Gizli haset ve sosyal medyada Mahmut Tuncer’e dönüşmek

Mikro düzeyde magazin merakı, genellikle sosyal medyada cereyan eder ve rekabetten, eyyamcılıktan ve röntgencilikten beslenir.

Gizli haset ve sosyal medyada Mahmut Tuncer'e dönüşmek

Çünkü sizin düzenli bir hayatınız, sorumluluklarınız, çoluk çocuğunuz ve mesaili bir işiniz var. Bu rutin döngüye öylesine saplandınız ki alternatif bir kurgu tahayyül edemiyorsunuz bile.

Başkalarının özel hayatı, tarih boyunca ilgimizi çekmiştir. Yüzyıllar önce bile, soylular saray odalarında birbirlerini ayartırken; çiftçiler ve işçiler bu entrikaların kritiğini yapmaktan kendilerini alamamışlardır. Dedikodu kimine göre sigara dumanıdır, hem bağımlılık yapar hem de ruhu çürütür, kimine göreyse sosyal ağlar oluşturmak için elzemdir ve faydalıdır.


Fransızca kökenli bir sözcük olan ‘magazin’, birçok dilde ‘dergi’ anlamına gelmektedir. Ancak malumunuz, Türkçede bu sözcüğün yan anlamı ön plana çıkmış, hatta birincil anlamını ortadan kaldırmıştır. Bize göre magazin, ya gece kulübünden çıkarken kameralara yakalanan sarhoş ünlüdür ya da rakiplerine laf sokarak gündeme gelmeye çalışan bir şarkıcı… Ve biz, en cahilden en okumuşa kadar, magazin vitrinine şöyle bir göz atmadan nadiren durabiliriz.

Bendeniz bir sosyolog değilim ama kanımca magazin merakı, hem makro hem de mikro düzeyde gerçekleşmektedir. Makro düzeyde magazin merakı; özentiden, hayalperestlikten ve rol model arayışlarından beslenir. Söz gelimi Burak Özçivit ve Fahriye Evcen’in ne zaman evleneceklerini amansızca merak etmek, Özçivit gibi bıyık bırakmak, Evcen gibi giyinmeye çalışmak gibi…

Sosyal medyada gelişen magazin merakı

Mikro düzeyde magazin merakı ise, genellikle sosyal medyada cereyan eder ve rekabetten, eyyamcılıktan ve röntgencilikten beslenir. Mesela Instagram’da arkadaşlarımızın özel hayatlarını büyük bir merakla takip ederiz, çoğu zaman ekrana çift tıklamak kaydıyla onları “beğeniriz”, ancak gizliden gizliye bizden daha mutlu olmamalarını, daha özgür hissetmemelerini, sırt çantalarını takarak dünya turuna çıkmamalarını, tam aksine çabucak evlenip geleneklerimize uygun, monoton bir yaşam sürmelerini arzu ederiz. Zira biz bunları yapmaya zorlandık. Zira toplumsal bilincin kaleme aldığı bir senaryonun dilsiz karakterleriyiz sadece.

Ben bir sosyolog değilim ama biliyorum ki en kısa zamanda arkadaşlarınızın mürüvvetini görmek istiyorsunuz. Çünkü sizler ya evlisiniz ya da evlilik yolunda emin adımlarla ilerliyorsunuz. Düzenli bir hayatınız, sorumluluklarınız, çoluk çocuğunuz ve mesaili bir işiniz var. Bu rutin döngüye öylesine saplandınız ki alternatif bir kurgu tahayyül edemiyorsunuz. İşte bu nedenle Facebook’ta, medeni halini “ilişkisi var” yapan veya “evleniyoruz” temalı fotoğraflar paylaşan birini gördüğünüzde, hemen beğeniyorsunuz. “İşte benim gibi birisi!” diyorsunuz, “artık o da benim sorumluluklarıma sahip, yalnız değilim!”


Mübalağa etmek gerekirse atomu parçalasam ya da uluslararası bilimsel dergilerde makalem yayınlansa, umurunuzda olmaz. Ancak bir sevgilim olduğunu ve çok yakında nişanlanacağımı ilan etsem, yüzlerce beğeniyle adeta sanal bir halaya tutuşursunuz. Tebriklerinizi ve abartılı övgülerinizi eksik etmezsiniz. Sevgilim olduğunu söylediğimde, yani doğadaki her canlı gibi bir eş bulduğumu beyan ettiğimde, neden hepiniz Mahmut Tuncer’e dönüşüyorsunuz arkadaşım?

Gizli haset ve sosyal medyada Mahmut Tuncer'e dönüşmekBenim ilişkim var ve mutluyum elbette, peki siz neden bu kadar mutlusunuz?

Yarın sevgilimden hasbelkader ayrılsam veya karımdan boşansam, aynı derecede mutsuz hissedecek misiniz? Düğünümde saatlerce halay çeken ahali, size soruyorum: Allah korusun, boşanma sürecimi atlatana kadar, uykusuz geceler geçirecek misiniz benimle?

Sosyolog değilim ama sizler içten içe başkalarının marjinal hayatlar yaşayabilme ihtimalinden korkuyor olmayasınız! “Ya Zeynep sırt çantasını alıp dünya turuna çıktıysa? Ya Kenan evlilik müessesesini kökten reddediyorsa? Ya Murat doğudaki memuriyetinden istifa etmiş ve deniz kenarında şirin bir kafeterya açmışsa? Ya Mesut’la İpek geleneksel bir düğüne yüz binlerce lira harcamak yerine, Tokyo’ya balayına gittilerse? Ya çocuk sahibi olmadan önce, kendi gençliklerine ve dinçliklerine yatırım yapıyorlarsa?”

Endişelenmeyin, hepimiz Türkiye’de yaşıyoruz ve toplumsal bilincin kaleme aldığı bir senaryonun içindeyiz. Mesut ile İpek’in Ankaralı Namık tadındaki düğün fotoğraflarını gönül rahatlığıyla beğenebilir ve tıpkı bir sevgi pıtırcığı gibi, “Allah mutlu etsin sizi canlarım, çok yakışmışsınız, kalp kalp kalp” yazabilirsiniz.


Saray entrikalarından tiyatro oyunu çıkaran proleteryadan, magazin bağımlısı modern insanlara ve şimdi de sosyal medya takipçilerine dönüştük. Umarım bir gün, mutluluğu özünde arayan, hayatını başkalarıyla kıyaslamayan, toplumsal kalıpların dışında kendi sığınağını yaratabilmiş duru insanlara da dönüşebiliriz.

Sosyal medya sosyalleşmenin en büyük düşmanı


İsmail Pişer
İzmir’de doğdum, Denizli ve Eskişehir’de büyüdüm, Mersin ve Ankara’da okudum, Konya’da ve birçok şehirde yıllarımı geçirdim. Belki biraz göçebe ruhlu olduğumdan, kendimi hiçbir vilayete ait hissetmedim. Hepinizin aşina olduğu o boşluk duygusu, bana yazma tutkusu olarak sirayet etti. Bolca öykü ve deneme yazdım. Yazmak para kazandırmıyor çoğu zaman ama akıl sağlığı için gerçekten hayati olabiliyor.