Zeynep Altıok Akatlı: Şiddet rejimi ve faşizm inşa ediliyor

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Zeynep Altıok Akatlı ile kadın olmak, toplumsal şiddet, referandum, güncel Türkiye politikası ve partisine yöneltilen eleştiriler hakkında konuştuk.

Zeynep Altıok Akatlı: Şiddet rejimi ve faşizm inşa ediliyor

2015 yılında yapılan genel seçimle CHP’den İzmir Milletvekili olarak meclise giren Zeynep Altıok Akatlı, aynı zamanda CHP İnsan ve Doğa Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı. Felsefeci Füsun Akatlı ile Şair Metin Altıok’un kızı olan milletvekili, daha önce profesyonel iletişim danışmanı olarak çalışıyordu. Altıok’un iletişim ve hitap yeteneği, hem meclis konuşmalarında hem de halk ile olan buluşmalarında dikkat çeken bir özelliği.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın müfredattan çıkarttığı Fazıl Say, 15 Temmuz’daki darbe girişiminin sosyal bilgiler dersinde felsefe kapsamına alınması, OHAL sonrası çıkartılan KHK’lar ile ihraç edilen akademisyenler, cezaevlerindeki kitap ve mektup yasakları, Hasan Ocak’ın Cumartesi Anneleri buluşmasında gözaltına alınan annesi gibi sorunlarla ilgili birçok çalışma yürüten ve önergeler hazırlayan Zeynep Altıok Akatlı’nın dört kitabı var ve çeşitli gazete ile dergilere yazılar yazıyor.


Röportaj: Zeynep Altıok Akatlı

Almanya’ya hoş geldiniz Zeynep Hanım. Ülkeye girerken bir zorluk yaşadınız mı?

Zeynep Altıok Akatlı: Hayır bir hiçbir sorun yaşamadık. Bugün Hollanda’da yaşanan kriz yüzünden genel başkanımız tüm yurt dışı gezilerini iptal etti. Biz zaten buradaydık ve önceden ayarlanmış, duyurusu yapılmış programımızı sürdürüyoruz.

Peki, AKP’li politikacıların Avrupa ziyaretlerinin iptalleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Zeynep Altıok: AKP’nin kendi imzalamış olduğu Türkiye’nin yurt dışında propaganda yapmasını engelleyen bir yasa var. Fakat bunu unutarak, sanki Türkiye’de AKP iktidarında toplantılar engellenmiyor, özgürlükler kısıtlanmıyor,  hukuk işliyormuş gibi demokrasiden söz edilerek mağdur olunmasını çelişik buluyorum.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Zeynep Altıok Akatlı: Şiddet rejimi ve faşizm inşa ediliyor. Mevcut durum yasalaşırsa yıkım kalıcı olur.
Fotoğraf: Zeki Özkan

“AKP kendi imzalattığı yasaya karşı geliyor”

Zeynep Altıok Akatlı: Türkiye’nin bir bakanının yurt dışında konuşma yapmasının engellenmesi elbette ki antidemokratik, kabul edemeyiz. Ancak burada yaşanan bu değil. Tüm diplomasi ve güvenlik kuralları hiçe sayılarak bir zorlama mevcut. Genel Başkanımızın açıklaması da bu şekilde zaten. Ama öncelikle AKP kendi imzaladığı yasaya karşı geliyor. Ayrıca demokrasi herkes içindir. Kendine demokrasi isteyip rencide olurken demokrasinin engellediği, ket vurulduğu bir düzende yaşıyor olmanın zorluğunu deneyimlemiş oluyorlar mı bilmem.

Mevcut durum hukuksal olarak da meşrulaştırılırsa yıkım kalıcı olur

Türkiye’nin şu anki durumunu nasıl görüyorsunuz?

Zeynep Altıok Akatlı: Şu an bir baskı ve şiddet rejimi yaşamaktayız. Demokrasinin içini boşaltarak, şiddet uygulayarak “dindar ve kindar” bireylerin yetiştiği bir dönemden geçiyoruz. Bu zihniyet, gücünü artırdıkça baskı ve şiddetin dozunu da artıran iktidar partisi gövdesini ve ruhunu yeni rejime feda etmeye hazır yurttaşlar yaratıyor.

