Birbirlerini kardeş parti olarak tanımlayan CHP ile Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD) ortak panelde demokrasi ve kadın hakları konusundaki sorunları masaya yatırdı.
11 Mart Cumartesi günü Almanya Hessen eyaleti Giessen şehrinde buluşan ve birbirlerini kardeş parti olarak tanımlayan CHP ve SPD vekilleri 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle ortak bir panel düzenleyerek demokrasi hakkındaki görüşlerini paylaştı. Panel sonunda CHP milletvekilleri dinleyicilerin CHP hakkındaki eleştirilerini cevapladı.
Bir seri panel ve buluşma için Almanya’nın Hessen eyaletine gelen CHP İzmir milletvekili Zeynep Altıok Akatlı ve CHP Hatay milletvekili Hilmi Yarayıcı Giessen’de Almanya’nın en eski siyasal partisi Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD) ile bir araya geldi.
Avrupa’nın işçi sınıfına dayanan en köklü siyasal partilerinden ve Sosyalist Enternasyonal‘in başlıca kurucularından olan SPD, 2005 yılından beri CDU ile birlikte koalisyon hükümetinde yer alıyor. SPD’nin genel başkanı geçen hafta Bakan Müezzinoğlu ile görüşen Almanya dışişleri bakanı Sigmar Gabriel idi. Gabriel Ocak 2017 tarihinde başkanlığı Martin Schulz’e bıraktı. Schulz bu yıl yapılacak Almanya seçimlerinin en kuvvetli Şansölye adaylarından biri.
SPD’li politikacıların demokrasi ve Türkiye hakkındaki fikirleri
14 yıldır Wisbaden milletvekili olan SPD eyalet paşkanı Torsten Scheafer-Gümbel yaptığı açılış konuşmasında Türkiye’deki iki sosyal demokrat parti CHP ve HDP’yi kardeş partiler olarak gördüklerini ve demokratik bir Türkiye için bu partilerle her türlü dayanışma ve bilgi alışverişine hazır olduklarını söyledi.
Özellikle hapisteki gazeteciler için kaygılandıklarını söyleyen Alman vekil Türkiye’deki gazetecelerin özveri ve cesaretini desteklemek için bu Ocak ayında Türkiye Gazeteciler Sendikası’na bir ödül verdiklerini anlattı. Scheafer-Gümbel Türkiye’deki demokrasiyi nasıl gördüğünü ise şöyle özetledi:
“15 Temmuz’daki darbe girişiminde tüm Türkiye’nin darbeye karşı ortak tavrı demokrasi adına çok önemli bir nokta olabilirdi. Fakat olay akabinde Erdoğan’ın söylemleri ve uygulamaları sonucu durum sorgulanmaya başlandı. Erdoğan’ın tavrı çok açık: Yangına körükle gidiyor. Nazi benzetmesi ise bizim için kırmızı çizginin aşılmasıydı.
Ayrıca Sabah gazetesinin Türk kökenli Alman vekilleri Turgut Yüksel ve Mürvet Öztürk’e “hain” demesini de Almanya’da gerçekleştirilmeye çalışılan korku politikasının bir parçası olarak görüyoruz. Hem burada hem Türkiye’de “hayır” diyenler tehtid ve hakaretle karşılaşıyor. Bu kabul edilemez.”
SPD’li vekil sözünü George Agustin’den alıntı yaptığı “Demokrasi bir yönetim şekli değil bir hayat tarzıdır” sözüyle bitirdi ve dinleyenlere “Ne Erdoğan’a ne de başka birine referandumda ödün vermeyin” tavsiyesinde bulundu.
SPD’nin bu yılki seçimlerdeki milletvekil adayı Mathias Körner ise Dünya’nın doğal olarak giderek demokratikleşen bir yer olacağı ön görülürken aslında gidişatın Trump, Erdoğan ve Putin gibi liderlerle aksi yöne doğru sürüklendiğini söyledi. Erdoğan’ın ölçüyü kaybettiğini, panik atak yaşadığını ve her kesimden halka zarar verdiğini anlatan Körner, Nisan ayındaki referandumda “Hayır” demenin Türkiye’nin geleceği için bir mihenk taşı olacağını belirtti. Körner Demokrasi hakkındaki görüşlerini şöyle açıkladı:
“Demokrasi meselesinde hep başka ülkeler örnek gösterilir, halbuki biz kendimiz örnek gösterilecek sosyal demokratik bir ülke olmalıyız.”
