Kutuplaşmada son nokta: Toplum karşılaştığı insanın partisini gözünden tanıyor

“İnsanlar artık birbirlerinin sadece yüzlerine bakarak, siyasi olarak ‘bizden’ veya ‘bizden değil’ diyebiliyor. Ülke ciddi bir travma geçiriyor. Etkilerini ileride göreceğiz.”

Kutuplaşmada son nokta: Toplum karşılaştığı insanın partisini gözünden tanıyor
Kutuplaşmada son nokta: Toplum karşılaştığı insanın partisini gözünden tanıyor

Bu sözler, yaptıkları son araştırmanın sonuçlarını paylaşan Bahçeşehir Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslarası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Yılmaz Esmer’e ait. Esmer, Birgün’de Meltem Yılmaz’ın sorularını cevapladı; başkanlık referandumu ile ülkenin kutuplaşmada geldiği son noktaya dikkat çekti. İşte o röportajdan öne çıkanlar:

“Eşit şartlar olmamasına rağmen ‘Hayır’ cephesi başarılıydı”

Ben her şeye rağmen, yani açıkça hiç eşit olmayan şartlarda geçirilen bir kampanya sürecine rağmen, Hayır cephesinin bir hayli başarılı olduğunu düşünüyorum. Bu başarı zaten rakamlarla ortada ve tersini iddia etmek mümkün değil. CHP’nin kendi oy potansiyelinin hayli üzerine çıktığı da görünüyor. Yüzde 49 küçümsenecek bir oy oranı değil. Keşke bu referandumdan gerekli mesaj alınsa da, “yüzde 51 ile bir ülkenin yönetim sisteminde bu kadar radikal değişiklik yapılmaz” denilse. Ama ben böyle bir mesajın alınmayacağını biliyorum, zaten söylendi de, “Tamamdır, bitmiştir” denildi. İlerde bunun çok büyük problemler yaratacağını göreceğiz.


Seçmen davranışları

Birkaç seçimdir gündeme getirdiğimiz gibi, bu oy verme işi özellik bizimki gibi ülkelerde takım tutmaya çok benziyor. “Bizim parti” aslında “bizim takım”. Arada tabii ki fire de oluyor ama bu firenin miktarı çok küçük oluyor. Son gördüğüm araştırmalara göre AK Parti seçmeninin yüzde 90- 95’inin “evet” oyu verdiği anlaşılıyor. Fakat AK Parti içinden verilen firenin etkisini katlayan bir faktör de var, o da Türkiye’nin her yerine dağılan eşit bir fire oranı olmaması. Yani o fireler belli yerlere konsantre olduğu zaman, oradaki resmi tamamen değiştiriyor.

“Bahçeli’nin çıkışı olmasaydı başkanlık gündemimize gelmeyecekti”

Birincisi toplumda bir sistem değiştirme talebi zaten yoktu. “Parlamenter sistemden mutlu değiliz, bu bizim sorunlarımızı çözmüyor” diye bir düşünce kesinlikle yoktu. Zaten Devlet Bahçeli de, niye olduğunu bir türlü izah edemediğim bir çıkış yapmasaydı bu işler hiçbir zaman gündemimize gelmeyecekti. İkinci olarak da, bu Anayasa’nın içeriği hakkında, bırakın sokaktaki vatandaşı, emin olun üniversitedeki profesörlerin bile önemi bir çoğunluğu içeriği bilmiyor. O nedenle biz neye oy verdik derseniz, takımımıza oy verdik.

“Bir süre sonra ne yaptık biz diye düşüneceğiz”

İlerde aklımız başımıza gelecek ve biz ne yaptık diye düşüneceğiz. Zaten bütün travmalarda, ilk anda ne olup bittiğini fark etmezsiniz, belli bir süre sonra etkilerini görmeye başlarsınız.

