Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) 26’ncı dönem 3’üncü yasama yılı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açılış konuşmasıyla başladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Meclis kürsüsünde yaptığı konuşmada, “OHAL’e yönelik bir takım nitelemeler kabul edilebilir değil. Olağanüstü tehditlerde karşı karşıya olduğumuzu kim inkar edebilir” diye sordu. Erdoğan, “AB üyeliğine ihtiyacımız kalmadı” ifadelerini kullandı. Erdoğan, “Kuzey Irak yönetimi yanlıştan döndükten sonra Türkiye yanında olacaktır” sözleriyle Barzani’ye mesaj gönderdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, TBMM’nin 26. Dönem 3. Yasama Yılı açılışında Genel Kurula hitaben yaptığı konuşmasına bugüne kadar TBMM çatısı altında görev yapmış tüm milletvekillerini ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere TBMM üyelerinden ahirete irtihal etmiş bulunanları rahmetle anarak başladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan şöyle konuştu:
Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan Barzani’ye mesaj: Kuzey Irak yönetimi yanlıştan döndükten sonra Türkiye yanında olacaktır
Kuzey Irak yönetiminin yaptığı referandumun herhangi bir karşılığı yoktur. Kuzey Irak’ın adımının hayırlı sonucu olmaz. Fitne kuyusunun kazılmasına biz göz yumamayız. Bizim Türkmen kenti olduğunu bildiğimiz Kerkük üzerinden ülkemizin tehdit edilmesine asla tahammül edemeyiz. Bunun hesabını da sorarız. Kuzey Irak yönetimi eninde sonunda hüsrana uğramaya mahkumdur. Bu yanlıştan bir an önce dönüleceğini umuyoruz. Kuzey Irak yönetimi yanlıştan döndükten sonra Türkiye yanında olacaktır.
AB’den kesin cevap alana kadar devam ettireceğiz
AB sürecinde havlu atan vazgeçen taraf biz olmayacağız. AB bir atılım yapacaksa o da Türkiye’yi üye yaparak gerçek anlamda bir ekonomik kültürel genişleme hamlesini başlatmasıdır. Yapmazsa kendi yolumuzda ilerlemeye devam ederiz. TBMM’deki tüm partilerin iştirak ettiğini düşündüğümüz bu politikayı AB’den kesin cevap alana kadar devam ettireceğiz.
2019 yılından önce tüm bu hazırlıkları bitirmiş olmalıyız
“Önümüzde, hem Meclisimize, hem hükümetimize düşen önemli bir görev daha vardır” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Uyum yasaları başta olmak üzere, yeni sistemin en sağlıklı şekilde hayata geçmesini sağlayacak düzenlemeler üzerinde derhal çalışılmaya başlanması gerekiyor. 2019 yılından önce tüm bu hazırlıkları bitirmiş olmalıyız. Bu çalışmaların sadece anayasa ve yasalardaki ifadelerin ayıklanmasından ibaret kalmamasını ümit ediyorum. Elimizdeki bu imkanı, kapsamlı bir yönetim reformu haline dönüştürme fırsatını çok iyi değerlendirmeliyiz. 26’ncı Dönem Meclisi bugüne kadar çok büyük işler başardı, inşallah yeni yasama yılında çok daha önemli çalışmalara imza atacaktır, buna inanıyorum” şeklinde konuştu.
Her anlamda tarihi bir süreçten geçildiğini ifade eden Erdoğan, “Dünyada ve bölgemizde yaşanan gelişmeler, ister istemez bizi de etkiliyor. Ülkemizin son yıllarda yaşadığı sosyal, siyasi, ekonomik, diplomatik gelişmelerin hiçbiri de, bu genel fotoğraftan bağımsız değildir. Elbette bu karmaşık dönemde herkesin bir hesabı, bir yol haritası, bir hedefi vardır. Bize düşen, bir yandan ülkemizin hedeflerimiz doğrultusunda ilerlemesini temin ederken, diğer taraftan da Türkiye’yi hedef alan saldırıların boşa çıkmasını sağlamaktır. Zor olsa da bu ikisini birlikte başarmak mecburiyetindeyiz. Ülkemizi her alanda dünyanın en büyük 10 devletinden biri haline getirme hedefimizden en küçük bir taviz vermedik, vermeyeceğiz” dedi.
Bu anayasa değişikliğinin, tüm partilerin ortak eseri olmasını gönülden arzu ederdik
15 Temmuz’un artık tıpkı Malazgirt gibi, tıpkı İstanbul’un Fethi gibi, tıpkı Çanakkale gibi, tıpkı Dumlupınar gibi, tıpkı ecdadımızın nice emaneti gibi hepimizin ortak bir değeri olduğuna dikkat çeken Erdoğan, “Bu değere sahip çıkan, saygı duyan herkes milletimizin gönlünde yükselir, yücelir, itibar sahibi olur. Bu değeri örselemeye, önemsizleştirmeye, çarpıtmaya kalkan herkes de milletimizden hak ettiği cevabı alır, hak ettiği muameleye maruz kalır. Darbenin doğrudan hedefi olan TBMM’deki partilerimizden bu konuda çok daha fazla hassasiyet beklediğimi belirtmek istiyorum.
