15 Ağustos 2017 tarihinde İstanbul Ticaret Üniversitesi Sütlüce Yerleşkesi’nde gerçekleştirilen “Türkiye’nin En Büyük E-İhracat Buluşması” olan eİhracat’17 etkinliğine izleyici olarak katıldım ve e-ihracat hakkında farkındalık oluşturan bu etkinliğe dair bir takım notlar aldım.
Etkinliğin tanıtım metninde yer alan “Sınır ötesi online ticaret konferansı” mottosu veya manşeti -artık adına ne derseniz deyin- e-ticaret ile uğraşan veya e-ticarete adım atmak isteyenlere işin sadece e-ticaret ile bitmediğini anlatıyor.
Türkiye sınırları içerisindeki e-ticaret aksiyonlarıyla; yani yerelde çakılıp kalarak uzun vadede bir yere varılamayacağını çok büyük sermayelerle kurulmuş e-ticaret markalarının birer birer batışıyla gördük. E-ticarette level atlamanın yollarından biri de e-ihracatı benimsemek ve uygulamaktır.
Sıradan e-ticaretten e-ihracata
Perakende sektörünün önemli oyuncuları e-ticaret konusunda son 2 yılda atak yaptı desek yeridir. Geleneksel mağazacılığın maliyetleri ve alışveriş merkezlerinin eski popülaritesini yitirmiş olmasının yanı sıra yereldeki ve globaldeki siyasi ve sosyal sorunlar perakende sektörünü olumsuz yönde etkiledi. Birçok marka, imaj kaybı yaşamamak adına AVM’deki mağazasını kapatmıyor. Daha doğrusu kapatamıyor.
Ticaret dijitalleşmeye başladı
Şartlar geleneksel perakendecilik için bu denli zorken perakende sektörünün yeni bir aksiyon alması ve dönüşmesi gerekiyordu. Öyle de oldu. Dediğim gibi son 2 yılda bu dönüşüm hız kazandı ve birçok marka e-ticaret operasyonunu devreye soktu. Diğer bir ifadeyle ticaret dijitalleşmeye başladı. Bu durum Türkiye menşeli markalar / işletmeler için bir level olabilir. Fakat globalde e-ticaretin standartları oturmuş durumda.
Şimdilerde Türk markalarının sıradan e-ticaretten, e-ihracata yönelmesi gerektiğini konuşuyoruz. eİhracat’17 etkinliğinde de bu konuya (eihracat) değinildi.
Tsoft CEO’su Ömer Arıkan
Şimdi etkinlikte bazı konuşmacıların e-ihracat hakkındaki görüşlerini aktarmak istiyorum. Tsoft CEO’su Ömer Arıkan’ın konuşmasında e-ihracatın niye önemli olduğuna dair satırbaşları mevcuttu. Bunlardan bazısı; E-ihracatta yatırım maliyetinin küçük olması, küçük işletmeler tarafından da uygulanabilir olması, bankalarla (teminat vs.) uğraşılmaması, riskin minimum oluşu, hedef kitleye ulaşmanın kolaylığı ve hedef ülkede e-ihracat yapmak için herhangi bir sertifikanın gerekli olmaması…
Ömer Arıkan konuşmasını sık sık ihracatın ve e-ihracatın aslında milli bir mesele olduğunu söyleyerek sürdürdü. İhracatın daha da önemlisi e-ihracatın milli bir mesele olduğu görüşüne katılıyorum. Şöyle ki; dünya dijitalleşiyor. Buna ayak diremek tam anlamıyla ülke ekonomisine zarar vermek anlamına gelir. Ayrıca markalaşmayı, kurumsallığı es geçerek ticaret yapmanın zorluğu da ortadadır. Dijital pazarlamaya karşı mesafeli olmak da kabul edilemez.
Kısacası eğer Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılında 500 milyar dolar ihracat hedefi varsa buna 80 milyon olarak katkı sağlamamız gerektiğini düşünüyorum. Her birimiz taşın altına elini sokmak durumundadır. Türk ekonomisi bir anlık hevesle, kurumsallıktan mahrum ve hiçbir stratejiye sahip olmaksızın kurulan ama peşi sıra iflas veren işletmelerle değil dünyayı takip eden, ekonomiye yön veren ve markalaşmış firmalar sayesinde yükselecek.
