Kerbela… Hz. Hüseyin’in şehadeti ile İslam coğrafyasında başlayan ayrışma gerek Osmanlı gerekse de genç Cumhuriyet döneminde Anadolu topraklarında çeşitli zamanlarda büyük acılara neden olmuştur. Bunlardan biri de 2 Temmuz 1993 tarihindeki Sivas katliamı…
Tarihsel derinlikte Sivas Katliamı
Bin 400 yıl önce yaşanmış bir olay; Kerbela…
Hz. Hüseyin, kan emici Yezid’in topladığı yüzlerce kişi tarafından katledildi! Hz. Muhammed’in sırtına alıp oyunlar oynadığı, öpüp kokladığı Hüseyin, Kerbela’da feci şekilde can verdi…
Yezid yaşamında Hz. Hüseyin ile uğraşırken; babası Muaviye ise, Hz. Ali ile…
Hakem Olayı, Cemel Vakası ve en son Kerbela, İslam’daki ayrışmaları getirmiştir. Bu olayların ardından Hz. Ali taraftarı olarak Ortadoğu’da Şia, Caferilik ortaya çıkarken, Anadolu’da ise Alevilik güç kazanmıştır. İslam coğrafyasında en derin kutuplaşmalar ortaya çıkmıştır. Bu olaylar silsilesi maalesef bugüne kadar derin acılar yaşanmasına neden olmuştur. Mezhebi / siyasi olaylar, derin acıların tezahür etmesine yol açmıştır…
Geniş perspektiften bakıldığında Müslümanlar arasında yaşanan bu olaylar, bugüne kadar sosyolojik birçok araştırmayı da beraberinde getirmiş, toplumlar arasında karşılaştırmalı bilimsel analizlerin yapılmasına neden olmuştur.
Bu topraklarda gerek Osmanlı döneminde gerekse Türkiye Cumhuriyeti’nde Aleviler nezdinde derin acılar yaşanmıştır. Genç Cumhuriyet döneminde “Dersim”, “isyan” mı yoksa “katliam” mı tartışması yapılırken, bu olaydan on yıllar sonra Aleviler Malatya‘da, Çorum’da, Maraş’ta kızılcık şerbeti içtiler, kan kustular, zehri yudumladılar…
Sustular, yeri geldi susturuldular…
Acı çektiler, acılara maruz bırakıldılar…
Zorbalığa karşı, ellerinde tek silah (!) olan bağlama ile işkencelere ses çıkardılar…
Mazlumu koruyup, türküler söylediler ve cezaevlerine atıldılar (Aşık Mahsuni Şerif gibi)…
Yeri geldi en ağır ithamlarla karşılaştılar. Kimilerince “yaptıkları yenmez” olarak kabul edildi…
Her iktidar döneminde kendilerine söz verildi, sözlerini tutmayan hükümet yetkilileri oldu…
“Devlet baba” tabiri boşa çıktı
Aleviler, vergilerini ödedikleri “Devlet baba”ları tarafından kandırıldı, hiçe sayıldı, ötekileştirildi, talepleri yok sayıldı…
Devlet, Cumhuriyet tarihi döneminin en büyük yalnızlığını yaşattı 2 Temmuz 1993 tarihinde onlara…
33 ozan, şair, aydın kül oldu Sivas’ın Madımak Oteli’nde…
Hababam Sınıfı’nın yaratıcısı Rıfat Ilgaz, oğlu Aydın Ilgaz’a Sivas Katliamı’ndan sonra şunu söyledi: “Bak, Aydın! Hitler’in ordusu Avrupa’da kütüphaneleri yaktı. Türkiye’de ise aydınları bir araya koyup yaktılar!”.
Rıfat Ilgaz, Sivas’ta yakılanlar arasında olan yakın arkadaşı Asım Bezirci‘nin acısına dayanamaz ve bu olaydan 5 gün sonra hayatını kaybeder…
Kerbela, İslam açısından öyle kaotik bir durum ortaya çıkarmıştır ki, toplumsal kümelenmelere neden olmuş, sosyolojik travmaları meydana getirmiş ve Türkiye’de Alevi – Sünni ayrışmasına neden olup toplumda kız alıp vermeden tutun da iş yaşamında “sizden / bizden”ciliğe kadar birçok ayrımcılığa neden olmuştur.
Sivas’taki Madımak Katliamı da bugün Türkiye’nin iç dinamiği içerisinde yeni sosyolojik kavramların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bunun en basit örneği, bugünün toplumunda ne acıdır ki “yakanlardan mı / yakılanlardan mı” kavramsal ayrışmasının perdesini aralamıştır…
100 yıla yakın Türkiye Cumhuriyeti’nde Büyük Önder’in laiklik ilkesiyle barış halinde yaşanılmamasından dolayı Türkiye’de de devlet, Ortadoğu ülkeleri gibi mezhepsel kimliklikle yönetilmiştir. Nasıl ki, İran, Irak’ta mezhebi olarak Şia hüküm sürmektedir; Türkiye’de de Sünni İslam’ın ağırlığı korunmuştur. Laiklik kavramı gündelik yaşama kazandırılamadığı ya da kazandırılmadığı için de Çorum, Maraş, Sivas ve ardından da doksanlı yılların başında İstanbul’da Gazi olayları patlak vermiştir…
İslam coğrafyasında nasıl ki, Kerbela olayı unutulmadıysa Türkiye’de de Sivas’ın acısı Aleviler tarafından tarih boyunca unutulmayacaktır!
“İncinsen de incitme!”
Aleviler, bunca olay yaşamasına rağmen Hacı Bektaş Veli’nin kültürü, öğretileri ile yetiştirildiği için “İncinsen de incitme!” düşüncesiyle hareket edip tarihsel derinlikte acılarını şiirlerle, türkülerle bağlama eşliğinde anlatmaya çalışmışlardır…
Tıpkı, asılan Pir Sultan Abdal gibi…
Tıpkı, derisi yüzülen Nesimi gibi…
Tıpkı, “En-El Hak” dediği için öldürülen Hallac-ı Mansur gibi…