Radikal İslam’ın eyleme geçmiş güçleri yanı başımızda kafa kesiyor. Yakın tarihle yüzleşmek şöyle dursun; adaletle mahkeme salonlarında bile buluşamayan kanlı bir bilançoyla dolu ülkemizde, 15 yıllık iktidarın ayrımcı politikalarıyla şiddetten nasibini almamış bir toplum kesimi kalmadı. Kendini hep haklı ve hep mağdur gören, kendi kutsalı için tahrik olmanın dayanılmaz rahatlığında olanlar, eğer hukuk tarafından da meşrulaştırılırsa yıkım kalıcı olacaktır.

Zeynep Altıok Akatlı madımak sivas maraş katliamı

Şiddet ve nefret söylemleri

Nasıl geldik biz bu hale sizce?

Zeynep Altıok Akatlı: Bu tarihsel olarak biçimlenmiş bir haritadır ve eğitim dahil sosyalleşme süreçleri aracılığıyla bir kuşaktan diğerine aktarılır. Sonuç, Ermeni kıyımından Maraş katliamına, Sivas katliamından, Roboski’ye, çeşitli illerdeki Kürt ve Alevi linçlerine uzanan vahşet zinciridir. Hedefte olanlar da ötekilerdir; yani “sünni, eril, sağcı” olarak kurgulanmayan, kısacası “milli-manevi değerlerden” sapanlar: Aleviler, Kürtler, LGBTİ’ler, gayri müslimler, çevreciler, işçiler, solcular vs.

Mustafa Kemal ve arkadaşlarının kurguladığı, her kesimin eşit yurttaşlığını temel alan aydınlanmacı Cumhuriyet fikri yıllar geçtikçe eksikleriyle yüzleşip ileriye evrileceğine, Cumhuriyet’in tüm kazanımlarını kullanarak çıkar ve rant sağlayan fırsatçı, gerici, baskıcı iktidarların elinde geriye doğru gidiyor ülkemiz.

“Herkesin haddini bilmesini sağlayan düzen”

Giderek güçlenen bir şiddet ve nefret ortamı mevcut yani. Biraz daha açar mısınız bu konuyu?

Zeynep Altıok Akatlı: Düzeni yeniden sağlamak, kadını “sırtında sopa, karnında sıpayla” yuvasının dişi kuşu durumuna döndürmek, Kürt’ün eşit yurttaşlığa dair en ufak talebinde bile ona köleliği hatırlatmak, Alevi’yi, kimliğini, ibadetini gizlemeye zorlamak, genci yüreğinde vatan millet sevgisi, göğsünde iman, büyüklerine saygılı, sorgulamayan muhafızlara, işçiyi yediği lokma için patronuna bin bir dua eden, itaatkar ve çalışkan makinelere dönüştürmek… Yani herkesin ama herkesin haddini bilmesini sağlamak, her şeyin yerli yerinde olduğu, hiyerarşik bir düzen içerisinde dizildiği güvenlikli dünyayı yeniden kurmak…

İşe kafa keserek başlayan, insanları diri diri yakan, kızgın kuma gömen IŞİD vahşeti, bu coğrafyada düzenden yana ortalama insanı da sarhoş etti. Dükkanının vitrinine isabet eden kartopunun intikamını şakalaşan gençler üzerine bıçakla saldırarak alan esnaf, kendisini sollayan aracın sürücüsünü levyeyle döve döve öldüren şoför, sevgilisinden kuşkulanınca onu öldürmekle yetinmeyip kafasını gövdesinden ayıran aşık; bu ülke insanlarının, bozulduğuna kanaat getirdikleri dengeleri yakıp yıkarak yeniden tesis etmeye yöneldiğine işaret ediyor.

