Eğitim, bir yaşam tarzıdır ve ömür boyu devam eden bir süreçtir. Hayatımızın her alanında olan bir kavramı, eğitimi, bir yaşam tarzı haline getirebilmek için eğitim aşkı tabirini kullanmak istiyorum.
Eğitimi hayatına özümsemiş çocuk sayısına baktığımız zaman maalesef tablo hiç de iç açıcı değil. Peki bir çocuk daha ilkokul sıralarında bile neden eğitimden soğur? Eğitim aşığı nesiller neden bizim ülkemizde azınlıktadır? Başlıklar altında bir çocuğun eğitimden soğumasının nedenlerine değinelim. Sonra da eğitim aşığı olabilmek için tavsiyeler verelim.
Eğitim merak dürtüsü ile sürdürülebilir
İnsan yaratılışından gelen bir güç sayesinde merak duygusu ile doğar. Bebeklerin her yeri incelemek istemesini gördüğümüzde merakın öğrenmenin temelinde olduğunu anlayabiliriz. Okuldan soğumuş ya da eğitim aşkı ile dolu olmayan çocukların aslında daha bebeklik zamanlarından engeller ile karşılaştığını söyleyebiliriz.
Kısa ve öz bir gerçek vardır: Merakı öldürülen çocuklar eğitim aşığı olamaz ve tabiri caizse eğitimden / okuldan nefret eder.
Daha emekleme zamanlarına geri dönelim. Eşyaları onlardan kaçırmaya, dokundukları objeleri ellerinden almaya, çekmeceleri bile keşfetmesine engel oluruz. Güvenlik açısından bu engellemeleri yapmış olsak bile onlara rehberlik edip keşfetmelerine ve merak dürtülerini daha da canlandırmaya dair bir sorumluluğumuz var.
“Yapma, dokunma, gitme, otur, konuşma, çok soru sordun…” gibi ifadeler ile yavaş yavaş insanın içindeki merak ve ilgi yok olacaktır. Bunun devamında gelen okul alışkanlıkları da üzerine tuz biber olmakta ve eğitimden soğumuş nesiller karşımıza geçmektedir. Okulda başarı istiyorsak daha bebeklik zamanında karşılaştığımız keşif ve merak isteklerinin sınırlarını genişletmek zorundayız.
Ailedeki mükemmelliyetçilik ve baskı
Çocukluk zamanlarını atlattığımız zaman yeni bir ortam ile karşılaşan taze zihinler, daha ilkokul sıralarında bile at yarışı muamelesi görmeye başlar ve her ders ve notta mükemmel olunması istenirse böyle bir çocuk hem okuldan soğur hem de aslında içinde keşfetmek istediği gizli yeteneğini keşfedemez. Eğitim aşığı olunmasına engel oluşturan etkenlerden biri de ebeveynlerin ve öğretmenlerin çocuklardan mükemmelliği beklemesidir. Doğanın ve yaşamın kanunlarına baktığımız zaman mükemmel insan var mıdır?
Cevabımız hayır olduğuna göre eğitim standartlarımızı da düşünürsek çocuklardan mükemmeli istemek ve ağır bir yükü sırtlarına bindirmek haksızlık olacaktır. Her çocuğun içinde farklı bir yetenek olduğu unutulmamalıdır ve en mutlu insanlarımızın toplumdaki doktorlar ve mühendisler olduğu yalanına da kendimizi inandırmamalıdır. Her bölümün ve alanın dahileri vardır aramızda. Bir insan doktor ya da bilim insanı olamadı diye dahi değildir diyemeyiz. Sanat noktasında dahiliği olduğunu keşfedip cevherine yön vermemiz gerekir. Albert Einstein nasıl ki fizik alanındaki bir dahi ise, Vincent van Gogh da resim ve sanat alanındaki dahidir.
Öğretmen ve öğrenci ilişkisinin sağlıklı olması gerekir
Baskıcı ve katı kurallar çerçevesinde eğitim modelini benimsemiş öğretmenlerimizin sayısı maalesef oldukça fazladır. Okula gitmek istemeyen ve nefret boyutunda eğitimden soğuduğunu dile getiren çocuklara baktığımız zaman öğretmen ile aralarında iletişim kopukluğu olduğunu görürüz. Veli profili olarak öğretmen ile aranız çok iyi olabilir. Ancak sınıfa girdiği andan itibaren öğretmen ile öğrenciler arasında yaşananları bilmek mümkün değildir. Dersin işleniş şekli bakımından ilgi çekmesi de önemli bir husustur.
