Açlık grevi yaparken tutuklanan ve devlet içerisinde hizmet verirken KHK ile görevden atılan iki ismin bugünkü durumu Türk demokrasisi, yargısı tarafından nasıl değerlendirilmelidir, yorumlanmalıdır?
Türkiye korku imparatorluğuna sürükleniyor!
Yarın geç kalmadan konuşmak, söylemek gerekiyor!
Gerçekler; evet, muhakkak bir gün ortaya çıkar; ancak, geçmişten de ders çıkararak, ileride duyulacak pişmanlıklar yerine, bugünden ve süratle bu gerçekler ortaya çıkarılmalıdır.
Neyin gerçeği?
Bugünün gerçeği, gerçekleri…
Bugünkü toplumumuzda yaşanan bazı şeylerin kulak ardı edildiğini, perde arkasına saklandığını görüyoruz. Ses çıkarılmıyor tüm bunlara. Ses çıkarıldığında ise kafanıza ya bir sopa yiyorsunuz ya da kızılcık şerbeti içiyorsunuz…
Muhalif kesimin ülke gündemine yönelik bir eleştirisi olduğunda ya siyasal erk ya da olmayan Türk yargısı muhaliflerin biletini kesip defterini dürebiliyor. Çoğulculuğun olması gereken Türk demokrasisinde farklı seslere tahammüle yer olmadığını görebiliyoruz… Ayrışmaların, kutuplaşmaların sahnelendiği bugünkü siyasal ve sosyal yaşamda toplumun direnci, çeşitli yöntemlerle kırılmaya, aksatılmaya çalışılıyor. Toplum, bu yönden birbirinden uzaklaşıyor, kimlik bunalımı yaşıyor…
Türkiye nereye gidiyor?
Bugün Türkiye’de olduğu gibi, toplumda muhalif kanada kulak tıkayan siyasal iradenin, bir süre sonra “sınıfı olmayan toplumsal bir güç direnişi” ile karşı karşıya kalması kuvvetle muhtemeldir. O gün de, yıllarca verilen mücadelenin elde edilen ülke kazanımları bir çırpıda heba olabilir.
Yargıda, AKP iktidarının yaptığı gibi kendi hakimlerini oluşturması, yargının üst noktalarına taşıması; sonucu telafisi olmayan toplumsal bir zehirlenmeye dönüşme ihtimalini de kuvvetlendirmektedir. AKP içerisinde, teşkilatlarında, yakınında yer almış yüz küsur kişiyi yargının önemli noktalarına getirilmesi hukukun temel dinamiklerini zedeleyecek, çözümü olmayan yargı güvensizliğine neden olacaktır.
KHK ile görevden alınmış iki kişinin açlık grevi yapması ve bu grevin halkın vicdanında yer bulması, AKP iktidarını rahatsız etmiş ve bu kişiler maalesef Türk yargısının hışmına uğramıştır. Bu insanlar, en masum demokratik tepkilerini ortaya koyarken cezaevine atılmış, onlara destek veren kişiler de kolluk kuvveti tarafından yaka paça derdest edilmiştir. Bir annenin, polis tarafından yerde sürüklenmesi dünya kamuoyunda da Türk yargısının niteliğinden yoksun bırakılmasına, demokrasisini de kapı önünde bırakılmasına neden olacaktır…
Geçtiğimiz aylarda üniversite hocaları polis tarafından dövüldü, bugün ise suçsuz insanlar yok yere tutuklanıyor. Türk demokrasisi, bugün ayaklar altına alınırsa, yarın başka toplumsal bir güç, bugün egemen olan kuvvetleri ayaklar altına alabilir, yargının önüne çıkarabilir!
Siyasal evrilme, bölünme bu şekilde gittiği taktirde toplum içinde güçler arasındaki karşılıklı bu hasmane tutum, bir türlü gelişmeyen Türk demokrasisinde ıslah olmayacak kırılmalara doğru yol alacaktır.
Eğer yumuşak demokrasiler, bugün olduğu gibi copla sertleştirilmeye çalışılırsa ve buna devam edilirse gelecek Türkiye korku imparatorluğuna doğru sürüklenecektir! Bunun da bugün, örneklerini sokaklarda kıvılcımlarıyla yaşıyoruz…