Mini anayasa: 1982’den bugüne değişen hiçbir şey yok!

1980 darbesinden sonra Kenan Evren ve arkadaşları tarafından yapılan 1982 Anayasası ile 35 yıl sonra AKP iktidarı tarafından yapılmayan çalışılan ‘mini anayasa’ arasında değişen nedir? Aynı Türk hukuku ve aynı üslup!

Mini anayasa: 1982'den bugüne değişen hiçbir şey yok!

1982’den bugüne mini anayasa

Çok yazımda bahsetmişimdir; 1980 darbesini ve onun getirdiği süreci. O dönemle bugünkü Türkiye arasındaki benzerlikleri de zaman zaman vurgulamışımdır…

Darbelerin haklılığını savunmak doğru mudur? Hayır! 27 Mayıs’ı, 12 Mart’ı, 12 Eylül’ü, 28 Şubat’ı ne de ne akla hizmet verildiği belli olmayan, bizzat Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın kendi elinden çıkan 27 Nisan e-muhtıra’sını…


Bu ülke, maalesef her dönemde uluslararası küresel güçlerin elinde oyuncak olmuştur. Özellikle ABD, bu ülkede her dönemde istihbarat örgütleri faal bir süreç izlemiştir.

1980 darbesinde ABD tarafından “our boys” ilan edilen Kenan Evren ve arkadaşları Türkiye’yi 1982 Anayasası’na götürdüler. Anayasayı hazırlayanlar yani Evren ve arkadaşlarının, o günkü söylemleri bugün ortaya çıkıyor ve insan şaşıp kalıyor; o günkü Türkiye ile bugünkü Türkiye arasında inanılmaz bir benzerlik var ve aradan 35 yıl geçmiş bir ülkede değişen hiçbir şey yok!

O anayasa referandumu için şehir şehir dolaşan Kenan Evren akla ziyan şeyler söylüyor! Ne diyor Evren?

“Dış güçlerle işbirliği yapanlar, anayasaya ‘hayır’ kampanyası açtı”

Mini anayasa: 1982'den bugüne değişen hiçbir şey yok!

Başka bir konuşmasında ise “Cumhurbaşkanını seçeceksiniz; ondan sonra yetkileri çok bulacaksınız… Kime güveneceğiz? Cumhurbaşkanına güvenmeyeceğiz de illa bir hakim, bir mahkemeye mi güveneceğiz?”

Bugünkü AKP yetkilileri ne diyor?

“FETÖ, PKK, HDP referanduma ‘hayır’ diyor!” Cumhurbaşkanı Erdoğan da yurtdışına çıkmadan yaptığı basın toplantısında “Hayır demek 15 Temmuz’a destek olmak demektir”.


ABD’de geçtiğimiz haftalarda federal mahkeme hakimi Ann Donnelly Trump’ın göçmen kararını askıya alan bir karar verdi. Trump karar sonrası bir şey yapabildi mi, görevden alabildi mi hakimi?

Yıl 2008; yer, adaleti olmayan Türkiye ve ‘Deniz Feneri’ davası…

‘Asrın yolsuzluğu’ ilan edilen davada, Alman Hakim Johann Müller‘in verdiği kararla Almanya’da dernek yöneticileri ceza almış, derneğe ait para kamuya aktarılmıştır ve sonra Müller “Asıl suçlular Türkiye’de!” demiş, topu Türkiye’ye atmıştı.

Bu olay için Türkiye’de dava açan savcılar Nadi Türkaslan, Abdulvahap Yaren ve Mehmet Tamöz‘e “Resmi belgede sahtecilik ve görevde yetkiyi kötüye kullanma” suçuyla karşı dava açıldı. Tabi, bu savcılar davadan beraat etti. Ancak burada mesaj netti: “Bana dokunan yanar!” Böylece bir taşla iki kuş vurulmuştu. Deniz Feneri davasının üzerine gidilmemiş; bundan sonraki süreçte savcı ve hakimlere de böylece bir mesaj verilmişti!

“Askeri vesayeti kaldıracağız”

Bir yanda ABD ve Alman hukuk sistemi, diğer yanda Türkiye hukuk sistemi! Şimdi düşünün bakalım, yeni adıyla Hakim Savcılar Kurulu’nun (HSK) 13 üyesinin 6’sını ve Anayasa Mahkemesi’nin 15 üyesinin 12’sini doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından atanacağını! Ne canlandı gözünüzde?

Eğer, bu AKP’nin 2010 yılı referandumu olmasaydı, bugün o kadar hakim ve savcı da FETÖ’den içeride olmayacaktı! Çünkü, o referandumdan sonra bu hakim ve savcıların birçoğu devlet kadrolarına sızdırıldı!

Mini anayasa


AKP iktidarı, 1980 darbesinin getirdiği anayasayı, ‘askeri vesayeti kaldıracağız’ diye ‘mini anayasa’ adı altında (güya) bir şeyleri değiştirmeye çalışıyor ve 35 yıl sonra Kenan Evren ile aynı dili konuşuyorsa o zaman anayasa değişikliği olsa bile bu, Türkiye’de değişen hiçbir şey olmadığını göstermektedir…

Türkiye’nin günlük Suriye politikası

ABD’de şok istifa: Türkiye için o çok kritik koltuk boşaldı


Erdal Kişioğlu
Kişioğlu, zıt düşüncelere sahip kişilerle tartışmayı seven ve her olaya bilimsel olarak yaklaşıp, olaylara septik yaklaşmaktan kaçınmayan biridir. Olayları derinlemesine incelemeyi ve yanlışın ortaya çıkarılıp doğruya nasıl ulaşılacağı konusunda fikir üretilip bunun üzerinden felsefe yapılmasını arzulayan biridir. Etik, ahlaki ve hukuki sınırları aşmadan herkesin, her ortamda eleştirilmesi taraftarıdır. Dogmatik düşüncelerden uzak; sormayı, sorgulamayı kendisine görev edinmiş ve bunun çabası içerisindedir… Her türlü bilgi alışverişine açık; farklı görüşlerin çarpıştıkça büyüyebileceğine ve kolektif düşünsel ürünlerin ikamesinin de olabileceğine inanmakta; halk için, halk yararına olan her şeyin de yanındadır…