Gergerlioğlu: AK Parti inişe geçmeye başladı

İktidara yakınlığıyla bilinen İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (Mazlumder) eski başkanı Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu, Ak Parti’nin inişe geçtiğini öne sürdü.

Eski Mazlumder Başkanı Gergerlioğlu: AK Parti inişe geçmeye başladı

“Hilal Kaplan ile Yıldıray Oğur’un kavgası önemli bir gösterge”

Dr. Gergerlioğlu, iddiasına Türkiye yazarı Yıldıray Oğur ve Sabah yazarı Hilal Kaplan’ın yaşadığı polemikleri dayanak olarak gösterdi. Gergerlioğlu, “Liberal yazarlar dışlanmış, tahkir edilmiş durumda. Hilal Kaplan ile Yıldıray Oğur’un kavgası benim için önemli bir göstergedir. O buzdağının dalkavukluk etmeye çalışan yazarlar için bile büyük yara aldığını, bir zafiyet göstermemeye çalışsalar bile önemli bir gedik oluştuğunu gözlemliyorum” diye konuştu.

Evrensel’den Serpil İlgün’e konuşan Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun açıklamaları şöyle:


Anayasa değişikliğine neden ‘hayır’ dediğinizle başlayalım. Hangi maddeler sizi hayır tercihine yöneltti?

Anayasa değişikliğinin genel olarak ruhuna baktığımız zaman yönetim tarzını hızlandıran ama tek adamlığa giden bir sistem olduğunu görüyoruz. Zaten yönetim tarzının hızlandırılması demek, yasama, yargı ve yürütmenin biraz daha tekleştirilmesi anlamına geliyor. Kuvvetler ayrılığı ilkesi dışlanıyor. Bu da Türkiye’nin ihtiyacı olan demokratik anlayışın önünü kesiyor. Çünkü şu anda Türkiye’nin sorunu hızlı bir yönetim değil, daha çok demokratikleşme, daha çok demokratik katılım. Bunun sağlanması önemli.

“Yürütmenin yasama ve yargıyı boyunduruk altına alması son derece rahatsız edici.”

Değişikliğe evet diyenler, “Cumhurbaşkanı yargılanabilir, Yüce Divan’a gider” diyor, ama 400 milletvekilinin toplanıp cumhurbaşkanını yargıya götürmesi oldukça zor. HSYK, yüksek yargı üyelerinin seçimiyle ilgili maddeler de son derece önemli. Yürütmenin yargıyı kontrolü altına aldığını görüyoruz.

Yasamanın çoğu kendi partisinden olacağı için neredeyse yargı üyelerinin tümünü yürütmenin başı olarak cumhurbaşkanı atayacak. Bu oldukça sıkıntılı bir durum. Onun dışında bakanları ve yardımcılarını atamada da sıkıntılı bir durum var. Bakanları ve yardımcıları kendisi atıyor. Yasama yürütmeyi sorgulayamıyor, yasama yürütmeye ancak yazılı soru verebiliyor, gensoru veremiyor. Cumhurbaşkanı birini atama ve göreve getirmede tek yetkili kılınıyorsa burada demokrasiden söz etmek mümkün değil.

“Adeta Cumhurbaşkanı’nın yargılanması zorlaştırılıyor”

Milletvekili yaşının 18’e düşürülmesine, vekil sayısının 600’e çıkarılmasına yaklaşımınız ne?

18 yaş olabilir. Siyasete meraklı, kabiliyetli kişilerin ön plana çıkarılması açısından olumsuz bulmuyorum. Örneğin askeri yargının kaldırılmasını olumlu buluyorum. Diğer yandan 600 milletvekili belki demokratik katılımı artırabilir bölgesel olarak, ama önerilen sistemde demokratik katılım yok ki, zaten partili cumhurbaşkanı seçecek milletvekillerini. Milletvekilleri de onun kulu kölesi olmak durumunda olacaklar. Dolayısıyla milletvekili sayısının artışıyla demokratik katılımın artışını söylemek mümkün değil. Olumlu gibi görünen bir madde, pratiğe gelindiğinde anlamlı değil. Adeta cumhurbaşkanının yargılanmasını zorlaştırma amacıyla sayının yükseltildiği gibi bir görüntü var. O maddedeki ruhu öyle algılıyorum.