Röportaj Zeynep Altıok Akatlı
Zeynep Altıok Akatlı

“Şiddet rejimi ve faşizm, aşama aşama inşa ediliyor”

Zeynep Altıok Akatlı: Dinci, milliyetçi, ırkçı, işçi düşmanı, eril ve hükmeden olmak. İşte Türkiye’de kadına yönelik şiddet de esas olarak kaynağını bu ruhtan alıyor. Kadın asla düzenin dışına çıkmamalı. Sokakta devletin, geleneklerin, evde kocasının, babasının, iş yerinde patronunun. Bu yüzden faşizan kitle ruhu ile kadına yönelik şiddet arasında doğrudan bir ilişki var. Bu yüzden Türkiye’de güç kaybetmeyen AKP rejimi ile gerilemeyen şiddet istatistikleri arasında doğrudan ilişki var. Bu yüzden parlamento çatısı altında bile AKP Milletvekili Bülent Arınç tarafından bir kadın milletvekiline “Hanımefendi bir sus, bir kadın olarak sus” denebiliyor. Ve işte bu yüzden AKP bugün bu ruhu ve bu güruhu uyandırıp Silvanlı’ların evlerine, duvarlarına “Biz geldik kızlar yok mu?” yazıyor, yazabiliyor. Şiddet rejimi, faşizm aşama aşama inşa ediliyor. Bu rejimi bedelini de en fazla kadınlar ödüyor.

Bugün gelinen nokta içler acısı. “Yeni” Türkiye’de modernleşme; çağdaşlık ve batı demokrasileri karşıtı geleneksel hatta hızla geriliyor. Bu gerileme iktidarın şiddet rejiminin nefret diliyle pekişerek eşitsizlikten de öte fiziksel şiddete dönüşüyor.

“6 yaşındaki çocuğun saç telinden tahrik olma özgürlüğüne sahip erkekler…”

Neden özellikle kadınlar şiddete maruz kalıyor?

Zeynep Altıok Akatlı: Bu ülkede kadınlar ve çocuklar, hakim unsur karşısında azınlık addedilen ötekilere yönelen şiddet sarmalından, öncelikle anlayış ve dil itibariyle, nasibini alıyor. Sistematik meşrulaştırma hattı ile de fiziksel ve cinsel tacize maruz kalıyorlar. Her bir sahnesi bir öncekinden daha irkiltici, daha tüyler ürpertici bir hal alan bir şiddet pornografisinin hedefi durumundalar.

Ataerkil iktidarın “Radikal İslam” etkisi altında tanımladığı kadın rolü tam anlamıyla metalaştırmadır ve sistematik bir dille bu konumun meşrulaştırılması da eğitim ve hukuk başta olmak üzere her yolla sağlanmakta. 6 yaşındaki çocuğun dahi saç telinden tahrik olma özgürlüğüne sahip erkekler, olur da yargı önüne çıkartılırlarsa bu kez de tecavüz mağdurunun ‘laik giyim tarzı’, kahkaha atması, rahat tavırları gibi gerekçelerle tahrik indiriminden yararlanıp beraat ediyorlar.

Peki kadına şiddetin önüne nasıl geçebiliriz?

Zeynep Altıok Akatlı: Kadının eşit yurttaş olarak haklarının sağlanıp korunacağı yer yasama, yürütme ve yargı alanlarıdır. Cumhurbaşkanı’nın ‘en az 3 çocuk’ siparişiyle bir kuluçka makinesi olarak tanımladığı kadının yaşamın içinde topluma katılımını en iyi irdeleyebileceğimiz yer, değişim ve gelişimi sağlayabileceğimiz temsiliyet noktalarıdır elbet. Bu karamsar tablo içerisinde kalıcı bir barış için içtenlikle ve kararlılıkla çalışacak olanlar da yine kadınlar.

“Bu şiddet sever zihniyet en çok kadınları etkiliyor”

Bu şartlar altında Türkiye’de kadın olmak neler getirir?

Zeynep Altıok Akatlı: Bu şiddet sever zihniyet en çok kadınları etkiliyor. Her üç kadından ikisi şiddete maruz kalıyor. Fiziksel ve cinsel şiddetin bir arada yaşandığı oran ise yüzde 38. Türkiye’de kadınların maruz kaldıkları şiddet yüzdeleri medeni durumlarına, farklı yaş, eğitim ve refah düzeylerine göre değişse de, kadın aslında her durumda ve her zaman bir biçimde şiddet görüyor. Evde, okulda, sokakta, iş yerinde hatta parlamentoda.

