarlarının yıkılma sebebinin de bu olduğu sonucuna varıldı. Tarihi yapının statik güçlendirme yöntemi belirlendi.
Kaymanın uzun yıllar içinde gerçekleştiği, bunda Topkapı Sarayı drenaj sisteminin eski olmasının ve sistemin yer yer çalışmamasının zemindeki sıvılaşmayı artırdığı düşünülüyor. Zemin etüt ve tasarım şirketi tarafından yürütülen çalışmalar sonucunda oluşan ön inceleme raporuna göre zemindeki bu kaymanın önüne geçebilmek için Fatih Köşkü ile aynı aks üzerinde bulunan Mecidiye Köşkü, Sarayın Mutfak bölümlerinin etrafı ile yamaçta bulunan istinat duvarının güçlendirilmesi için çelik kazık çakma önerisi yapıldı.
Jeoradar yöntemi ile zeminin altınında kalıntılar tespit edildi. Bu kalıntıların tarihi kaynaklardan da bilindiği üzere Roma dönemi akropolü olduğu düşünülüyor. Fore kazık uygulaması yapılması halinde kalıntıların büyük zarar göreceği, betonun zemin altında birçok noktaya ulaşarak kalıntılarda dönüşü olmayan tahribata neden olacağından çelik kazık yöntemi önerildi. Çelik kazıklar 1-1,5 metre aralıklarla ve jeoradar sonuçları göz önüne alınarak kalıntılara zarar vermeyecek şekilde yerleştirilmesi planlandı.
Zemin sıvılaşması ciddi bir tehlike
Saray’ın zemininde kaymanın yanı sıra zemin sıvılaşması da tespit edildi. Yeraltı su seviyesi altındaki tabakaların mukavemetlerini kaybederek, katı yerine viskoz sıvı gibi davranmaya başlamasına zemin sıvılaşması deniyor. Bir anlamda zemindeki toprağın suya doyması olarak nitelendirilen zemin sıvılaşması taşıma gücünü kaybettiğinde yapıda hasara yol açan, önemli ölçüde oturma ve dönmelere neden oluyor.
Yapının ağırlığı büyük değilse taşıma gücünün zayıflaması büyük oturmalar ortaya çıkarmıyor ama sıvılaşma artıkça ve önlem alınmadığında oluşacak kayma binayı da yerinden oynatıyor ya da binada çatlak, yarık gibi hasarlar oluşturuyor. İstinat duvarının arkasındaki zemin sıvılaştığı zaman yatay zemin basıncı önemli derecede artış gösteriyor. Nitekim Gülhane parkındaki istinat duvarı ile Konyalı restorandaki istinat duvarlarının göçmesi bu sebebe bağlanıyor. Saray’ın avlusunda oluşan obruk benzeri çökmenin de drenaj sisteminin eskiyerek o bölgede zemin sıvılaşmasına neden olmasından kaynaklandığı belirtiliyor.
Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı: Topkapı Sarayı’na ilişkin imalar doğru değil
Diğer yandan Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı, Anadolu Ajansı’na yaptığı açıklamada sarayın denize kaydığı iddialarını yalanladı. Fatih Sultan Mehmet’in köşkü olarak da bilinen Hazine Dairesindeki çatlaklar nedeniyle Topkapı Sarayı ile ilgili bir hassasiyetin oluştuğunu dile getiren Avcı, şöyle konuştu:
“Bu konuda bizim İstanbul Teknik Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi ile ilgili uzmanlarla yaptığımız çalışmalar var. Bu çalışmalar 1 yıldan beri sürüyor. En son geçtiğimiz ay içinde, özellikle Hazine Dairesine etki eden faktörleri belirlemek için çevrede 26 sismik kayıt kuyusu açıldı. Bu kuyuya yerleştirilen cihazlar aracılığıyla sarayın ve özellikle Hazinedeki çatlakların ne kadar, yer zeminindeki hareketlilikten ne kadar, başka faktörlerden, basınçtan vesaire etkilendiğini belirlemek için bilimsel bir çalışma başlatıldı. O çalışmaların sonuna gelmek üzereyiz. Şubat sonu itibarıyla bunlar net olarak belirlenmiş olacak.”
