Ne yaptığını bilmeyen bir yığın; bu yığına katlanmak zorunda olan bir halk

Kendini bilmez bir dinci Atatürk heykelini yıkmaya çalışıyor; devletin polisi biri de çıkıp sakalı, sarığı ile poliscilik oynuyor! Bir ülkede bunlar oluyorsa böyle ülkeye nedir?

Şeyini şey ettiğimin ülkesi!

Hani derler ya, “El deliye hasret biz akıllıya”… Ülkede durum aynen böyle…

Ne yaptığını bilmeyen bir yığın ve bu yığına katlanmak zorunda olan bir halk…


Zor bir durum, hakikaten çok zor bir durum…

Sakallının biri eline almış orağı, Atatürk’ün heykelini yıkmaya çalışıyor… Ulan andaval, o heykeli yıksan, devirsen ne olacak, eline ne geçecek?! Adamın kafası bu kadar mı basmaz, bu kadar mı çalışmaz?!

Senden okumanı beklemiyorum, kültürlü olmanı ise hiç!..

Sen bir zavallısın, sen bir güruhsun! Çapını bilmeyen, bu ülkede adam yerine konmuş bir hiçsin!

O heykeli yıksan, Atatürk’ün düşüncesini, toplum içinde var olan o Atatürkçülüğü öldürebileceğini mi zannediyorsun?!

Atatürk’ün aziz bedeni bir gün gidecekti ve gitti de; ama onun düşüncelerini öldürebileceğini mi düşündün?!

Bu millet Atatürk’ü ne zaman putlaştırmıştır?!

Kimi tarih yoksunu insan der ki; “Atatürk gerçek Müslümanları istiklal mahkemelerinde astırdı!”. Yok kardeşim, Atatürk Müslümanları astırmadı; o insanlar, dini suistimal eden, devleti yıkmaya çalışan hukuk zemininde idam edilenlerdi!


Aydınlığa karşı savaş açmış, insanlara karşı savaş açmıştı, açmışlardı…

Yobazlara, dincilere, dini kör eden imansızlara karşı açılan bir savaş…

Ülkeyi karanlığa götürmeye çalışan, “6 yaşındaki kızla evlenilebilinir” denen zihniyete karşı mücadele vermiştir.

Bir ülkede ayaklar baş, başlar ayak olursa böyle olur! Devletin makam koltuklarını işgal eden kimileri tarafından, “Atatürk düşüncesi” törpülenmeye çalışılırsa toplum da ne yapmaz, nelere neden olmaz?! İşte bunlara neden olur!

Eğer bir ülkede polisin biri sakal uzatıp, sarık takarsa; yarın başka biri de çıkar cüppe giyip okula öğretmen olmaya çalışır! Eğitim – öğretimin laik kalıplarını kırmaya çalışır. O, Tevhid-i Tedrisat Kanunlarını yok etmenin çabası içerisinde olur…

Bu zihniyetin tohumları maalesef bu sonuçları doğurmaktadır bugün!

Devlet, kurucusu olduğu Atatürk’e; Atatürk’ün ilkelerine, inkılaplarına sahip çıkmıyor; çıkmamakta ısrar ediyor. Sahip çıkmayı bırakın kimi yöneticiler, buna adeta göz yumuyor, görmezden geliyor, kimi zavallıları cesaretlendiriyor!

Bir devlet, eğitimin içine “cihat” anlayışını koyarsa, çocuklarını da bu zihniyetle yetiştirir ve bir milletvekili de “Cihat bilmeyen çocuğa matematiği öğretmek faydasız?” ifadesi ile kitlelere hitap ederse; sonuç, heykel yıkmaya çalışan dinciler gibi olur!

Bir zaman “İmam Hatiplerden terörist çıkmaz. Biz dindar nesil yetiştireceğiz” denmişti. Ben de bir yazımda tam tersini yazmıştım. Bugün bir kez daha görünüyor! Temiz İmam Hatip mezunlarını tenzih ediyorum; bu işin İmam Hatip’i düz lisesi yok! İmam Hatip Mezunlarından da dinci terörist çıkıyor, tecavüzcü de çıkıyor!

Böyle olunca da kimilerince “şeyini şey ettiğimin ülkesi” olup çıkıyoruz!


O yüzden dindar, mindar değil; dürüst insan, ahlaklı insan; erdemli, vicdanı hür insan yetiştirmek gerekir! Yoksa büyük çoğunluğu Ateist olan Japonya’nın herhalde “başına taş yağması(!)” gerekirdi değil mi?..

10 Kasım 2038 tarihinde Anıtkabir’de Amerikalı bir genç


Erdal Kişioğlu
Kişioğlu, zıt düşüncelere sahip kişilerle tartışmayı seven ve her olaya bilimsel olarak yaklaşıp, olaylara septik yaklaşmaktan kaçınmayan biridir. Olayları derinlemesine incelemeyi ve yanlışın ortaya çıkarılıp doğruya nasıl ulaşılacağı konusunda fikir üretilip bunun üzerinden felsefe yapılmasını arzulayan biridir. Etik, ahlaki ve hukuki sınırları aşmadan herkesin, her ortamda eleştirilmesi taraftarıdır. Dogmatik düşüncelerden uzak; sormayı, sorgulamayı kendisine görev edinmiş ve bunun çabası içerisindedir… Her türlü bilgi alışverişine açık; farklı görüşlerin çarpıştıkça büyüyebileceğine ve kolektif düşünsel ürünlerin ikamesinin de olabileceğine inanmakta; halk için, halk yararına olan her şeyin de yanındadır…