Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt arasında Dolmabahçe Sarayı’nda gerçekleşen sır görüşmeye dair şok iddia: “Büyükanıt, Erdoğan’ı uyarmıştı.”
Dolmabahçe görüşmesinde sır perdesi aralanıyor mu?
Başbakan Başdanışmanı Abdülkadir Özkan, 5 Mayıs 2007’de dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan ile dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt arasında gerçekleşen ve içeriği hakkında bugüne kadar hiçbir açıklama yapılmayan “sır” görüşmeyle ilgili bazı iddialarda bulundu.
O görüşmeden bir ay sonra Ergenekon sürecinin başladığını hatırlatan Özkan, “Bence Sayın Büyükanıt o gün bu cemaatin devlet, emniyet, istihbarat ve ordu içinde ulaşmış oldukları tehlikeli noktayı Sayın Erdoğan’a haber verdi ve ikna etti” görüşünü öne sürdü.
“FETÖ’yü tasfiye operasyonu Dolmabahçe görüşmesinden sonra başlayacaktı”
“2007’de Erdoğan bu örgütün devlet içerisinden tasfiye edilme operasyonunu başlatacaktı. Ama bir ay sonra orduya ait mühimmatların bulunduğu, darbe günlüklerinin ele geçirildiği haberleri üzerinden bir kamuoyu oluşturdular. Ordunun darbe hazırlığı içerisinde olduğunu ve kendilerinin bu darbeyi deşifre ettiğini söylediler. Süreci manipüle ettiler.”
“Büyükanıt, Erdoğan’ı uyarmıştı”
Ergenekon sürecinde hükümetle işbirliklerine yönelik eleştirilere ne diyorsunuz?
Çok enteresan bir şey söyleyeceğim. Hatırlarsanız Sayın Erdoğan Başbakan olduğu dönemde Dolmabahçe’deki ofisinde dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ile özel bir görüşme yapmıştı. İçeriği açıklanmadı ve Büyükanıt “Benimle mezara girecek” dedi. O görüşmeden tam bir ay sonra Ümraniye’de bir gecekonduda mühimmatlar bulundu. Sonra Poyrazköy baskını oldu ve Ergenekon süreci başladı.
Bence Sayın Büyükanıt o gün bu cemaatin devlet, emniyet, istihbarat ve ordu içinde ulaşmış oldukları tehlikeli noktayı Sayın Erdoğan’a haber verdi ve ikna etti. 2007’de Erdoğan bu örgütün devlet içerisinden tasfiye edilme operasyonunu başlatacaktı. Ama bir ay sonra orduya ait mühimmatların bulunduğu, darbe günlüklerinin ele geçirildiği haberleri üzerinden bir kamuoyu oluşturdular. Ordunun darbe hazırlığı içerisinde olduğunu ve kendilerinin bu darbeyi deşifre ettiğini söylediler. Süreci manipüle ettiler.
Böylece Ergenekon sürecine toplumsal bir destek kazandılar. Fakat kuvvet komutanları yavaş yavaş içeri alınmaya başlayınca ve İlker Başbuğ hapse atılınca Sayın Erdoğan bir şeylerin yanlış gittiğini fark etti. Ergenekon süreci ve Taraf Gazetesi aleyhine konuşmalar yapmaya başladı. 2011 sonrasında da dershaneler tartışmasını açarak örgütün tasfiye sürecini başlattı.
“Yeterli deliller var, ancak Batı görmek istemiyor”
Bazı kesimlerin aklında “15 Temmuz’un arkasında gerçekten Gülen mi vardı?” sorusu var. Yabancı ülkeler de “Bize bunun somut delillerini sunun” diyor. Hükümetin bu konuda net bir cevabı var mı?
Batılı devletlerin “Hükümet bize somut deliller sunamıyor” ifadesi gerçeği yansıtmıyor. 15 Temmuz sonrası hazırlanan iddianamelerde, yakalanan rütbeli komutanların, subayların ve bazı erlerin ifadelerini okudum. Bir kısmı darbe emir ve talimatını bizzat Gülen Cemaati’ne mensup kişilerden aldığını itiraf ediyor. Hadi bunları bir kenara koyalım.
Darbe gecesi Akıncı Üssü’nde yakalanan Adil Öksüz, Sakarya Üniversitesi’nde İlahiyat hocası ve daha önce Pennsylvania’ya kaç kez gidip geldiği, Fethullah Gülen ile görüşmeleri ve cemaat içindeki serüvenine dair bilgiler kayıtlarda var. Akıncı Üssü’nde Adil Öksüz adında bir adamın yakalanmış olması dahi bu darbe girişiminin arkasında Fethullah Gülen olduğunu anlamak için yeterli bir delil. Ama Batı bunu görmek istemiyor.
“Akademisyen ihraçlarında, Cumhurbaşkanımızı zor durumda bırakmak isteyen bir bürokratik oligark parmağı var”
Son KHK ile birçok akademisyenin görevine son verilmesine ne diyorsunuz?
Türkiye’de bir bürokratik oligarşi var. Bu bürokratik oligarklar arasında AK Parti’denmiş gibi görünerek hükümete zarar veren işler yapanların olduğunu gördük. Hatırlarsanız Gezi Parkı olayları sırasında çadırların yakılmasını sağlayan polislerin paralel ekiplere ait oldukları ortaya çıktı. Bu son süreç içerisinde de masum insanları bu tür listelere katarak AK Parti’yi ve Cumhurbaşkanı’mızı zor durumda bırakmak isteyen bir bürokratik oligark parmağı var gibime geliyor. Dikkat etmek zorundayız. Geçmişte bunu yaşadık. (Röportajın tamımını Habertürk’ten okuyabilirsiniz)