Farklı ders anlatım modelleri kullanılmalı ve her öğrencinin anlayabileceği tarzdan yaklaşımlar öğretmenlerimiz tarafından da denenmelidir. Öğrenciler tarafından aktarılan olumsuz durumlar da veliler tarafından önemsenmeli ve okuldaki iletişim ağlarının geliştirilmesi için çaba sarf edilmelidir. Unutulmamalıdır ki bir insan bir şeyi ne kadar çok severse o kadar merak eder ve o kadar çabuk öğrenir. Öğretmeni seven dersini de sever.
Peki eğitimden soğumuş olan çocukları nasıl eğitim aşığı yapabiliriz?
• Her gün okula giderken öperek ve pozitif bir başlangıç yaparak uğurlayın çocukları. Sarılın yolcu ederken, başarılar dileyin ve mutlaka en önemli şeyin onun mutluluğu olduğunu hatırlatın onlara.
• Mükemmelliyetçilik kılıfından çıkın ve çocuğunuzu olduğu gibi sevin. Geleceğin yöneticisini mühendis yapmaya kalkarsanız hem yöneticiyi hem de mühendisi öldürmüş olursunuz.
• Okuldan geldiği gibi ilk yaptığınız iş “Sınav nasıl geçti, vukuat var mı bugün?” gibi sorular sormak olmasın. “Günün nasıl geçti kıymetlim?” diye sorun mesela.
• Düşük gelen ders notları için yargılayıcı değil çözüm arayıcı olun. Sebepleri bilmeden sonuca odaklanmak çaresizliğe sürüklenmenize sebep olabilir. “Ders çalışmıyor ki!” gibi bir bahaneniz varsa da yine ders çalışmama sebeplerine odaklanın. Temelde bulunan hataları düzeltmedikten sonra ders çalışmama yargılamasının arkasına saklanmamak gerekir.
• Çocuğunuz ile iletişiminizi güçlendirin. Size candan yaklaşmasına izin verecek gibi rehber bir ebeveyn olun. Baskıcı ve güven vermeyen bir ebeveyne sıkıntılarını anlatmak isteyen çocuk tanımıyorum.
• Öğretmeni ile arasındaki bağa odaklanın. Aralarındaki iletişim sıkıntılarını çözmeye çalışın ve olaylara tek taraflı bakmayın. “O, öğretmendir ne yapsa yeridir.” Düşüncesinden sıyrılın. Öğretmenler de insandır ve hataları olacaktır. Hatalı durumlarda çocuklarınıza güven unsuru siz olun.
• Ev ortamını ders çalışma, okula hazırlanma açısından sağlıklı bir şekilde ayarlayın. İçeride kısık sesle bile olsa televizyon seyredilirken, çocuğu odada ders çalışma yükü altında bırakmak adaletsiz bir yaklaşım olacaktır. Ders çalışılması gerekiyorsa teknolojiden siz de uzaklaşın ve onun yanında manevi destekçisi olun. Hatta derslerden anlıyorsanız çalışma esnasında yardım edin. Ertesi gün okula gidileceği için erken yatılması gerekiyorsa evdeki eğlenceli hayata son verin.
• Gelecek hayallerini dinleyin onların ve kıymet verin bunlara. “Ben ileride astronot olacağım.” diyen bir çocuğun gözlerindeki ışıltıdan kıvanç duyun, yargılamayın. Astronotluk diye bir meslek gerçekten var ve imkansız değil.
Zeki ama çalışmıyor klişesi…
Gerçekten sınırları zorlayıp onlara doğru şekilde yaklaşmadıktan ve onları anlamadıktan sonra “Zeki ama çalışmıyor” klişesini dillere dolamayalım. Başarı sahibi ve eğitim aşığı olabilen çocukların tohumunu önce aile sonra da öğretmenler atmaktadır. Ne ekilirse de o biçilecektir.