Nane ile limon olmak (4)

Rose Dewitt bir tahta parçasının üzerindeyken Jack Dawson’ın bedeni neden buz gibi keskin olan o soğuk suyun içindeydi? Çünkü Jack işçi sınıfındandı, Rose ise burjuva…

Rose Dewitt bir tahta parçasının üzerindeyken Jack Dawson'ın bedeni neden buz gibi keskin olan o soğuk suyun içindeydi?

New York şehrine ulaşmak üzere okyanusun o engin sularında yola çıkmıştı Titanik. Ana karakterlerden Jack seyahatine geminin alt katında başlamıştı. Rose ise üst katta. Çünkü Jack işçi sınıfındandı Rose ise burjuva… Kapitalizm adeta o karanlık suyun üzerinde ilerlerken üst katta yaşayan ve psikolojisi alt üst olmuş Rose alt katta yaşayan Jack ile tanışır. Fakat işçi sınıfından olan Jack burjuva hayatına adapte olmakta zorlanır. Aynı masada bulunmaktan aynı partide buluşmaktan doğan gerginlikler ve çatışmalar işte tamda bunun bir sonucu olur… Derken Rose ile Jack sürekli birlikte olmaya çalışırlar, sevişirler, hayaller kurarlar ve sonunda evlenmeye karar verirler.

Burjuva ile işçi sınıfı aynı yastıkta olur mu dersin? titanik rose jack

Burjuva ile işçi sınıfı aynı yastıkta olur mu dersin?

Bu mümkün mü? Ekonomik, sosyal, kültürel çatışmalar içinde mutlu sona erişmek diye bir şeye müsaade var mı? Tabii ki yok… Burjuva sınıfından Rose’un duygusal boşluğa düşmesi ile aşk idealini gerçekleştirmek istemesi üzerine işçi sınıfından Jack ile evlenmesine müsaade edilmedi! Müsaade edilmedi, çünkü tam Rose ile Jack beraber yaşamaya karar verdikleri anda Titanik buzdağına çarptı ve yavaş yavaş batmaya başladı.


titanik nasıl battı

Ve herkes ait olduğu yerde göründü

Anlayacağın burjuva sınıfı ile işçi sınıfı aynı yastığa baş koyamadılar. Rose da Jack de ait oldukları yere geri döndüler. Ve tamda ait oldukları yerde göründüler. Son sahnede Rose bir tahta plağının üzerindeyken Jack’in bedeni buz gibi keskin olan o karanlık suyun içinde ölümle burun buruna kalmıştı. Çünkü Jack’in önceliği, işçi sınıfının üzerine yüklediği sorumlulukla Rose’un; burjuva sınıfının hayatta kalmasını sağlamaktı. Ve alt üst olan psikolojisini onaran Rose’un artık Jack’e ihtiyacı kalmamıştı.

Rose Dewitt bir tahta parçasının üzerindeyken Jack Dawson'ın bedeni neden buz gibi keskin olan o soğuk suyun içindeydi?

Rose, Jack’in fedakârlıklarını unutamayacak olsa da Jack o karanlık sularda boğulup gitmişti. Ve burjuva yine işçi sınıfını sömürmüş adeta ölümünü izlemişti. İşte tıpkı senin gibi limon! Despotizm misali tek bir otoriteye sahip olan o burjuvazi tadınla naneyi sömürerek kapitalizmin ağlarına takılman gibi!

Naneye limon lazım…

İlk mektubumda bahsetmiştim ya hatırlar mısın bilmiyorum ama benim gibi ekşiliğinin keskinliğini alacak müstakbel bir kocan olur mu? demiştim. İşte, senin müstakbel bir kocan oldu mu olmadı mı bilmiyorum fakat benim müstakbel bir karım oldu. Ona dedim ki; benim keskin mentolümü hafife indirgeyebilecek misin? Nasıl indirgeyebilirim ki ben bir zencefilim dedi… Hayır dedim hayır! Ben bir naneyim…  Ve naneye limon lazım dedim… Anlayacağın ilişkimiz başlamadan sona noktalandı, böylece ayrıldık…

Ve sen yoksun ya limon…

Martılar artık attığım simitlere yüz çeviriyorlar… Güneş odamın içine doğmuyor artık… Yağmur damlaları pencerelerime vurmuyor… Kırmızı ışıkta beklerken artık bana gül satmaya çalışan çingeneler görünmüyor… Ulan sen yoksun, her ay apartman aidatı için kapıma dayanan Kemal amca bile zilimi çalmıyor… Sen yoksun kapımın önündeki sokak lambası yanmıyor… Ocağımda su kaynamıyor… Sen yoksun ya limon! Sahilde güneşlenirken ne şemsiye kiralayan küçük çocuk yaklaşıyor yanıma ne de süt mısır satan yaşlı teyze…

Dört bir yandan hatırlatıyorsun kendini bana… Bedenimdeki dirençsizlik… Gözyaşlarımdaki nefret… Ellerimin titrekliği… Hepsi senin eserin…


Bittiğimiz günden beri her geçen gün biraz daha uzaklaşıyorum senden ve daha iyi tanıyorum sensizliği daha iyi algılayabiliyorum daha iyi tanımlayabiliyorum… Ve daha çok savaşıyorum kendimle. Özlememek için, ağlamamak için ve tükenmemek için…

Ve sen limon!

Hani insanın duyguları yoğunlaşır da had safhaya ulaşır ya işte o an gözlerinin o kenarlarındaki gözyaşlarının döküldüğü küçük deliklerden o gözyaşları bir türlü kendini bırakamaz arkasında saklanır, ondan sonra boğazına bir ağrı saplanır ve sonra sabırla o ağrının dinmesini beklersin, gözyaşlarını saklandığı yerden itersin, itersin ki o küçük deliklerden bir an önce boşalsın diye… Ama inatla saklanmaya devam ederler ve o boğazındaki ağrı düğümlendikçe düğümlenir, şiddetlendikçe şiddetlenir… İşte o ağrının verdiği acıdan nefret ettiğim kadar nefret ediyorum senden!

Ve sen! Yine sen limon!

Yüreğimdeki muğlak nefretin varlığı devam edecek ve hiç bir zaman dinmeyecek… Ve ben o kızıl ışığı içerisinde barındıran gecenin yaratıkları arasında yaşamaya devam edeceğim… Ve hep geceleri gündüzlerden daha çok sever olacağım…

Evet, söz verdiğim gibi yine ve yine sabah olmadan mektubumu bitirdim.

Telaşa, aceleye gerek yok, mektuplarımı okuman için epey zamanın olacak demeyi isterdim fakat ayrılma vakti… Bu kadar kısa olacağını ummuyordum. Lakin içinde despotizmi barındırdığın o bencil tada dayanamadım. Üzgünüm. Ve sana ait olan bütün anıları çöpe attım.

Unutmadan! Doğum gününü kutlayan insanları gördükçe sinirlenmiyor değilim. Sanırım, bu gün onları kıskanma günü… Ama ben kutlamayacağım… Bir yaş daha büyüdün ve biraz daha buruştun. Lakin müstakbel kocanın alacağı kremler sonucu o buruşmuş suratına renk gelmesini dilerim.


Hoşça kal demek isterdim lakin demeyeceğim.

Nane ile limon olmak (1. Bölüm)