Hilmi Yarayıcı’nın Türkiye’deki kadınlar hakkındaki görüşleri
Kadın konusunun Cumhuriyet ve demokrasi ile içiçe giren bir olgu olduğunu söyleyen Yarayıcı örnekler göstererek Türkiye’deki kadın hakları tarihinden bahsetti:
“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Mustafa Kemal ve arkadaşları asker kökenli Osmanlı paşalarıydı. Borsa, döviz, ticaret vs. nedir bilmezlerdi. İktisat Kongresi’nde ülkenin ekonomik anlamda da taçlandırılması ve bunun için kadınlarında aktif bir biçimde üretime katılması ön görülmüştü. Atatürk o zamanlar kadının üretimdeki önemini görüp kadınlara hakettikleri hakları vermişti. Osmanlı zamanında kadınların sadece binde 8’i okuma yazma bilirken. Cumhuriyet kurulunca 100.000 kadına okuma yazma öğretildi.”
Cinsiyet eşitliğinde Türkiye’nin 145 ülke arasında 130. olduğunu hatırlatan Yarayıcı Ortadoğu ve İslam ülkelerindeki kadın haklarının bulunduğu yeri örneklerle açıklayarak AKP’nin Ortadoğu politikalarını eleştirdi. Ekonomik durumu çok iyi olsa da kadının hiç bir hakkı olmadığı İslam ülkelerinin değil, kadına hak ettiği yeri veren İskandinav ülkelerinin örnek alınması gerektiğini anlattı. Yarayıcı referandum hakkında da görüşlerini şöyle dile getirdi:
“Referandumda evet çıkması kadının da yok olması demektir. Yeni anayasa önergesindeki o 18 maddeden en önemlisi partili bir cumhurbaşkanını öngörmesi. Partiden bağımsız olmayan bir cumhurbaşkanı nasıl halka eşit davranabilir? Cumhurbaşkanının kadınlar hakkında şu ana kadar sarfettiği sözlere bakarsak, başkan olduğunda bunları yasalara bağlaması beklenilebilir bir durum. Yani kadının üç çocuk doğurmasını, başını kapamasını zorunlu hale getirebilir. Nereden alacak bu gücü? Kendi atadığı hakim ve yargıçlardan. Bu şekilde kendisi de yargılanamayacak. Milletvekilliği hükümsüz olacak. Yardımcısı olarak akraba ve yakınlarını getirecek. Bu padişahlık gibi birşey. Demokrasi herkes içindir. Cumhuriyetin kazanımlarını korumak için HAYIR demeliyiz.
SPD-CHP benzerliği
Panelde son olarak söz alan SPD Giessen başkanı Özgür Sönmez ise CHP’nin son yıllarda giderek daha çok sosyal demokrat bir partiye dönüştüğünü belirterek, CHP’yi desteklemeye ve beraber çalışmaya devam edeceklerini söyledi.
CHP’yi eleştirenlere cevap
Panelin sonundaki soru cevap bölümünde sorular genelde CHP’ye yönelik eleştirilerdi. İlk soru babası Metin Altıok’u Madımak Katliamı’nda kaybeden Zeynep Altıok’a yönelikti. Altıok’a Kemal Kılıçdaroğlu’nun Necmettin Erbakan’ın 6. ölüm yıldönümü vesilesiyle Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun davetini kabul edip törene katılması ve törende Karamollaoğlu’ndan plaket alması hakkında ne düşündüğü soruldu Altıok bu eleştiriye şöyle karşılık verdi:
“Mevcut 15 yıllık iktidarın herkesi ötekileştirip, nefret söylemiyle hedefe aldığı, muhaliflere karşı sivil silahlanmayı teşvik ettiği şu ortamda Türkiye’nin en çok ihtiyacı olan her görüşten insanı yanyana getirmek olmalı. Ne yazık ki siyaset bir strateji oyunu ve zaman zaman talihsiz buluşmalara sebep olabiliyor. Malesef Karamollaoğlu o yaptıklarından vaktiyle ceza almadı, üstelik milletvekilliğiyle ödüllendirildi. Şu an bir siyasi partinin genel başkanı. O partinin daha önceki genel başkanı, beğenelim beğenmeyelim, Türkiye politikasının simge isimlerinden biri. Gerçi bugünkü koşullarda yaptığı siyaset kıyaslanamaz ama bilmezdik ki onları dahi mumla arayacağımız günler gelecek.
