Türkiye’nin Çeşme’si desem; o kadar canlı değil, Kumburgaz’ı – Kumla’sı desem; o kadar sönük değil. Her yaştan insanın keyifleneceği bir tatil kasabası Costa Brava, Katalan sahil şeridi ve Barselona…
Bir haftalık Costa Brava gezisinden aklımda kalanları yazıya dökmeye çalışınca anladım ki gezi yazısı yazmak apayrı birikim ve yetenek gerektiriyor. Yazmasam da hiç olmaz! Ben en iyisi Costa Brava’yı benim günlük notlarımla aktarayım.
İspanya’nın Katalan Bölgesi’nde Fransa sınırına yakın bir sahil şeridinde, beni en çok heyecanlandıran Akdeniz’de kulaç atacak olmamdı.
Lloret de Mar, şeridin en canlı ve civarda gezilecek yerlerin göbeğinde yer alan bir sahil kasabası. Türkiye’nin Çeşme’si desem; o kadar canlı değil, Kumburgaz’ı – Kumla’sı desem; o kadar sönük değil. Her yaştan insanın keyifleneceği bir tatil kasabası diye tanımlayabilirim.
Akşam sahilde yürüyüş yaptıktan sonra kıyıda bulunan ufak baraka kafelerde geceyi beklerken mayışarak içki içmek en huzur verici eylemimdi. Tabii bu yürüyüşte sahilin özel işletmelere ait olmamasının payı büyük. Katalan Bölgesi’nde, plajların tamamı kamuya açık olduğu için kesintisiz yürüyüş yapma lüksüne sahip olunuyor.
Costa Brava’dan ulaşım
Bölgede tren oldukça tercih edilen ulaşım türü dolayısıyla çevrede bulunan turistik yerlere gitmek hiç de zor değil. Hal böyleyken de Barcelona’ya gitmemek olmazdı.
Barcelona’da aklımda kalan öncelikle yol haritasında gördüğüm bu harita oldu.
Sokaklar nasıl da geometrik değil mi?
Bu muazzam düzen günlük yaşayışa pek yansımamış. Kırmızı ışıkta koşturan yayalar, itişen insanlar biraz tedirgin etse de Brüksel’deki sonsuz düzenden sonra çok iyi geldi.
Barselona
Barcelona’da motosiklet kullanımı inanılmaz fazla, nerdeyse Hollanda’nın bisikletleri gibi. Gidecek olursanız dikkat edin, her yerden bir motosiklet fırlayabilir. Ben her zamanki gibi ara sokaklara daldım; yerleşik insanlar nasıl yaşam sürüyorlar merak ederim. Apartmanları ve balkonları bizimkilere çok benziyor.
Özellikle Park Güell’e giderken bu hissim daha da yoğunlaştı. Park Güell, oldukça varlıklı bir ailenin vakti zamanında mülk edindiği geniş bir park.
İçinde inanılmaz güzel dokular mevcut. Meşhur Sagrada Familia Katedrali’nin mimarı Antoni Gaudi’ye ait eserler de görebilirsiniz.
Figueres
Gelelim beni en çok etkileyen başka bir günlük geziye; Figueres gezimiz. Fransızca öğretmenimin mutlaka gitmemi önerdiği bu küçük kasaba Fransa sınırına çok yakın. İnanılmaz şirin sokakları var.
Salvador Dali müzesi (Teatre Museu Dali)
En büyük özelliği ise Salvador Dali müzesinin (Teatre Museu Dali) bulunması.
İtiraf etmeliyim ki resim yorumlamaktan çok anlamadığım gibi zevk de almazdım. Bu müze ile fikrim tamamen değişti. Her eser bir matematik problemi gibi, müzede her objenin bir anlamı var. Bir kısmını anlayamadığım gibi bir kısmını çok sonradan anlayabildim.
Salvador Dali
Bu resmi çekerken amacım bir sergi salonuna girerken tepede yer alan mısır koçanlarını koyan Salvador Dali’nin ne düşünmüş olabileceğiydi. Seyahat dönüşü resimleri incelerken farkettim ki o mısırlar bir suratın saçını oluşturuyor.