Faşizme uzanan toplumsal cinnet halinden maalesef kadınlara çokça pay düşüyor. Kadınlara yönelik şiddetin önemli bir kısmı “namus/onur cinayetleri” ya da “şehvet suçu” olarak kodlanmakta. Yani ailesinin/kocanın onurunu kıracak bir davranışta bulunduğu varsayılan kadının, kocası ya da bir aile ferdi tarafından öldürülmesi, bir erkeğin şehvet saikiyle bir kadına tecavüz etmesi, hatta kadını öldürmesi olağan sayılıyor. Bunlardan ilki; modernleşme, eğitim vb. ile zaman içinde giderilebilecek bir kültürel durum olarak nitelenen bir ölüm nedeni sayılıyor… Yani bir bakıma “normal”, bir başka deyişle “kültürel normlarla” uyumlu görülüyor.

Bu şiddet ortamında kadın olmak zor. Bir de Alevi ve kadın, Kürt ve kadın, bekar ve kadın, işçi ve kadın, boşanmış kadın, laik kadın, yalnız kadın olmayı düşünün.

Cumhuriyet’le kazanımlarından sonra erkek daha çok haklar elde ederken kadın hakları geriye gitti yani.

Zeynep Altıok Akatlı: Cumhuriyetin kurucusu Atatürk 1 Aralık 1923 yılında İzmir’de yaptığı konuşmada şöyle der:

“Bir toplum, cinslerden yalnız birinin yüzyılımızın gerektirdiklerini elde etmesiyle yetinirse, o toplum yarı yarıya zayıflamış olur. Bizim toplumumuzun uğradığı başarısızlıkların sebebi kadınlarımıza karşı ihmal ve kusurdur.”


Kadın için Cumhuriyet, eşit şartlarda eğitim hakkına sahip olmak, çalışma hayatına katılmak ve üretmektir. Cumhuriyetin en önemli kazanımlarından biri kadının dinin sıkıştırdığı yerden koparak kazandığı toplumdaki konumudur. Ortadoğu’nun İslam etkisindeki gerici ve kıyıcı kodlarından kopup, topluma katılma hakkına kavuşan, seçme ve seçilme hakkına Avrupa’nın pek çok ülkesinden yıllar önce kavuşmuş Cumhuriyet kadını. Ama o sözün söylenişinden 92 yıl sonra, Cumhuriyet kadını haklarını birçok ülkeden önce hak etmişken, biz hala kadın erkek cinsiyet eşitliği yerine fıtrat eşitsizliğini konuşuyoruz bugünlerde.

Türkiye’de kadın siyasetçi olmak

Peki TBMM’de kadın olmak nasıl bir şey?

Zeynep Altıok Akatlı: Bir kere meclisten önce siyasette kadın olmak denince; kadın haklarını savunma görevinin kadınlardan bekleniyor olmasından son derece rahatsızım. Milletvekili olduğum ilk gün, tüm basın mensuplarının ilk sorusu “kadınlar için ne yapacaksınız” oldu. Elbette ki ben kadın hakları için mücadele edeceğim ama asıl insan haları ve tüm hak ihlalleri için mücadele edeceğim. “Kadınlar kadınlar için temsiliyet göstermelidir” algısını yıkmamız gerek.

Türkiye’de sadece 3 Büyükşehir Belediye Başkanı, 1 vali, 16 kaymakam ve 13 üniversite rektörü kadın. Kadınların parlamentolardaki temsil oranında Türkiye 182 ülke arasında 162’inci sırada. 1934 yılından günümüze dek 9.134 milletvekili arasından sadece 236’sı kadın. Bugün, TBMM’de kadın milletvekili oranı yüzde 15.

Bu algı içinde hükümette kadına sadece bir bakanlık veriyor, o da Kadın ve Aileden Sorumlu Bakan. Ne demek bu? Kadın sadece aileden sorumludur, sadece çocuk doğursun, bir destek unsuru olsun anlayışının devamıdır. Parlamentodaki kadınların görev alanları da doğal olarak doğrudan kadın ile ilgili alanlara sıkışık. Kadın bakanın “aileyi bir arada tutan iyi yapılmış börektir” yaklaşımını, çocuk istismarı karşısında “bir kereden bir şey olmaz” diyebilen bir teslimiyetle iktidara ve güce teslim olmuş biat ve itaat eden kadınların, siyasette türbanlı oluşlarıyla vitrin olarak kullanıldığını da hatırlatmakta fayda var bu arada.