İktidara yakın yazarların başkanlık sistemiyle ilgili itirafları

Esas ruh diye tarif ettiğiniz gücün tek elde toplanması, otoriterleşme eleştirileri iktidar cephesinde reddediliyor. “Değişiklik Erdoğan için isteniyor” savına da karşı çıkılıyor, ancak kimi yazı ve yorumlarda itiraflarla da karşılaşıyoruz. Son olarak Karar gazetesi yazarı Elif Çakır köşesinde, teklifin Erdoğan için istendiğini kabul ederek, sonraki yıllarda Ahmet Necdet Sezer gibi birinin başkan olması riskine karşılık şunu önerdi: “Mesela beş yıllık bir süre için Erdoğan’a geçici olarak bu yetkiler verilsin. Referandumdan sonra anayasaya eklenecek geçici bir maddeyle daha risksiz bir yönetim yapısı teminat altına alınsın!” Nasıl yorumluyorsunuz?

Bu olacak bir şey değil tabi. Bunu teklif etmek bile, anayasa teklifinin ne kadar ciddiyetsiz olduğunu, bir maksadı taşıdığını gösteriyor. Çok açık bir şekilde belli ki bu anayasa değişikliği teklifi Türkiye’yi demokratikleştirmek için yapılmıyor maalesef. Türkiye olarak bizim çok ağır hastalıklarımız var. Bu hastalıklarımızın giderilmesi için demokratikleşme yönüne gitmek gerekirken, o yolun tersine giderek problemlerimizi halletmeye çalışıyoruz. Şu da var; bu referandumda Erdoğan’ı seçmiyoruz, bir sistemi oyluyoruz. Evet de çıksa, hayır da çıksa Erdoğan, 2019’a yani kendi süresinin sonuna kadar devam edecek.

“Yüz yıllık pranga söylemi Erdoğan’ın kendi seçmenine yönelik bir propaganda”

Evet ama referandum tartışması değişiklik maddeleri üzerinden değil, kişi üzerinden yürütülüyor…

Doğru. Erdoğan üzerinde odaklanmak, onu gündem etmek, olumlu yönüyle de olumsuz yönüyle de sürekli onu konuşturmak gayreti hayır cephesinde de var. Ama Erdoğan değil anayasa değişikliği teklifi öne çıkarılmalı.

“Anayasa değişikliği teklifi bir maksadı taşıyor” derken siz de rejim değişikliğini mi kastediyorsunuz? 


Ben Erdoğan’ın bu tip söylemlerinin kendi seçmenine yönelik bir propaganda olduğunu düşünüyorum. Rejim değişikliği olduğunu pek düşünmüyorum. Erdoğan rejimin devamıyla beraber, cumhurbaşkanının son derece etkili olduğu bir sistem getirmeye çalışıyor. İşi rejim değişikliği düzleminde tartışmak çok anlamlı değil. İşin pratiğine, sistemin işleyişine vurgu yapmak lazım.

“Ayrıştırıcı söylem, bumerang gibi ‘Evet’e zarar veriyor”

 

İktidar cephesinin ‘hayır’ diyenleri terörist olmakla, 15 Temmuz’u desteklemekle itham etmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? İş şimdiden ‘Hayırcılar şeytan, evetçiler melektir’ gibi dinin daha fazla araçsallaştırmasına kadar vardı…

Bu ayrıştırıcı söylemin şu anda bumerang gibi evet’in kendisini vurduğunu görüyorum. “PKK hayır diyorsa, FETÖ hayır diyorsa, HDP, CHP hayır diyorsa işte şer cephesidir” argümanı bir anda ters tepti. Çünkü az değil, yüzde 50’ye yakın kesim hayır diyecek gibi görünüyor. Yani toplumun yüzde 3’ünü 5’ini terörist vs. diye lanetleyebilir, şeytanlaştırabilirsiniz ama bir toplumun yüzde 50’sine böyle dediğinizde vicdanlar sızlıyor. Ak Parti bu tür yanlışları yapmaya devam edecek ama vicdan sızlatan, haksız, toptancı söylemleriyle kaybedecek. Manisa İl Başkan Yardımcısı “Evet çıkmazsa iç savaş çıkar” dedi mesela. Bu tür korkutma yöntemlerini deneyecekler ancak bu kaybettirecek. Erdoğan güçlü bir hatip olarak sahaya çıkacak güçlü söylemlerle evet yönünde rüzgar oluşturacak ama ben vicdanları sızlatan, çürümeyi gösteren bu tip propagandaların ‘hayır’a yarayacağını düşünüyorum.

