“Darbeci p.çlerin karıları, artık milletin ganimetidir” nasıl bir ifade sizce ya da “Hayırcıların karıları da kızları da evetçilere helaldir” sözü? Bunlar bir şey değil; siz bir de Osmanlı Şeyhülislamı olan Müftü El Hamza’ya kulak verin!
Ananıza hiç sövdürdünüz mü?
“Bu da nereden çıktı?” demeyin!
Maalesef günümüz toplumunun gelişiminde bunları yaşıyoruz. Gerek sanal alemde gerekse yaşam içerisinde ya yapıyoruz ya da maruz kalıyoruz!
Neyse, konuyu daha derinleştirerek daha can acıtıcı noktalara gelelim…
Şu geçtiğimiz haftalara, aylara gidelim ve Türk toplumunun genlerinde olan “insan sömürüsü”nü masaya yatırmaya çalışalım…
“Ana”, “anne” kavramları asıl itibari Türk toplumunun kemikleşmiş kültürel yapısı içerisinde kutsal kabul edilen ve oldukça önemsenen kavramlardır. Bu kavramların geçtiği yerde bir kez durup düşünülür, ne söylenecekse kefelere konulur, tartılır, ölçülür, biçilir ve ardından sözcükler ağızdan çıkar. Çünkü “ana” toplumda kutsal kabul edilir…
Birinin suçlu olması, o kişinin ebeveynlerine her şeyin söylenebileceği anlamına gelmez veya o suçlu kişinin cezası, herhalde büyüklerine mal edilmemelidir değil mi?
Durumu biraz daha somutlaştırıp öyle ilerleyelim…
Hatırlayın 15 Temmuz darbe girişiminin hemen ardından (basına yansıdığı için isim zikretmemde sorun yok) Trabzonspor yöneticisi Veysel Taşkın bir tweet attı ve paylaşımında şunu söyledi: “Darbeci p.çlerin karıları, artık milletin ganimetidir” dedi.
Darbecilere bu anlayışla ve faşizanca yaklaşan bir toplumun üyesi olamam! Darbecilerin hatası, suçsuz insanlar üzerinden tartışmaya açılmamalıdır! Bu açıklama iç acıtıcı, yürekleri sızlatan bir açıklamadır. Bu durum, Türk toplumunun geldiği noktayı gözler önüne sermektedir. Bu kişi büyük bir kulübün yöneticisi pozisyonunda…
Bir adım daha ileri gidelim…
16 Nisan referandumu oldu ve referandum sonrasında (şaibeli de olsa) “evet” çıktı. Hayırlı olsun tüm vatana millete… Referandum sonrasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Hal Müdürlüğü’nde görevli Ömer Akbayrak “Hayır’cıların karıları da kızları da ‘evet’çilere helaldir” dedi.
Görülüyor değil mi geldiğimiz nokta? Belirli bir güç kazanıldığında zayıfa karşı tutunulan tavır nasıl bir hal alabiliyor?
Siyasi erk olan AKP’nin milletvekili olan Zeyid Aslan da 2013 yılında Kamer Genç‘e “senin ananı s…” demişti. Bizim toplumda güç kazanıldığında, maalesef o gücün esiri olunuyor ve zayıf kim ise onun başı eziliyor! Bu arada Zeyid Aslan hukuk okumuş, bir zaman avukatlık yapmış biri ve varın siz düşünün sokaktaki sıradan insanları…
Yani güç elde edildiğinde ne kutsal kabul edilen “ana” kalıyor ne de “bacı” kalıyor. Tabiri caizse dümdüz gidiyoruz!
AKP iktidarının son yıllarında da bir “Osmanlıcılık” oynanmaya çalışılıyor. Hatta buna bir ara “Yeni Osmanlı” da dendi. Sonra Osmanlı üyeleri ile AKP üyeleri mutluluk pozları verdiler.
Nasıl ki bugünlerde “ana”lara göz dikiliyorsa Osmanlı’da da en üst perdeden “ana”lara göz dikilmiştir! “Hayır”cıların veya “darbeci”lerin anaları, karıları bugün “helal (!)” kabul ediliyorsa Osmanlı’da da bu durum huy edilmişti; hem de öyle yukarıdaki bahsettiğim insanlar gibi sıradan insanlar tarafından değil; Osmanlı’nın din uleması tarafından, yani Şeyhülislamı tarafından!
Yavuz Sultan Selim‘in Şeyhülislamı Müftü El Hamza Çaldıran Seferi’nden hemen önce Kızılbaşlar (Aleviler) için verdiği çok ağır fetvanın bir kısmında “… bunların (Kızılbaşların) ileri gelenlerini öldürüp malları, kadınları ve çocuklarını İslam gazilerine taksim edile ve bunlar ele geçirilip tövbeliklerine ve pişmanlıklarına inanmayıp öldürülmeli…” ifadelerini kullanmıştır.
Yani, anamızı Osmanlı’nın din adamı helal (!) kılmış, bir ‘evet’çi helal (!) kılmış çok mu?!..