“AKP’li kadın milletvekilleri adeta kısıtlanma hakkı istiyor”

Bir kadın olarak siz Meclis’te neler yaşıyorsunuz?

Zeynep Altıok Akatlı: TBMM, temsil hakkı elde edebilmiş kadınların başbakan yardımcısının “bir kadın olarak sus” talimatına, kameralar karşısında yer alabilmek isteyen takım elbiselilerin dirsek darbelerine ve tartışma anında yumruklara maruz kaldıkları bir yer. Ek olarak tam da az önce bahsettiğim teslim olmuş kadın neferler, iktidarı memnun edebilmek için meclis çatısı altında hemcinslerine şiddet uyguluyorlar.

Biliyorsunuz Anayasa ile ilgili süreçte bir kadın şiddetine de maruz kaldık Meclis’te. Kadının siyasette şiddeti önleyici bir unsur olması gerekirken, kadının kadına saldırdığı hatta şiddet ürettiği bir role büründüğü anlayışı gördük AKP’de. AKP’li kadınlar adeta kısıtlanma hakkı istiyor gibiler. Yeni sistem dedikleri rejim değişikliği, kadının soluk almasını engelleyecek bir sistem. Ama bu sitemi canla başla savunan AKP’li kadın milletvekilleri var. Anlamak mümkün değil.

“AKP’li kadın milletvekilleri çocuk istismarı yasasının geçmesi için çabaladı”

Zeynep Altıok Akatlı: Ayrıca geçmişten günümüze daha iyiye gideceğine, daha zorlu bir varolma savaşı vermekteyiz. Ama bunun yanında meclisteki AKP’li kadınların da hedefi olmak, kadın hakları ya da çocuk istismarı gibi doğal olarak beraber savaşmamız gereken noktalarda onlardan destek alamamanın zorluğunu unutmamalı.

Bu ataerkil anlayışla savaşırken gönül istiyor ki, partisi ne olursa olsun tüm kadınların ortak bir dayanışma göstermesi mümkün olsun. Ne yazık ki böyle bir dayanışma olmadığı gibi, özellikle şu son çocuk istismarı yasasında açıkça gördük ki AKP’li kadınlar o tür yasaların geçmesi için çabalıyorlar adeta.

CHP neden bu kadar çok eleştiriliyor?

Politikaya gelelim. Partinize yönetilen elştirilere nasıl bakıyorsunuz?

Zeynep Altıok Akatlı: Bu kadar ötekileştirme ve kutuplaştırmanın içinde toplumdan CHP’ye bu kadar çok eleştiri gelmesi şunu işaret ediyor: Bir kere bir kitle partisi olarak bize oy veren ya da vermeyen her kesim çareyi ve umudu Cumhuriyet Halk Partisi’ne döndürmüş durumda. Bu nedenle de birinin beğendiğini öbürü eleştiriyor.

Biri diyor ki: “Kürtler’le neden ilgilenmiyorsun?”, öbürü diyor ki “Kürtler’le neden ilgileniyorsun?” Birisi milli değerleri yeteri kadar kullanmadığımızdan şikayet ediyor, öbürü “bir sol ve sosyal demokrat parti olarak fazla milliyetçi ve ulusalcısın” diyor. Dolayısıyla, özellikle şu 15 yıllık blok AKP yönetiminde, bu kadar ötekileştirme ve kutuplaştırmanın içinde ayrıştırılmış bir toplumun AKP dışında bir çıkış için CHP’ye dönük beklentisinin de çeşitlilik gösterdiği gerçeğinden kaynaklanıyor. Bu noktada eleştiriler de kabul edilebilir.