Artılar eksiler
Tsoft CEO’su Ömer Arıkan’ın konuşmasına dair satır başlarını aktarmaya devam edeyim. Arıkan, e-ihracatın öneminin ardından konuşmasını, e-ihracatın firmalara avantajlarından bahsederek sürdürdü. Örneğin KDV iadesi alabilme, devlet destekleri, bir ürünü yurtdışı piyasasına daha yüksek fiyattan satabilme bu avantajlardan sadece birkaçı. Aynı konuşmanın devamında e-ihracatın bir takım zorluklarına da değinildi. Bunların başında lojistik maliyetleri, teslimat süresinin uzunluğu, tahsilât sorunları, pazarlama maliyetleri ve yabancı dil bilmeme geliyor.
Buradan çıkaracağımız sonuç; her konuda olduğu gibi e-ihracatta da artılar kadar eksiler de var. İşletmelerin markalaşmaya yatırım yaparak ve dijital pazarlamada stratejik aksiyonlar alarak eksileri artıya çevirmesi mümkündür diye düşünüyorum.
Murat Erdör
Etkinliğin bir diğer konuşmacısı Dijital Dönüşüm Danışmanı Murat Erdör’dü. Dijital pazarlamanın önemli bir parametresi olan e-posta pazarlama odağında e-ihracat konusuna değinen Erdör, e-posta pazarlama hakkında güzel bir farkındalık sağladı diyebilirim.
Murat Erdör‘ün konuşmasının önemli noktalarına değinmeden önce tüm konuşmanın e-posta pazarlama ekseninde gerçekleştiğini özellikle belirtmek isterim. Murat Erdör’e göre e-ticarette uygulanması gereken e-posta stratejisi aslında oldukça kolay. Örneğin Welcome maili, kupon (indirim) maili- doğum günü maili, seni özledim maili, hatırlatma maili, sepet terk maili gibi firmaların çoğu tarafından ihmal edilen fakat uygulandığı takdirde satışların artmasını sağlayan adımları gerçekleştirmek e-posta pazarlama için önem arz ediyor.
Murat Erdör, firmaların ellerindeki e-posta datasını etkin ve etkili bir şekilde kullanmadığını diğer bir ifadeyle sahip oldukları datayı iyi yönetemediklerini de belirtti. Konuşmasının devamında ise Murat Erdör, ufak indirimlerle tüketiciyi siteye, markaya, alışverişe ısındırabilmek mümkünken firmaların indirim veya kampanyayı kayıp olarak görmesinin hata olduğunu belirtti.
Markalaşma neden önemli?
Ben e-ticarette başarıya ulaşmak için e-ticareti tam anlamıyla özümseyememiş bir pazarımız olduğunu kabul ederek yani hatalarımızı, eksiklerimizi tek tek not ederek işe başlamamız gerektiğini düşünüyorum. Ancak bu sayede sıradan e-ticaretten e-ihracata ilerleyebiliriz. Ayrıca e-ticaretin; büyük sermayeli çok oyuncusunun olduğu, KOBİ düzeyinde dahi çok rakibin yer aldığı bir pazar olduğunu unutmamak gerekir. Bu pazarda öne geçmenin tek şartı markalaşmaktır.
Bir logoya sahip olmak ve bir e-ticaret sitesi kurmakla iş bitmiyor. Markalaşmak; A’dan Z’ye bir süreçtir. Pazarlama, dijital pazarlama bu sürecin önemli birer öğesidir. Lakin bir işletmenin markalaşma sürecinde dijital pazarlama aşamasına gelinceye kadar aşması gereken çok süreç vardır. İşletmeler bu süreçleri doğru hamlelerle yönetirlerse sıradan e-ticaretten e-ihracata geçiş yapabilirler. Bu da dünyaya açılmak ve Türkiye’nin 2023’te 500 milyar dolar ihracat hedefine katkı sağlamak anlamına geliyor.