Basında yer alan haberde, Marmaray ve Avrasya Tüneli çalışmalarının da buradaki zemin hareketliliğine olumsuz etki ettiğine dair dolaylı da olsa bir imanın bulunduğunu aktaran Avcı, “Bu, doğru değil. Elimizdeki bütün bilimsel raporlar, çalışmalarla ilgili raporlar, böyle bir etkiden söz etmiyor. Böyle bir etki olduğuna dair elimizde bilimsel bir veri yok ama bunlar biliyorsunuz genellikle böyle şehir efsanesi olarak konuşulur. Buna rağmen biz, o sismik kuyular üzerinden yaptığımız çalışmalarla zaten ne tür yer hareketliliklerinin bölgeye ne oranda etki ettiğini ölçme şansını yakalamış olacağız. Ona göre de gerekli restorasyon ve diğer tedbirleri alacağız.” diye konuştu.
“Denize doğru bir kayma var mı?” sorusu üzerine Nabi Avcı, denize doğru bir kaymanın söz konusu olmadığını vurgulayarak, şunları kaydetti:
“Daha önce de Marmara Denizi’ne bakan istinat duvarındaki çatlamalar nedeniyle bir bilim adamımızın yaptığı açıklama vardı. Bilim adamımızın yaptığı açıklamalarda ilgili uzman arkadaş diyor ki ‘Marmara’ya bakan, yani Marmara Denizi’ne bakan istinat duvarında çatlamalar var’. Fakat bunu okuyan bazı kişiler, o demeçteki ‘Marmara’ya bakan istinat duvarı’ sözünü, ‘Marmaray İstasyonu’na bakan gibi algılıyor. Halbuki yazının içinde, demecin kendisine baktığınız zaman zaten görüyorsunuz Marmara Denizi kastediliyor. Marmara Denizi’ne bakan istinat duvarı… Marmaray İstasyonu ayrı, o uzak zaten oraya. Oraya bakan istinat duvarı da yok. Eski deyimle apostrof kayması olunca sanki Marmaray İstasyonu’na ilişkin açıklama yapmış gibi algılamış bazıları. Doğru değil. Marmara Denizi’ne bakan istinat duvarı diyor, demecin altını okuduğunuz zaman onu görüyorsunuz zaten. Gerek Marmaray inşaatında gerek Avrasya Tüneli inşaatında, gerek benzer büyük inşaatlarda, büyük veya küçük bütün inşaatlarda çevre etki analizleri yapılır, ona ilişkin gerekli raporlamalar yapılır ondan sonra inşaatlara başlanır. Dolayısıyla Topkapı Sarayı’na yönelik, Marmaray inşaatının veya Avrasya Tüneli inşaatının olumsuz etkilerine dair elimizde hiçbir bilimsel gösterge vesaire yok.”
Kutsal emanetler Topkapı Sarayı’nda
Has Oda, Fatih Sultan Mehmed döneminde padişahların Enderun avlusundaki özel dairesi olarak yapılmış ve 16. yüzyılın ortalarına kadar Osmanlı sultanları tarafından ikamet amacıyla kullanılmıştır. Cülûs töreninde tahta çıkacak olan padişahın önce buraya girdiği, dua ettiği ve Has Odalıların biatlarını kabul ettikten sonra tören için dışarı çıktığı da bilinmektedir.
Has Oda’da bulunan Mukaddes Emanetler Dairesi, Yavuz Sultan Selimin Halife olduğu 16. yüzyıldan 19. yüzyıl sonlarına kadar Osmanlı Padişahlarına çeşitli tarihlerde gönderilen dinî eserlerden oluşmaktadır. Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fethi (1517) ile Hilafet, Abbasilerden Osmanlı padişahlarına geçmiştir ve bu olayın ardından, son Abbasi Halifesi III. Mütevekkil’de bulunan, Hz. Peygamber’in Hırkası (Hırka-i Saadet) Yavuz Sultan Selim’e verilmiştir.