Genel başkanımız böyle bir anma törenine davet edildiğinde, bu uzlaşı ve bütünleştirici tavır adına, belki de o yanyanalığın tezatlığının olumlu bir sonuç doğuracağını düşünerek törene iştirak etti. Ben de Alevi dernekleri de bu olay hakkındaki kaygılarımızı o an dile getirdik zaten. Ama Alevi dernekleri bunu tam da Türkiye’nin ihtiyacı olan dilde ve üslupta serzenişte bulunarak, kendilerine yakışan bir sağduyu ve hoşgörüyle, ne kadar incindiklerini samimiyetle paylaştılar. Ama bu gibi bir buluşma, o kişinin katliamdaki rolünü benimsediğimiz, O’nun o katliamdaki payının ortaya çıkartma mücadelesinden vazgeçtiğimiz ya da zaman aşımına uğrayan Sivas Katliamı ya da Hasan Ocak davasını, Güneydoğu’da yaşanan acıların tamamının takipçisi olacağımız gerçeğini değiştirmez. Bunların peşinde olacağız ve hesabını hukuk yoluyla soracağız.”
CHP’nin teklifleri
“Güneydoğu’da olanlar hakkında CHP’nin verdiği sayısız önergeler ve çözüm sonuçları, neler yaptı, nasıl engellendi ve bu konuda somut eylem planına sahip tek parti olduğumuzla ilgili bir raporumuz var, okumanızı tavsiye ederim. Tüm bu teklifler salt AKP çoğunluğuyla reddedildi.
Daha önce de söyledim: Türkiye’nin en önemli sorunu “Kürt Sorunu”. Bu çözülmeden hiç bir sorun tam olarak çözülmeyecek. Ama bunun yanı sıra ekonomi, eğitim, hukuk, çocuk istismarı vs. başka bir çok sorun var. Mecliste hepsiyle ilgili çalışılabilir, hepsinin çözüm önerileri, teklifleri hazır. Ama bunları çözmek yerine, çözümsüzlüğü kalıcı kılmak ve o çözümsüzlükten, kinden, kandan ve nefretten beslenip tek adam olmak isteyen birine karşı savaşıyoruz. Yetmez, daha çoğunu da yapacağız elbette ama şu an öncelik 16 Nisan. Ertesi gün kaldığımız yerden devam edeceğiz.”
Dokunulmazlıkların kaldırılması ve Kürtlerin yaşadığı sorunlarda CHP’nin de payı olduğunu söyleyen bir izleyiciye ise Hilmi Yarayıcı şöyle cevap verdi:
“Eksikliklerimiz olabilir ama bizi kınmayın. Kınamak ağır bir şey. Kürt halkına ilşkin bizim bu güne kadar yaptığımız mücadele ortada değil mi? Mesele CHP ve HDP’yi karşılaştırma meselesi değil. Hayır demekte birleştiğimiz şu noktada siz HDP’li milletvekili arkadaşlarımızın bile yaklaşmadığı bir yerden yaklaşıyorsunuz. Şimdi amacınız CHP’yi yerden yere vurmaksa, burdan birşey çıkmaz size.