Evet çıkmazsa iç savaş çıkar söylemi

‘Evet çıkmazsa iç savaş çıkar’ tehdidi dışında bir de -1 Kasım tecrübesi de hatırlatılarak- referanduma doğru ‘evet’i güçlendirmek için şiddet, kaos tırmandırılacak senaryoları var. Son olarak MHP’den ihraç edilen Ümit Özdağ ‘Kontrollü bir kaos planlandığını’ söyledi. Kaos senaryolarına sizin yaklaşımınız ne?

Bu tabii spekülasyon olur. Kaos ortamı oluşturur gibi kesin bir şey diyemem ama büyük bir ekonomik sarsıntı, çatışma, savaş gibi olağanüstü haller, yani kaos olması “evet” için son derece uygun bir zemin oluşturacak. Çünkü insanlar istikrar gördükleri hayata yönelik bir saldırıya büyük tepki veriyorlar. Kaos olursa insanlar en çok güvendiğine sığınacak doğal olarak. Toplumda da şu anda güven Erdoğan yönünde. Ama normal bir ortamda çok daha mutedil ve uzun vadeli düşünmeler sonucunda hayır artacak.

“Ak Parti zirveye çıkışını tamamladı. Erdoğan’ın popülaritesi düşme yönünde seyredecek”

Ben bu halin sürekli kalmayacağını düşünüyorum. Tamam, şu anda tartışılmaz bir karizması var Erdoğan’ın. Eğri oturup doğru konuşmak lazım, Cumhuriyet tarihinde Atatürk’ü bile aşmış bir popülaritesi var. Yolsuzluk vs. olaylarına rağmen bu popülarite düşmedi. Ama bu popülarite tüm Ak Partililerde aynı oranda değil. Yüzde 50 oy almışsa yüzde 30’u belki çok katı, vazgeçmeyecek bir kesim, yüzde 10’u biraz daha gevşek, yüzde 5’i biraz daha gibi bir kompozisyon var. Ben Ak Parti’yi bir buzdağına benzetiyorum. Ak Parti zirveye çıkışını tamamladı. Erdoğan’ın popülaritesi artık artma yönünde değil, düşme yönünde seyredecek bence. Buzdağı yavaş yavaş da olsa erimeye başlamış. Bunu net olarak söyleyebiliyorum çünkü gördüğüm bu.

Nelere bakarak bunu söylüyorsunuz? Hangi pratikler, yönelimler erimeye sebep oldu?

Son zamanlarda olan şeylerden dolayı insanların kafasında soru işaretleri var. KHK ile atılanlar, bir sürü haksızlık, yozlaşma, çürüme… Bunlar tam anlamıyla Ak Parti’ye oy verenlerin oyunu değiştirmiş değil. Çünkü adam “Evet, durum çok kötü ama yine Türkiye’yi kurtaracak olan Erdoğan. Kötünün iyisi” falan diyor. Önceden “süper iyi” dediğine, şimdi “kötünün iyisi” demeye başlamış durumda. Böyle bir evrilme görüyorum. Oyunu şu anda çok sert biçimde değiştirecek değil ama yavaş yavaş bir değişme eğiliminde ve tekrar altını çiziyorum ki o zirve aşağıya inmeye başlamış durumda.

“Erdoğan karizmatik, önemli bir lider ama yanlış politikalar içinde”

Değişme eğiliminde olan muhafazakar taban nasıl ikna edilecek?

