Cep Herkülü, dünyanın en büyük haltercisi… O, bizim için o kadar özeldi ki bir spor efsanesinden çok daha fazlasını ifade ederdi. Bize hissettirdiklerini sözcükler ile anlatabilmek çok güç…
Podyuma ağır adımlar ile çıkardı, ellerini pudraladıktan sonra halterin başına geçerdi. Kanatlarını açıp avını yakalayan bir şahin gibi kollarını iki yana açar, bütün gücüyle halteri kavrardı; beklerdi, beklerken saçlarına üflerdi. Sonra, aniden kaldırırdı halteri… Kaldırırken gururla kükrerdi, bütün dünyayı kollarının üzerinde tutardı sanki. Halteri bıraktıktan sonra zaferle havaya kaldırırdı yumruğunu…’Türk gibi güçlü’ sözünü dünyaya haykırır gibi gülerdi. Hayali gerçeğe dönüştürürdü. Mucize yaratmak O’nun için sıradan birşeydi.
‘İşte Naim… İşte şampiyon…’
1970’li yıllarda doğanlar için olimpiyat şampiyonlukları büyüklerinin anlattığı hayalle karışık tatlı öykülere benzerdi. Bizim görebilmemiz mümkün değilmiş gibi gelirdi. Bu yüzden benim kuşağım yabancı ülkelerin efsanelerine öykünürdü. Gönüllerin Şampiyonu Brezilya Takımı, Carl Lewis, Martina Navratilova ve diğerleri… Zira, Türkiye son olimpiyat şampiyonluğunu 1968 yılında kazanmıştı. Ulusal Futbol Takımımız haysiyetli yenilgiler serisiyle yerlerde sürünür, olimpiyatlara katılmak bizler için yeterli bir övünç kaynağı kabul edilirdi. Naim, bittiği düşünüldüğü için kenara konmuş bir kitabı kaldığı yerden yazmaya başlayan bir adamdı sanki… 1988 yılında Seul’de inanılmazı gerçekleştirdi. Türk sporunu yüceltti, Türklüğümüz ile övünç duyduk, gururlandık.
1992 Barcelona ve 1996 Atlanta olimpiyat oyunlarındaki şampiyonlukları da damağımızda ayrı bir tat bırakmıştı. Keyifle seyretmiştik tarihi anları; coşkuyla, kıvançla… Naim’i seyretme ayrıcalığına erişen çocukların hissettikleri çok farklıdır. O kaldırdıkça bizler gururlanır, bütün dünyayı yenmiş gibi hissederdik. TRT spikeri ‘İşte Naim… İşte Şampiyon’ diye bağırdıkça gözlerimiz yaşarır, sevinçten coşkuyla zıplardık. Bir Türk’ün olimpiyat şampiyonu olabileceğini gösterdi bizlere, olimpiyat şampiyonluğunun tarihe mal olmuş bir hayal olmadığını kendi gözlerimiz ile gördük. 1970’ler ve 1980’lerde doğan tüm çocukların gönlündeki kahramandı.
Türkiye, halter sporunu Naim Süleymanoğlu’ya borçlu…
Türkiye halter sporunu Naim Süleymanoğlu’yu seyrederek tanıdı. Koparma, silkme, halter kaldırış stilleri, karşılaşma kuralları ve halter ile ilgili daha neler varsa hepsini efsanevi sporcunun Seul’de yarıştığı gün öğrendik. Naim’den sonra Türkiye’nin halterde kazandığı bütün başarılar da Naim’in eseridir aslında… Türk halterinin bünyesinden bu derece büyük bir şampiyonun çıkması halter sporuna duyulan ilgiyi arttırdı; haltere başbakan düzeyinde ilgi gösterilerek madalya ve şampiyonluklar kazanan erkek ve kadın halterciler yetiştirildi. Bugün halter ülkemizde en çok ilgi duyulan sporlardan birisidir.
Dünya sporunda ulaşılamaz bir noktaya çıktı, 46 kere dünya rekoru kırdı.
Naim, ulaşılması mümkün olmayan bir başarı öyküsü yazdı. ‘Naim gibi olmak’ hepimizin zihninde farklı şeyler canlandırır ama O’nun şampiyonluklarına tanık olup sporcu olmayı seçen çocuklar için çok özel bir motivasyon sağladığı inkar edilemez bir gerçektir. Üstün başarılar kazanan sporcularımız arasında Naim’e öykünmeyen tek bir sporcu olmadığına eminim. Spor tarihimize kazandırdığı altın sayfalar ve kalplerimiz O’nun adını sonsuza dek yaşatacak. Teşekkürler Naim Süleymanoğlu, büyük şampiyon…