Kutsal emanetlerin İstanbula gönderilmesi, daha sonra da devam etmiştir. Özellikle Vehhabi’lerin kutsal mekân ve eşyalara saldırılarının arttığı dönemlerde kutsal emanetler, daha iyi korunabilmeleri amacıyla peyderpey Mukaddes Emanetler Dairesi’ne gönderilmiştir. Bunun yanı sıra, I. Dünya Savaşı sırasında da, Medine’deki kutsal emanetler yine aynı amaçla Topkapı Sarayı’na gönderilmiştir.
16. yüzyıldan 20. yüzyılın ilk yarısına kadar toplanan mukaddes emanetlerin en önemlileri arasında Hz. Muhammedin hırkası, sakalı, Uhud Savaşı’nda kırılan dişinin saklandığı mahfaza, ayak izleri, mektupları, oku ve kılıcı yer almaktadır.
Diğer peygamberlere ve ashabına ait emanetlerin arasında ise Hz. İbrahim’in tenceresi, Hz. Musa’nın asası, Hz.Davud’un kılıcı, Hz. Yusuf’un cübbesi, ashaba ait kılıçlar ile Hz. Fatma’ya ait gömlek, hırka, seccade ve sandık bulunmaktadır.
Osmanlı İmparatorluğu Hazinesi
Fatih Sultan Mehmed tarafından 1478de yaptırılan Topkapı Sarayı, Sultan Abdülmecidin Dolmabahçe Sarayını yaptırmasına kadar yaklaşık 380 sene Devletin idare merkezi ve Osmanlı sultanlarının resmi ikametgahı olmuştur. Kuruluş yıllarında yaklaşık 700.000 m.² lik bir alanda yer alan Sarayın bugünkü alanı 80.000 m.² dir.
Topkapı Sarayı, Saray halkının Dolmabahçe, Yıldız ve diğer saraylarda yaşamaya başlaması ile birlikte boşaltılmıştır. Padişahlar tarafından terk edildikten sonra da içinde birçok görevlinin yaşadığı Topkapı Sarayı önemini hiç kaybetmemiştir. Saray zaman zaman onarılmıştır. Ramazan ayında padişah ve ailesi tarafından ziyaret edilen Mukaddes Emanetler Dairesinin her yıl bakımının yapılmasına ayrı bir özen gösterilmiştir.
Topkapı Sarayının ilk defa, adeta bir müzeymiş gibi ziyarete açılması Sultan Abdülmecid (1839-1861) dönemine rastlar. O dönemin İngiliz elçisine Topkapı Sarayı Hazinesindeki eşyalar gösterilir. Bundan sonra Topkapı Sarayı Hazinesindeki eski eserleri yabancılara göstermek gelenek haline gelir ve Sultan Abdülaziz (1861-1876) zamanında, ampir üslupta camekanlı vitrinler yaptırılır, Hazinedeki eski eserler bu vitrinler içinde yabancılara gösterilmeğe başlanır. Sultan II. Abdülhamid (1876-1909) tahttan indirildiği sıralarda Topkapı Sarayı Hazine-i Hümâyûnun Pazar ve Salı günleri olmak üzere halkın ziyaretine açılması düşünülmüşse de bu gerçekleşememiştir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürkün emriyle 3 Nisan 1924 tarihinde halkın ziyaretine açılmak üzere İstanbul Âsâr-ı Atika Müzeleri Müdürlüğüne bağlanan Topkapı Sarayı önce Hazine Kethüdalığı, sonra Hazine Müdüriyeti adıyla hizmet vermeye başlamış ve nihayet Topkapı Sarayı Müzesi Müdürlüğü adıyla hizmet vermeye devam etmektedir.
1924 yılında bazı ufak onarımlar yapılarak, ziyaretçilerin gezebilmeleri için gereken idari önlemler de alındıktan sonra, Topkapı Sarayı, 9 Ekim 1924 tarihinde Müze olarak ziyarete açılmıştır. O tarihte ziyarete açılan bölümler Kubbealtı, Arz Odası, Mecidiye Köşkü, Hekimbaşı Odası, Mustafa Paşa Köşkü ve Bağdad Köşküdür.