“Partinin önemi kalmayacak”

Esas şunu bulamayacağız: 2019 yılında, eğer öne alınmazsa, seçimler yapılacak. O seçimlerde, “bizim parti kazandı” denemeyecek çünkü artık partinin hiçbir önemi kalmayacak. Kazanan parti hükumet mi kuracak? Hayır. Kazanan parti hükumeti mi denetleyecek, bütçeyi mi denetleyecek? Hayır. Oysa biz partilere öyle alışmışız ki, Cumhuriyet döneminden itibaren, hele hele çok partili sisteme geçtikten sonra, kimliğimizin bir parçası olmuş partiler. Ama bundan sonra, bizim parti kazandı mı, kaybetti mi, neredeyiz, ne kadar aldık, ne kadar verdik, bunların hiçbir anlamı kalmayacak. Ve psikolojik olarak boşlukta hissedecek insanlar.

Kutuplaşmada son nokta: “İnsanlar artık birbirlerinin sadece yüzlerine bakarak ‘bizden’ veya ‘bizden değil’ diyebiliyor”

Yeni yaptığımız bir araştırmanın sonuçları çok vahim bir gerçeği ortaya koyuyor. O da, insanlar artık birbirlerinin sadece yüzlerine bakarak, siyasi olarak “bizden” veya “bizden değil” diyebiliyor olmaları.


Türkiye’nin en büyük 20 ilinin AK Parti ve CHP il başkanlarının kendi web sitelerinden fotoğraflarını aldık. Hepsi benzer giyimli, kravatlı adamlar. Deneklere, öncelikle bu kişiler arasından tanıdıkları biri olup olmadığını sorduk, var diyenleri eledik. Geriye, gösterdiğimiz fotoğraflardaki kişilerin kimliğine ilişkin hiçbir bilgisi olmayan denekler kaldı. AK Parti ve CHP İl Başkanlarının fotoğraflarını çift olarak yan yana koyarak deneklere gösterdik ve “söyleyin bakalım” dedik, “bu adamların hangisi AK Parti’li, hangisi CHP’li.” Burada deneklerin yazı tura atar gibi seçeneklerden birini seçmesi beklenir. Ama sonuç ne çıktı biliyor musunuz: Yüzde 75 oranında doğru tahmin!

Birçok soru sorduk. Örneğin Erdem Gül ile Can Dündar’ın Anayasa Mahkemesi tarafından verilen tahliye kararında, tahliye edilsin diyen anayasa mahkemesi üyesi ile diğeri tahliye edilmesin diyen üyenin fotoğrafını yan yana koyduk. Deneklere, “sizce bunlardan hangisi tahliye edilsin, hangisi tutukluluğu devam etsin” demiştir diye sorduk. Ve denekler, yüzde 85 doğru yanıt verdi. Düşünün, sadece resme bakarak… Bir örnek daha vereyim. Yine iki fotoğraf var. Deneklere, “bu iki adamın aynı sokakta kiralık evleri var, evler aynı büklükte, kiraları da aynı, siz bu ikisinden hanisinin ev sahibiniz olmasını isterdiniz?” diye sorduk. AK Parti’li deneklerin yüzde 80’e yakın AK Parti’li ev sahibini seçerken, CHP’liler de aynı oranda kendi partilisini ev sahibi olarak seçti, ve yine hiç tanımadan!

CHP artık neye odaklanmalı?

Bir sihirbaza ihtiyaç var. Kürt oyları ile MHP’yi ve ulusalcıları bir arada tutmak, hepsini bir başkana oy vermeye hazırlamak nasıl mümkün? CHP stratejilerinin artık buna odaklanması lazım. Yani bu cepheyi nasıl minimum kayıpla bir arada tutabiliriz, ne gibi bir slogan, ne gibi bir kampanya, ne gibi politikalar oluşturmalıyız ki bu cephe bir arada, olabildiği kadar, tutulabilir konusuna odaklanması lazım. Ancak maalesef ben CHP’de böyle bir gayret göremiyorum. Diğer yandan kesin olan bir şey var ki, referandum sürecinde kullanılan pozitif dil ve yaklaşım doğru stratejiydi ve bunun devam ettirilmesi gerekiyor.

“CHP enerjisini referandum şaibeleriyle boşa harcıyor”

Evet, enerjiyi boşa harcıyorlar bana kalırsa. İlk defa, Anayasa değişiklik maddeleri mecliste kabule dildikten sonra, Anayasa mahkemesine gitmeme kararıyla o enerjiyi boşa harcama işine bir son vermişlerdi, şimdi bunu sürdürmeleri gerekiyor. Bakın, bu referandum yenilenmez. Türkiye’nin bu tablosundan hiçbir şekilde kabul edilmeyecek bir talebi sürekli dile getirmek boşa çaba, zira sabah akşam bunu herkes bir ağızdan söylese yine de yenilenmeyecek, bu çok açık görünüyor. Anayasa mahkemesinden ne cevap geleceğini bilmiyorlar mı sanki?

