Din, yıllarca okulda öğretildiği gibi ‘mutlak’ ise; bu durumda kişisel çıkarlar için kullanılması, eğilip bükülmesi, aşağı yukarı çekiştirilmesi mümkün müdür?
İşime geldiğinde dindarım!
Türk toplumu homojen değil, daha çok heterojen özelliğe sahip yapıdadır. Yani farklı etnik, dini unsurların bir arada yaşadığı bir kültüre sahiptir…
“Çok seslilik” dediğiniz şeyin türlerini bu ülke bulursunuz. Örf – adet, gelenek – görenek çerçevesinde çok farklı tınıların görüldüğü bir coğrafyadır.
Sadece dini, etnik, siyasi anlamda kimliksel bir farklılığın değil, aynı zamanda kişisel farklılıkların da olduğu bir ülkede yaşadığımız görülüyor…
Özünde, sekülerizmi taşıyan bir kesim içerisinde yetişenler olduğu gibi; dini inançların ağırlık kazandığı kesimlerin de olduğu bir ülkedeyiz. Bu ayrım içerisinde, aynı olaya farklı pencerelerden bakılabiliyor. Var olan gerçeğe ya da doğruya farklı ahlaki anlamlar, değerler katılabiliyor, yorumlanabiliyor…
İslami yoruma göre israf haram mıdır?
Evet, haramdır! Hatta kimi kesimlerce sofrada “sünnetlemek” kavramı da bunun bir parçasıdır.
Haramın küçüğü de büyüğü de olmaz! Kimisi bahçeden bir erik aldığında “göz hakkı” diye yorumlarken; bir diğeri de, onu haram olarak görebiliyor…
Peki, eriğin ‘haram’ olduğunu savunan kimse, aynı hassasiyeti acaba daha büyük olaylarda savunabiliyor mu?
Ahlaki, etik, kültürel değerlerini bu noktada da sürdürebiliyor mu?
Küçüklüğünde ailesi tarafından başkasının bahçesinden alınan eriğin haram olduğunu öğrenen biri; büyüyüp yetiştiğinde, devletin kademelerine geldiğinde, devletin kasasının boşaltılmasını veya halkın parasının hiçe sayılarak harcanmasının haram olduğunu bilmemekte midir yahut bilmezden mi gelmektedir; yoksa bildiklerini, bilerek unutmakta mıdır, görmezden mi gelmektedir?
Dini öğretilerle yetişmiş birinin, vakti zamanında yüzüğünü göstererek “Tek varlığım budur” diyerek (miras kalmadıysa ya da şans oyunlarından bir kazanım yoksa) çok kısa bir sürede büyük bir mal varlığına konması nasıl yorumlanabilir?
Acaba bu kişinin manevi değerleri mi değişmiştir?
Yemeği sünnetlememeyi veya başkasının bahçesinden alınan eriği haram olarak gören birinin, devletin kasasını kullanarak özel zevklerinin tatmini için onlarca odalı bir evde (!) kalması nasıl yorumlanmalıdır?
Toplumun içerisinde ayağına ayakkabı alamayıp kışın ortasında okula terlikle giden çocuklar varken son model bir araca sahip olmak hangi ülkenin dini işlerinden sorumlu zatına uygun bir davranıştır?
“Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa koyunu, gelir de adl-i İlahi sorar Ömer’den onu” diyen Hz. Ömer’in cemaatinin çocukları, halkın içerinde aç yatıp uyuyanlar varken, böyle bir yaşamı kendine hak bilmesi doğru mudur, ki Hz. Muhammed’in de “Komşusu açken, tok yatan bizden değildir” sözü varken?..
Ya buna göz yuman yığına ne demeli? Evinde, “sünnetleme”yi israf yapmamanın bir gereği olarak gören toplum, devletin görevlilerine nasıl göz yummaktalardır? Toplum, acaba ‘ben işime geldiğinde dindarım’ mı demek istemektedir ya da amaca giden yolda “Papaz cübbesi giyerim” diyen biri gibi var olan günaha göz mü yummaktadır?
Eğer böyle ise, bu durumda o günaha da ortak olmamakta mıdır?
Din, toplum içerisinde “mutlak” olarak görülüyorsa, bu taktirde kişisel çıkarlar için yorumlanmamalı, eğilip bükülmemeli, aşağı yukarı çekiştirilmemelidir…