Suriye’de savaş başlamasından bir-iki gün sonra Selehattin Demirtaş’ın “Suriye’de sarin gazı kullanıldı” demesi boşuna değildi. Çünkü bir gün önce Amerikan Emperyalizm’i “Benim kırmızı çizgimdir, oraya saldırırım” demişti. Bu neye hizmet etti? Biz 4+4+4 eğitim sistemine karşı mücadele ederken sokaklarda, HDP bir şey yapmadı. Yolsuzluktan dolayı üç bakan yargılanırken HDP’li arkadaşlar komisyondan çekildi. Buna benzer bir sürü örnek sıralayabilirim.
CHP dokunulmazlıkların kaldırılmasına neden evet dedi?
Bizim derdimiz HDP ile kendimizi kıyaslamak, acıları yarıştırmak değil. Bizim derdimiz ortak paydalarımız; eşitlik, özgürlük, adalet, insan hakları, hukuk. Dokunulmazlıklar meselesine gelince: Konuyu yanlış biliyorsunuz. Biz ne şekilde oy verirsek verelim AKP 270 oyla o önergeyi zaten geçiriyordu. O önergeye Hayır diyen bizler eleştirdik o konuyu, parti içinde tartıştık, tartıştırdık. Evet bu konu genel olarak eleştirilebilir. Benim karşı çıktığım; “Sizin yüzünüzden tutuklandılar” denmesi. Sorumluluk bize ait değil.
Ayrıca biz milletvekili olmadan önce ben dahil tüm vekil adayları bir metne imza attık. Parti tüzüğümüzde var bu: “Kürsü dokunulmazlığı hariç, tüm dokunulmazlıklar kaldırılsın” dedik. Burda bizi nasıl suçlayabilirsiniz ki? Şu noktada sizden yana tavır alabilirim. Çünkü bu iktidar samimi değil, toplumsal uzlaşma yerine çatışmayı tercih ettikleri için, hiç sebep göstermeden HDP’nin genel başkanlarını bile tutukladılar. Bir milletvekilinin bagajında silah var dediler ama o vekil bir saat önce bunun aksini tutanakla ispat etmişti.
Sur’a ilk giden kişi biziz. Cizre, Silopi vs. her yere gittik, raporlar hazırladık, toplumsal uyanış sağladık. Bizi bu yaptıklarımızdan dolayı olumlamak yerine neden yeriyorsunuz? Kaldı ki biz Deniz’lerin idam sehpasını tekmelerken söylediği tüm o değerlere sahip çıkıyoruz. “Yaşasın tam bağımsız Türkiye! Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği!”
“Üç CHP’liden biri barajı aşsın diye HDP’ye oy verdi”
Bence bu kısır döngüleri bırakalım. Bundan sonra bir araya geleceğimiz gerekçelere kafa yoralım. Daha yeni HDP’li arkadaşlar bizim toplantımıza geldi. “Siz de bizimkine gelin” dediler. Seçimleri unuttunuz mu? Üç CHP’liden bir tanesi barajı aşsın diye HDP’ye oy verdi. Kötü mü etti? Asla. HDP’nin barajı aşması gerektiğini ve mecliste söz söyleme hakkı olduğunu savunduk biz. Gidin bakın meclisteki konuşmalarıma. Son on konuşmamdan beşi Kürt meselesi hakkındadır.
Bizim partimiz bir kitle partisi, kimse sınıf partisi olduğumuzu söylemez. Hatalar var, evet. Eleştirilere açığız ve eleştirileri doğru yolu bulmak için değerlendiriyoruz. Ama mücadelemizden bir adım geri atmadık, taviz vermedik. Bizi siz ayrıştırmayın bari. HDP ile hareket ettiimiz için bedeller ödeyeceğimizi söylememize gerek yok. Sadece HDP’lileri mi içeri alıyorlar? Yarın öbür gün bizi de alacaklar. Farkındayız bunun. Keşke bu eleştirileri iktidara ve faşizma karşı yapabilsek. Bunun yerine birbirimizi yiyoruz. Ben de eleştirirm sabaha kadar ama hiç bir işe yaramaz.
Not: Zeynep Altıok’un bu panelde yaptığı konuşma ve başka sorulara verdiği yanıtlar önümüzdeki hafta bir röportaj yazısı olarak yayınlanacaktır.