“Biz, eleştiren ve eleştirilebilen bir Türkiye arzu ediyoruz”

Zeynep Altıok Akatlı: CHP laik ve demokratik Cumhuriyet’i simgeleyen ve bu demokratik anlayışı ülkeye yerleştirmek isteyen bir parti. Eleştiri çözüm içerdiği, verimli ve yapıcı olduğu sürece zaten bizim beslendiğimiz bir şey. Biz eleştiriye zaten kapalı değiliz. Sızlanma, şikayet, hedef alma, ötekileştirme içeren, yok edici bir dille gelmedikçe eleştirinin kıymetli olduğunu düşünüyoruz biz. Parti programımızı da bunlara göre geliştiriyoruz.

Çünkü biz eleştiren ve eleştirilebilen bir Türkiye arzu ediyoruz. Bunun en güzel örneği de; hiç bir eleştiriyi kaldıramayan AKP zihniyetinin kalıcı rejim olarak önümüze getirdiği tek adamlık sisteminin karşısında en fazla eleştiriyi alan, ama buna rağmen eleştiriyi kucaklayan bir lider figürünü koyuyor olmamız.

Biz bir araştırma yaptık ve AKP’nin İnsan Hakları Karnesi isminde bir kitapçık çıkardık. Oraya bakınca listeyi göreceksiniz zaten. Recep Tayyip Erdoğan 1,5 yıllık görev süresi boyunca 1845 kişiye hakaret davası açmış. Bir de kendi açmayıp avukatları ve yandaşları üzerinden suç duyurusunda bulunup topladığı binlerce insan var. Ahmet Necdet Sezer toplamda sadece 26 kişiye, Abdullah Gül 139 kişiye dava açmış.

Bir yanda eleştirilen, eleştiriyi kabul eden ve bundan rencide olmayan bir yapı, öte yanda da tüm eleştirilere savaş açan bir yapı var. Aslında CHP bu anlamda, özellikle genel başkanlık nezdinde bile çekinmeden eleştirilebilmesinin sıcak ve pozitif bir algı yarattığını düşünüyorum.

Yani CHP, ismine uygun olarak, gerçekten bir halk partisidir diyorsunuz.

Zeynep Altıok Akatlı: CHP her koşulda halkın partisi olma yolunda. Bu kadar çok eleştirilir olma hali de toplumdaki her kesime hitap eden bir parti olmasından kaynaklanıyor. Bazılarının beklentilerinin karşılığı olmak, bazılarının olmamak, kiminin beğendiği, kiminin beğenmediği, kutuplaşmalardan kaynaklı serzenişler, bu kadar çok insan tarafından kabul gören, umut olan, talep edilen bir parti CHP.

Fotoğraf: Senay Keskin Tuncer

“Hiçbir partinin seçmenini dışlayan bir anlayışımız yok”

CHP eskiden birçok onuda MHP ile hareket ederken, şimdi tamamen ayrı. Neden?

Zeynep Altıok Akatlı: Dediğim gibi bir kitle partisi olduğumuz için toplumun çok farklı kesimlerini, biri diğerinin hakkını rencide etmeden kucaklamak ve hepsinin hakkını diğerinden ayırmaksızın öncelemek üzerine kurulu bir sitemimiz var. Şu an MHP ile yan yana değiliz gibi görünüyor evet, ama pek doğru değil bu. Biz MHP seçmeniyle şu an yan yanayız. Onların tabanının da büyük bir çoğunluğu “hayır” diyor. Onlar da Devlet Bahçeli’ye ve sınırlı gücü olan bu partiye muhalif durumdalar. Bizim kitlesel olarak MHP, AKP, HDP ve Kürt seçmenini dışlayan bir anlayışımız zaten yok. Biz hep kendi söylediğimiz düzlemde seçmeni ötekileştirecek bir tutumumuz olmadı kesinlikle. Şu anda “hayır” ortaklığımız meclisteki diğer üç parti seçmeniyle de var. Bunca seçmenin “hayır” ortaklığı da CHP’nin sağladığı birlikten kaynaklanıyor ve güvenceyle de çoğalıyor.

Referandum konusu

Referandumdan hakkında ne düşünüyorsunuz?