Müzeyi kesinlikle bir rehber eşliğinde gezmelisiniz yoksa bedenin gömülü olduğu kapının üstünden geçerken, o kapıya hiçbir anlam veremeyebilirsiniz. Bedeninin bulunduğu yerin, büyük aşk yaşadığı Gala’ya bakıyor olması ne güzeldir, değil mi?
Bir de gökyüzüne bakınca göz şeklinde bir dizaynın ortaya çıkması yine düşünülerek yapılmış bir durum.
Üç boyutlu bakılması gereken iki boyutlu eserler, gözde kor nokta oyunları, tabloların objelerle beraber kompozisyon yaratması, farklı mesafelerde farklı görüşler derken her şeyde o kadar anlam aramaya başladım ki yerdeki çakıl taşına bile saatlerce bakabilirdim. Kaldı ki bu yüzden ziyaretçileri izlemek ayrı bir neşeydi. Herkes saatlerce bir esere bakıyor, kafasını garip şekillere sokuyordu.
Söylemeden geçemeyeceğim, bazı resimlere objektiften bakınca, asıl anlatılmak istenen daha net gözüküyor. Bu tabloya çıplak gözle bakınca eşi Gala’nın pencerden dışarı bakmasını görebiliyorsunuz.
Abraham Lincoln
Abraham Lincoln’u görmek için ya gözünüzü yanlara çekmeniz veya objektiften bakmanız gerek. Peki, niçin Abraham Lincoln, bir fikriniz var mı?
Anlayacağınız, müzeyi daha iyi anlamak için Salvador Dali’nin hayatı ve düşünme şekli hakkında da biraz fikir edinmek gerekiyor.
Lloret de Mar gece eğlenceleri ise apayrı bir dünyaydı. Çılgın eğlence için kulüp ve barlar mevcutken otelde de çeşitli organizasyonlar vardı.
Benim en hoşuma gidense orta yaş ve üstü kişilerin eğlenme şekli oldu.
Bizde artık çok da yaygın olmayan dans alışkanlıklarını hala koruyabilmeleri o kadar şiir gibiydi ki. Basit figürlerle yapılan valslar tangolar ileri yaşa ne kadar da çok yakışıyormuş meğerse. Atatürk’ün bu tür sosyal aktivitelere de önem vermesini çok daha iyi idrak ettim.
İspanya – Katalan turundan kısa notlar:
Fiziksel ve davranışsal olarak ne kadar da bize benziyorlar. Yemek sofralarında atılan büyük kahkahalar, gürültü yapan çocuklar ve sıcak insanlar. Üstüne bir de deniz, kum, güneş. Ohhh beee!
Her öğün ve her yerde kuru fasulye görmeniz mümkün. Meksikalılar gibi tatlandırarak kullandıkları gibi, püresini hatta bizim usül yemeğini görürseniz şaşmayın.
Katalan Bölgesi İspanya’da zaman zaman baş ağrıtan bir bölge. Yollarda ‘Catalan is not Spain’ – ‘Katalan İspanya değildir’ yazılarını sıklıkla görebilirsiniz. Belçika’daki Flaman – Valonlardan sonra İspanya’da da ayrı bir dert!
Barcelona’ya yolunuz düşerse mutlaka birkaç mimari yapıyı görün. Onun dışında gayet basit ve özensiz yapılarla donanmış şehir hatta şehir çevresini görünce hayal kırıklığı yaşayabilirsiniz.
Sagrada Familia – Barselona
Benim hayalimde Sagrada Familia, büyük boş bir alanda sonsuz huzur veren yeşillikte bulunuyordu. Bizim E5 gibi bir yoldan geçip Katedral’a ulaşınca bir an duraksadım.
Bu yazıyı Avrupa’da yaşayan birisi olarak okuyorsanız size Türkiye özlemini bir nebze bastırabilecek Lloret de Mar’ı tavsiye ederim. Tossa de Mar ve Blanes ise her ne kadar ben beceremesem de fotoğraf çekmek için güzel yerler.
İngilizce’den ziyade Fransa’ya yakınlığı sebebiyle Fransızca biliniyor. Ben de bol bol pratik yapmış oldum.