Bir kere anti Erdoğan’la hareket etmemek lazım. Erdoğan düşmanlığı yapıyormuşsun gibi bir imaj oluşturmanın bir anlamı yok. Erdoğan karizmatik, önemli bir lider ama yanlış politikalar içinde. Yöneticilik kabiliyeti olabilir ama yöneticiliği kendi bünyesinde toplayan bir anlayışa evrilmişse bunu eleştirmek tabii gerekir, ama odağı Erdoğan’ın üzerinden çıkarmak lazım.

İkincisi, vatandaşları dinlediğiniz zaman istikrarı önemli gördüklerini görüyorum. Yani içte ve dışta ne kadar olumsuzluklar olsa da insanlarımız genel bir istikrar hali olduğunu, çok kötüye gidiş olmadığını düşünüyor. Hayır diyenler, vatandaşın anlayışına, dinine söz etmemeli, tahkir etmemeli. İnsanlara ne dini duygularını, ne tercihini rencide etmeden yaklaşmak gerekiyor.


Ayrıca dindar olmasa bile Erdoğan’a güvendiği için oy veren bir kesim de var. Ak Parti’ye oy verenlerin tümünü dindar olarak nitelemiyorum, yüzde 30’u belki dini nedenlerden veriyor ama bir kısım da yüzer gezer oylar. Başka bir alternatif yok, kötünün iyisi bu, kime vereyim Bahçeli’ye mi, Kılıçdaroğlu’na mı diyor. Zaten Demirtaş’a terörist gözüyle bakıyor. Bu insana siz birtakım yanlışlıkları gösterdiğiniz zaman mutlaka bir değişim geçirecek. Ama tabii üç günde beş günde olmayacak, zaman alacak.

Cevdet Yılmaz: CHP’nin Türk bayrağı kullanmasını doğru bulmuyorum

Evetçi misin terörist mi? Halk nasıl kutuplaştırılıyor?


 

Editor
İndigo Dergisi Haber Merkezi | İndigo Dergisi, 18 yıldır yayın hayatında olan bağımsız bir medya kuruluşudur. İlkelerinden ödün vermeden tarafsız yayıncılık anlayışı ile çalışmaktadır. 2005 yılında kurulan İndigo Dergisi, indigodergisi.com web sitesi üzerinden tamamen dijital ortamda günlük yayın yapmaktadır. Aynı zamanda Türkiye’nin ilk internet haber dergisi olmakla birlikte, tüm yayın kadrosu ve okurlarıyla birlikte sürekli gelişmektedir. İndigo Dergisi’nin amacı; gidişatı ve tabuları sorgulayarak, kamuoyu oluşturarak farkındalık yaratmaktır. Vizyonu; okuyucularında sosyal sorumluluk bilinci geliştirerek toplumun olumlu yönde değişimine katkıda bulunmaktır. Temel değerleri; dürüst, sağduyulu, barışçıl ve sosyal sorumluluklarının bilincinde olmaktır. İndigo Dergisi, Türkiye’nin saygın İnternet yayınlarından biri olarak; iletişim özgürlüğünü halkın gerçekleri öğrenme hakkı olarak kabul etmekte; Basın Meslek İlkeleri ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne uymayı taahhüt eder. İlaveten İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni benimsemekte ve yayın içeriğinde de bu bildiriyi göz önünde bulundurmaktadır. Buradan hareketle herkesin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin eşitliğine ve özgürlüğüne inanmaktadır. İndigo Dergisi, Türkiye Cumhuriyeti çıkarlarına ters düşen; milli haysiyetimizi ve değerlerimizi karalayan, küçümseyen ya da bunlara zarar verebilecek nitelikte hiçbir yazıya yer vermez. İlkelerinden ödün vermeyen şeffaf yayıncılık anlayışını desteklemektedir. Herhangi bir çıkar grubu, örgüt, ideoloji, politik veya dini; hiçbir oluşumun parçası değildir. Köşe yazarlarımızın yazdıkları fikirler, kendi özgür düşünceleridir; İndigo Dergisi yayın politikası dahilinde değerlendirilir ve yayın ilkeleri ile çelişmediği müddetçe, düşünce ve ifade özgürlüğünü teşvik ederek yayına alınır. İndigo Dergisi, sunduğu tüm bilgilerin doğruluğunu teyit ve kontrol eder; bu bilgilerin geçerliliğine son derece önem verir.