Zeynep Altıok Akatlı: Hayır cephesi güçleniyor ama OHAL kapsamında her şey bir kişinin iki dudağı arasında. Aynı zamanda da bu durumu kalıcı kılmaya çalışıyor. Akşamdan sabaha herhangi bir değişiklik yapabilir. Aslında konuşulması gereken şu: OHAL olmaksızın, meclisteki matematik çoğunlukla isteyip de getiremeyeceği kanun, üretemeyeceği çözüm ve bunu yürütmeye alamayacağı bir yapı zaten yokken, yani OHAL halinde her an her şeyi yapabilme hakkına sahipken, neyin peşindeyiz Başkanlık derken?

Başkanlık yargılanamaz ve sorgulanamaz olmayı sağlamak için. Matematiksel olarak yargılanabilir olabileceğini iddia ediyor ama oy verecek yargıçları kendi belirleyeceği için, sistem dediği gibi çalışmayacak.

“Sandıklarda engellemeler olabilir”

Referandum sonucunu nasıl görüyorsunuz?

Zeynep Altıok Akatlı: Oy verildikten sonra anında verilen oyları görüp sayabilen elektronik bir kontrol sitemimiz var, orda bir sorun olacağını zannetmiyoruz. Hile olmaz ama sandıklara gitmekle ilgili engellemeler olacaktır, endişemiz bu. Herkesin sandığa gitmesi için gerekli koşulları sağlamaya çalışıyoruz.  Yeter ki OHAL  şu anda “hayır” diyenlere gösterilen şiddeti örgütlediği gibi, sandığa gidişi ya da sandıktaki kontrolü engelleyecek şekilde hükümet tarafından örgütlenmesin.

Sizin de dediğiniz gibi, mecliste olduğu kadar, halk arasında da büyük bir kutuplaşma var. Ne yapmak lazım?

Zeynep Altıok Akatlı: Artık Sol’un ve demokratik güçlerin kendi içinde birbiriyle nüanslar üzerinden ayrışması, itişip kakışmak yerine, demokrasiyi kalıcı kılmak için  birlikte mücadele etmsi gerek. Kutuplaşmaya karşı ciddi bir silahlanma, infaz memurluğu rolü biçme gibi bir tutum söz konusu. Bunun önünde olmak lazım. Aslında en önemlisi, adil ve bağımsız yargının ve hukukun geçerliliğinin korunması gerekir, ki yaralar sarılabilsin. Yaralar sarıldıkça o birbirinden kopmuş, uzaklaşmış, rencide olmuş insanlar tedavi olabilir, birbirlerini yeniden anlayabilir. Senin sorunun, benim sorunum demeden, sorunları çözmek için ortak adımlar atılmasına dönük bir siyaset iklimi yaratmamız gerekli. Bu rol de CHP’ye düşüyor.


Teşekkür ederim Zeynep Hanım. İyi yolculuklar.

CHP ve SPD’den ortak panel: Kadın hakları ve demokrasi


Deniz Alan Held
1974 Ankara doğumlu ama 2 yaşından beri Istanbullu. Çocukluk ve gençliği cimnastik ve dans çalışmalarıyla geçti. 2000 yılından beri yoga yapıyor. 2002 yılında evlenip yurtdışına yerleşti ama bir ayağı hep Istanbul'da oldu. Çocuklardan sonra, Norveç'te hayalindeki işin eğitimini alma fırsatı geçti eline. Trondheim Üniversitesi'nde Medya Bilimi ve Görsel Kültür dalında lisans ve yüksek lisans okudu. İki yıl Zürih, 10 yıl Trondheim'da yaşadıktan sonra 2014 yazında eşinin memleketi Almanya'ya yerleşti. Şİmdi iki oğlu ve eşi ile sakin bir hayat sürmekte, ve Türkiye'nin Gezi Gençleri'nce yönetileceği çağdaş bir ülke olduğu hayalini kurmakta. // ENGLISH: Born in Ankara in 1974, moved to Istanbul at age 2. Spent lots of time with gymnastic and contemporary dance at early ages. since 2000 practices rather yoga. Married to a German in 2002 and move to Zurich. Later lived 10 years in Norway/Trondheim and eventually settled down in Germany. Studied Media Science in Trondheim and finished master degree in 2012. Has two sons. Looking forward to the days that Turkey is eventually led democratically by the Gezi youth.