Sezgi Kırıt davası: Türkiye’nin adalet gerçeği

Sezgi Kırıt… Sosyal paylaşım sitesinden bir adamla tanışıyor. Adam, Sezgi’yi arkadaşının evine götürüyor. Kıza, bu evde 3 kişi tarafından tecavüz ediliyor, dövülüyor, uyuşturucu veriliyor ve kız hayatını kaybediyor… Sonrası mı?..

Aristo diyor ki, “Adalet, önce devletten gelir”

Kuşkusuz haklı bir söz. Adaleti sağlayacak önce devlettir. Devlet, eğer terazisini doğru kullanmazsa, o zaman toplumun devlete olan güveni zedelenir, bir süre sonra da yok olur. Kısacası balık baştan kokmamalı…

Siz, devlet olarak güveni sağlamak istiyorsanız önce kurumlarınızı, kurumlarınızı yöneten yöneticilerinizi ahlaklı, etik, güvenilir kişilerden seçmelisiniz. Devleti yöneten yöneticiler, bürokratlar veya tabanda halkla iç içe olan bireyler devletin temsilcileridir. Bu kişilerin aldığı kararlar da devletin kararı olur ve uygulamaya geçilir. Bu uygulamalar yerinde olmaz ise o zaman da “devlet baba” toplum nezdinde görevini yerine getirmemiş olur…


Bu ülkede halk, kendi hukukuna, yargısına adaletine güvenmiyor!

Adalete olan güven %30‘lara kadar düşmüştür. Bu durum nereden kaynaklanıyor? Devletin uygulamalarından, devlet adına çalışan kişilerin hukuk dışı uygulamalarından…

Bakın, geçtiğimiz günlerde bir haber ortaya çıktı… Haber kanalları aylardır bu haberi yapıyordu. İstanbul’da hafriyat kamyonları birbirleri ile yarış yapıyor, trafiği tehlikeye atıyordu. Her izlenildiğinde ‘bu ülkenin polisleri ne iş yapıyor’ diye de insan hayıflanıyordu.

En sonunda bunun nedeni ortaya çıktı. Bazı polisler rüşvet alıyordu. Devletin belli görevlerinde olan insanlarının maaşları yüksektir. Kimi güvenliği, zorluğu nedeni ile kimi de rahat koşullarda yaşasınlar ve rüşvet almasınlar diye. Bugün asgari ücretin 1.400 lira olduğu ortamda, bir polis memuru bunun iki buçuk katı para alıp hala rüşvet alıyorsa, rüşvet yiyen veya görevini kötüye kullanan kamu görevlileri de cezaevinin yolunu tutmalıdır!

Ama şöyle de bir şey var: Eğer, sözüm ona gelişmiş bir ülkede bir bakan çıkıp da “Rant olmazsa hayat olmaz!” diyorsa, o ülkenin kamu çalışanları da devleti, babasının çiftliği görür. Yani ‘benim memurum işini bilir’ zihniyeti hüküm sürer. Yani polis memurunun rüşvet yemesi doğal hale gelir!


Sezgi Kırıt davası
Sezgi Kırıt

Sezgi Kırıt davası

Yeni bir haber…

Olay 2009 yılında yaşanıyor. Bugün ise sonuçları tartışılıyor…

Genç bir kız, adı Sezgi Kırıt. Sosyal paylaşım sitesinden bir adamla tanışıyor. Adam, kızı arkadaşının evine götürüyor. Kıza, bu evde 3 kişi tarafından tecavüz ediliyor, dövülüyor, uyuşturucu veriliyor ve kız hayatını kaybediyor…

Daha sonra devletin kriminal bürosu olayda ‘tecavüz var’ diyor. Adamlar ceza alıyor. Davanın savcısı ise mahkemeye dilekçe veriyor ve yeterli delil yok diyor, sanıkların beraatını istiyor…

Kırıt’ın tarafı ise savcının, sanıkların avukatı gibi davrandığını iddia ediyor…


İşte gelişmiş (!) bir ülkede devlet böyle bir şey! Devlet vicdanlı davranmalı, en önemlisi adaletli olmalı. Savcı için siz ne dersiniz bilemem ama ben “Öpüyorum sizi Savcı Bey” diyorum!..

Yeni bir devlet de kurarsınız ağam!


Erdal Kişioğlu
Kişioğlu, zıt düşüncelere sahip kişilerle tartışmayı seven ve her olaya bilimsel olarak yaklaşıp, olaylara septik yaklaşmaktan kaçınmayan biridir. Olayları derinlemesine incelemeyi ve yanlışın ortaya çıkarılıp doğruya nasıl ulaşılacağı konusunda fikir üretilip bunun üzerinden felsefe yapılmasını arzulayan biridir. Etik, ahlaki ve hukuki sınırları aşmadan herkesin, her ortamda eleştirilmesi taraftarıdır. Dogmatik düşüncelerden uzak; sormayı, sorgulamayı kendisine görev edinmiş ve bunun çabası içerisindedir… Her türlü bilgi alışverişine açık; farklı görüşlerin çarpıştıkça büyüyebileceğine ve kolektif düşünsel ürünlerin ikamesinin de olabileceğine inanmakta; halk için, halk yararına olan her şeyin de yanındadır…