Geçtiğimiz yasama döneminde Meclisimizin gerçekleştirdiği en önemli çalışmalardan biri de, hiç şüphesiz, 16 Nisan’da milletimiz tarafından tasdik edilen anayasa değişikliği sürecini yürütmüş olmasıdır. Ülkemizin yönetim sisteminde köklü bir değişiklik anlamına gelen bu anayasa değişikliğinin, tüm partilerin ortak eseri olmasını gönülden arzu ederdik. Ancak, Meclis’te grubu bulunan partilerimizden bazıları farklı bir politika izledikleri için, anayasa değişikliği süreci, AK Parti ve MHP tarafından yönetilmiştir. Esasen, bu sürecin temelleri 2007 Cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşanan kriz esnasında atılmıştır.
Cumhurbaşkanını doğrudan milletin seçmesine imkan veren değişiklik, daha sonraki gelişmelerin habercisi olmuştur. Doğrudan halkın oylarıyla göreve gelen ilk Cumhurbaşkanı olma şerefine nail olmamızın ardından her fırsatta, her zeminde başlanan işin tamamlanması gerektiğini ifade ettik. Anayasa değişikliği gerektiren bu düzenlemenin gerçekleştirilebilmesi ancak, diğer partilerimizden destek alınabilmesiyle mümkündü. MHP’nin bu yönde gösterdiği irade, 16 Nisan’a giden yolu açmıştır. Meclis’in üzerine düşeni yapmasının ardından, milletimiz de nihai kararını hür iradesiyle sandıkta vermiştir.
Yeni sistemin en önemli özelliklerinden biri yasama, yürütme ve yargı arasındaki ilişkileri netleştirmiş olmasıdır
Kabul edilen anayasa değişikliğine göre, Türkiye’nin, 2019 yılında yapılacak seçimlerin ardından cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçeceğine kaydeden Erdoğan, “Yeni sistemin en önemli özelliklerinden biri yasama, yürütme ve yargı arasındaki ilişkileri netleştirmiş olmasıdır. Ülkemizdeki mevcut sistemin en önemli zaafı, bu ilişkilerin birbirine karışıyor olmasıydı. Yasamanın, yürütme organının, yani Meclis’te çoğunluğu elinde bulunduran iktidar partisinin veya koalisyon partilerinin tahakkümü altında bulunduğu eleştirisi, böylece ortadan kalkmaktadır. Bilindiği gibi yeni sistemde, yürütme erkini temsil eden Cumhurbaşkanının bütçe kanunu dışında Meclis’e kanun teklifi veya tasarısı sunma imkanı bulunmuyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Yasama yetkisi, Cumhurbaşkanı kararnamesinin üzerindedir
Yasama yetkisi, tamamen milletvekillerimizin uhdesine bırakılıyor. Nasıl anayasa yasaların üzerindeyse, yasalar da Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin üzerindedir. Yani, herhangi bir konuda yasa ile kararname çeliştiğinde, geçerli olan yasa olacaktır. Daha da önemlisi, kararnameyle düzenlenen herhangi bir konuda Meclis yasa çıkardığında, yasa esas alınacaktır. Meclis ile Cumhurbaşkanının görev sürelerinin birbirlerine endekslenmiş olması, bu iki organın karşılıklı denge ve anlayış içinde çalışmasını elzem kılmaktadır.
Bu ahengi bozan taraf, seçimde millete hesap vermek zorundadır. Üstelik bunun için illa 5 yıl beklenmesine de gerek yoktur. Yasama veya yürütme organından herhangi biri, kendi çalışmasının karşı tarafça engellendiğini düşünüyorsa, istediği zaman millete müracaat yoluna gidebilir. Milletin vereceği hükme yasama da yürütme de uymak zorundadır. Yasamanın yürütme üzerindeki denetim yolları da açıktır. Yazılı sorudan Yüce Divan’da yargılanma talebine kadar uzanan geniş bir yelpazede sağlanan imkanlarla yasama organı, yürütmeyi denetleme hakkına sahiptir.
Aynı şekilde, kararlarını “Türk milleti” adına veren yargının da gücünü milli iradeden aldığı bir sistem kurulmuştur. Yargının en önemli idare mekanizması olan Hakimler Savcılar Kurulunun 13 üyesinden 7’si Meclis, 4’ü de Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek. Ayrıca Adalet Bakanı ile Müsteşarı da bu kurulda yer alacak. Dikkat ederseniz yeni sistem, güçler arasındaki ayrımı netleştirirken, asıl kararları hep millete bırakıyor. Türkiye, milli iradenin bu derece güçlendirildiği, halkın tercihlerinin bu derece ön plana çıkartıldığı bir sisteme kavuşmuştur. Bu vesileyle ülkemizde ilk defa Meclisimizin eliyle, milletimizin özgür iradesiyle, demokratik usullerle böyle köklü bir yönetim reformunu hayata geçirebilmemize katkı sağlayan herkese bir kez daha teşekkür ediyorum” açıklamasında bulundu.