Kaybeden demokrasi oldu, kaybeden hukuk oldu, kaybeden yargı oldu, kaybeden toplum oldu. Bunun yanında kaybeden MHP oldu…
Güle güle demokrasi!
Her daim savunduğum, savunmanın ötesinde gerekliliğini vurguladığım, anayasal bir hukuk düzeni içerisinde vazgeçilmez bir temel ögedir. Hele ki, bizim gibi “topal” bir siyasal sistemi olan ülkeler için hızla geliştirilmesi, kişi haklarının savunucusu haline gelmesi gereken vazgeçilmez bir ilkedir demokrasi…
“Yüzde 50’yi zor tutuyoruz” söylemi 16 Nisan akşamı tam olarak gerçekleşmiştir.
16 Nisan referandumu ‘evet’ diyenlerin kazandığı, ‘hayır’ diyenlerin kaybettiği bir referandum oldu. Şimdi şunu söyleyenler olabilir: “İnsanları neden kutuplaştırıyorsun. Neden “sen” ya da “ben” noktasına taşıyorsun?”. Ben siyasetçi değilim. O yüzden de rasyonel düşünüp realitenin görünmesi gerektiğini vurgulamak isterim. Referandumda çıkan sonuç AKP’nin istediği ve bugüne kadar kullandığı ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı dilin getirdiği noktadır. Bu sonuç, artık insanların tam olarak bölündüğünün resmidir. “Yüzde 50’yi zor tutuyoruz” söylemi 16 Nisan akşamı tam olarak gerçekleşmiştir.
Suni kutuplaştırma siyaseti devam eder mi?
Her seçimden sonra televizyon programlarında “balkon konuşmaları”nda AKP tarafından kucaklayıcı, birleştirici bir dil beklenir, açıkçası öyle de olur; ancak, bu konuşma her seçimden sonra teoride kalır; AKP iktidarı tarafından asla gerçekleştirilmemiş, pratiğe dönüştürülememiştir. Görülecektir ki, bu referandumdan sonra da bu, böyle olacaktır. Kimseyi korkuya, paniğe sevk etmek istemeyiz; ancak AKP’nin yürüttüğü politika kapsamında bugüne kadar üretilen “suni kutuplaştırma” siyaseti bundan sonraki günlere de ışık tutmaktadır…
Bunların dışında 16 Nisan referandumu ile “mühürsüz zarf / oy pusulası” kararı, utanç vesilesi olarak Yüksek Seçim Kurulu‘nun (YSK) tarihine ve siciline işleyecektir. Gelecek kuşaklara anlatamayacağımız bir karar olup demokrasinin, hukukun altının oyulduğunun kanıtıdır. Son birkaç yılda askıya alınan anayasal devlet düzeni bu kararla bir kez daha resmileşmiş, demokrasinin temeline tamamen dinamit döşenmiştir. Çünkü YSK’nın almış olduğu bu karar, kesin hükmünde olup Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi dışında Türkiye’de gidebileceğiniz bir yargı organı yoktur.
Peki bu referandum bize ne göstermiştir?
Birincisi, 7 Haziran seçimlerinden sonra Devlet Bahçeli’nin istemediği bir şey bugün görülmüştür. MHP tabanı ile HDP tabanının ortak paydalarda buluşabildiği, aynı düşüncede bir araya geldiği, gelebileceği görülmüştür…
İkincisi, AKP üç metropol ilde de tökezlemiş, kaybetmiştir. Bu durum çanların AKP için çaldığını gösterir.
Üçüncüsü, şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, bu seçimin bir değil birden çok kaybedeni olmuştur. Bundan sonraki süreci beraber izleyip göreceğiz ki, olmayan demokrasinin adı silinecektir. ‘Evet’çi kesim, bunu önümüzdeki süreçte daha rahat görecektir.
Nasıl görecektir?
Bunu daha sonra ayrıntılı bir şekilde yazabiliriz; ancak, şimdilik şunu söyleyebilirim ki, hukukun tecelli etmediği bir devlet hiyerarşisi sonucunda, uluslararası ekonomik yatırımların ülkeye gelmediğini, istihdam sorunun baş gösterdiği, hayat pahalılığının arttığı bir süreç ‘evet’ zihniyetinin zamanla pişmanlığına da sahne olacaktır. Çünkü toplumun bu kesimi, sonuçlarını araştırmadığı bir yapı içerisinde bu referanduma ‘evet’ demiştir.
Burada kaybeden, tabi bahsettiğimiz gibi sadece demokrasi olmayacak; aynı zamanda kişiler de kaybedecektir. Bu kişilerin en başında da MHP ve (belki de kazananı) MHP lideri Devlet Bahçeli olacaktır. Bu referanduma neden ‘evet’ dediğini şu an için bilemesek de yıllar, bu örtüyü zamanla kaldıracaktır…
Erken seçim gündeme gelir mi?
AKP tarafından yakın zamanda (böyle olacağını düşünmesem de) erken bir seçimin olmadığı dile getirilmektedir. Eğer ki gerçekten bir erken seçim olmaz ise Devlet Bahçeli’nin burada nereye koyulacağı merak konusu! Çünkü 2018 yılına kadar bir erken seçim olmaz ise; ve MHP diye bir parti kalır ise MHP’nin 2018 yılındaki kongresinde Devlet Bahçeli kaybederek bundan sonraki süreçte MHP başında kalamayacaktır; ancak 2018 yılında Bahçeli’nin, MHP liderliği elinden alınsa bile kendisine bir başkan yardımcılığı vaat edilmiş olabilir. Bu da gelecekte Devlet Bahçeli’nin MHP dışında kalmış olsa bile dışarıdan başkan yardımcılığına atanabileceğini bizlere gösterebilir.
Devlet Bahçeli ve Mustafa Destici’ye ne görev verilir?
Devlet Bahçeli’ye vaat edilmiş olan buna benzer bir şey, BBP lideri Mustafa Destici’ye vaat edilmiş olabilir. Hatırlanacağı üzere Destici’den önceki BBP lideri Yaşar Topçu da 2015’teki Haziran seçimlerinden 1 Kasım’a kadar olan süreçte kurulan hükumette Kültür ve Turizm Bakanı oldu ve 1 Kasım seçimlerinden sonra da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın danışmanlığına getirildi. Muhtemeldir ki, daha önce AKP bünyesinde Numan Kurtulmuş, Süleyman Soylu‘ya nasıl ki bir görev verilmiş ise Devlet Bahçeli ve Mustafa Destici‘ye de böyle bir görev biçilmiş olabilir.
Her zaman söylerim ki, siyaset kirli bir pazardır ve bu pazarın her zaman olduğu gibi bizler, yalnızca alıcı ve satıcısını görürüz ancak “aracılar”ı bilemeyiz! Bu kapsamda demokrasiye de güle güle diyebiliriz…