“AK Parti çok güçlü hissettiği anda 2019’u beklemeden seçime gidecektir”

AK Parti çok güçlü hissettiği anda, 2019’u beklemeden seçime gidecektir. AK Parti zaten anladığım kadarıyla devamlı kamuoyu araştırması yaptırıyor ve seçmenin nabzını sürekli tutuyor. Dediğim gibi, kendini güçlü hissettiği anda seçime gider.

“Seçimler üniversite mezunları arasında yapılsaydı CHP birinci olurdu”


İnsanların çok çeşitli sosyalizasyon ajanları var. Aileleri, çevreleri, mahalleleri, okulları gibi etkenler söz konusu. Bahsettiğimiz nüfusun yaş itibariyle bir kısmı üniversiteye gidi, bir kısmı bekliyor, bir kısmı da girmedi. Ancak netice itibariye belli bir eğitimden geçmişler. Ve o belli eğitimden geçen kesim zaten “hayır” dedi. Hele ki üniversite mezunları. Geçtiğimiz seçimlere bakın, seçimler eğer üniversite mezunları arasında yapılmış olsaydı, CHP tek başına iktidar olurdu. İlkokul ve altı arasında yapılsaydı da CHP milletvekili çıkaramayabilirdi. (Röportajın tamamını Birgün’den okuyabilirsiniz)

Referandum sonrası IPSOS anketinin şaşırtıcı sonuçları


Editor
İndigo Dergisi Haber Merkezi | İndigo Dergisi, 18 yıldır yayın hayatında olan bağımsız bir medya kuruluşudur. İlkelerinden ödün vermeden tarafsız yayıncılık anlayışı ile çalışmaktadır. 2005 yılında kurulan İndigo Dergisi, indigodergisi.com web sitesi üzerinden tamamen dijital ortamda günlük yayın yapmaktadır. Aynı zamanda Türkiye’nin ilk internet haber dergisi olmakla birlikte, tüm yayın kadrosu ve okurlarıyla birlikte sürekli gelişmektedir. İndigo Dergisi’nin amacı; gidişatı ve tabuları sorgulayarak, kamuoyu oluşturarak farkındalık yaratmaktır. Vizyonu; okuyucularında sosyal sorumluluk bilinci geliştirerek toplumun olumlu yönde değişimine katkıda bulunmaktır. Temel değerleri; dürüst, sağduyulu, barışçıl ve sosyal sorumluluklarının bilincinde olmaktır. İndigo Dergisi, Türkiye’nin saygın İnternet yayınlarından biri olarak; iletişim özgürlüğünü halkın gerçekleri öğrenme hakkı olarak kabul etmekte; Basın Meslek İlkeleri ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne uymayı taahhüt eder. İlaveten İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni benimsemekte ve yayın içeriğinde de bu bildiriyi göz önünde bulundurmaktadır. Buradan hareketle herkesin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin eşitliğine ve özgürlüğüne inanmaktadır. İndigo Dergisi, Türkiye Cumhuriyeti çıkarlarına ters düşen; milli haysiyetimizi ve değerlerimizi karalayan, küçümseyen ya da bunlara zarar verebilecek nitelikte hiçbir yazıya yer vermez. İlkelerinden ödün vermeyen şeffaf yayıncılık anlayışını desteklemektedir. Herhangi bir çıkar grubu, örgüt, ideoloji, politik veya dini; hiçbir oluşumun parçası değildir. Köşe yazarlarımızın yazdıkları fikirler, kendi özgür düşünceleridir; İndigo Dergisi yayın politikası dahilinde değerlendirilir ve yayın ilkeleri ile çelişmediği müddetçe, düşünce ve ifade özgürlüğünü teşvik ederek yayına alınır. İndigo Dergisi, sunduğu tüm bilgilerin doğruluğunu teyit ve kontrol eder; bu bilgilerin geçerliliğine son derece önem verir.