İlerlemenin ve gelişmenin anahtarı inovasyondur. İnovasyonun temel ihtiyacı ise bilgidir. Eskiden bilgiyi yaymanın yöntemi matbaa idi. Osmanlı’ya gelişi 200 sene gecikti. Bu 200 senenin bugünkü tekabülü 20 senedir. Yani dünyanın son ürettiği teknolojinin 20 sene gerisinde kaldığınızda, sizden sonraki kuşaklara kadar tesir edecek bir gelişim gecikmesini de var etmiş olursunuz.
Üçüncü ve sonrası filmlerin zorlama yapımlar olduğu gerçeğini kabul edersek Amerikan yapımı Terminatör ve Terminatör 2 (Yok edici) filmlerinin özellikle benim neslim açısından ciddi bir yeri ve hatırası olduğunu söylemeye bile gerek yok.
Robotlar, makineler, lazer tabancalar, zamanda yolculuk ve elbette Arnold Schwarzenegger. 10 yaşında bir çocuk daha ne ister ki?
Birkaç ay önce serinin ikinci filmini 3 boyutlu olarak yeniden düzenleyerek sinemalarda gösterdiler. Duyar duymaz aldım biletimi gittim. Üç boyutu bırakın (zaten pek başarılı da değildi) sinemalarda yeniden gösterime girmesi bile benim için yeterli sebepti gitmem için.
Sinemada büyük perdede izlediğimde ise yaşadığım tatlı mazinin yanı sıra bu filmin memleketimin gidişatı açısından da bazı şeyleri su yüzüne çıkarabildiğini gördüm. Ne alaka mı diyorsunuz? Bence şu alaka:
Serinin genel olarak konusu; gelecekten gönderilen ve yapay zekaya sahip bir robotun geçmişe dönerek bu teknolojinin ilk tasarımlarının peşinde koşması üzerine. Gelecekte insanlar yapay zekayı öyle bir geliştirmiştir ki artık bu yapay zeka insana karşı gelerek kendi robotlarını üretmeye ve insanlıkla savaşmaya başlamıştır.
Tanıdık gelen kavram ya da kavramlar oldu mu? Mesela robotlar, yapay zeka ve yapay zekanın insan kontrolü gibi…
Şimdi bu burada dursun. Belki garip gelecek ama Osmanlı Devletinden bahsedeceğim.
Osmanlı Devleti ve Matbaa
Osmanlı’ya matbaanın 500 sene geç geldiği sözünü duymuşuzdur. Aslında kaynaklar bunun 500 değil “sadece” 200 sene olduğunu gösteriyor. Hatta bazı kaynaklara göre bu sürenin 30 sene kadar olduğu fakat gelişine rağmen uzun yıllar boyu basım işlemi yapılmadığı belirtiliyor. İdeolojik tarih zırvalıklarına girmek istemediğimden sadede geleceğim.
Matbaa aslında ilimin-bilginin yayılmasının bir sembolüdür. Matbaa ne zaman gelmiş olursa olsun Osmanlı’nın bu konuda geri kalmış olduğu aşikar. Avrupa’da 30 40 bin çeşit baskı yapıldığı sıralarda Osmanlı’da bu sayı 100’ün bile altındaydı. Dini, ideolojik sebepler, tek kişinin keyfine kalmış yönetim biçimleri, kişisel çıkarlar ya da benzeri… Sebepleri değil sonuçlarına odaklanırsak bu gecikmenin bedellerini toplum olarak hala yaşadığımızı söylemek çok güç değil.
İlerlemenin ve gelişmenin anahtarı inovasyondur!
İnovasyonun temel ihtiyacı ise bilgidir. Eskiden bilgiyi yaymanın yöntemi matbaa idi. Şimdi ise buna internet gibi farklı yollar da eklendi. Eğer bilgiyi yayamazsanız yeni araştırmalara temel oluşturamazsınız. Araştırma yapamazsanız icat ve keşif yapamazsınız. İcat ve keşif yapamazsanız inovasyon yapamaz ve dünyadan geri kalırsınız. Osmalı’nın başına gelenlerin nedenlerinden biri de tam olarak bu idi.
Kısacası matbaa sembolü altında bilginin yayılma teknolojilerinin geç kullanılmasının ağır sonuçları mevcut.
Şimdi Terminator’e geri dönelim:
Terminatör: Senaryo mu gerçek mi?
Filmi bir kere daha izledikten sonra filmin senaryosunun artık bir film senaryosu olmadığını çok net bir şekilde idrak etmiş oldum. Robotlar, yapay zeka, bilgisayarlar, işlemciler, dijital savaş… Bu saydıklarım filmin konusu olduğu kadar günümüzün de en önemli teknoloji başlıkları aynı zamanda.
Hala daha yazıyı okuyorsanız öncelikle sabrınız için teşekkür ediyor, sonra da dikkatinizi şuna çekmek istiyorum:
Bu filmin yapım tarihi 1984.
Yani bu yazının yazıldığı zamanın tam 33 sene öncesi. Evet, yazıyla otuz üç sene!
33 sene önce, 33 sene sonra gündem olacak konulardan bir film yapmışlar. Amerika’nın gücünü oluşturan en önemli faktörlerden biri Hollywood sektörüdür. Boşuna öyle olmadığının da kanıtıdır bu örnek. Elbette bu başka bir yazının konusu…
Osmanlı İmparatorluğu’na matbaa 200 sene sonra geldi. Bugünün teknolojileri düşünüldüğünde bu 200 senenin tekabülü 20 senedir. Yani dünyanın son ürettiği teknolojinin 20 sene gerisinde kaldığınızda, sizden sonraki kuşaklara kadar tesir edecek bir gelişim gecikmesini de var etmiş olursunuz.
O zaman şu soruyu sormama müsaade edin lütfen:
1984 yılında çekilen bir Amerikan bilim-kurgu filmi olan Terminatör’ün aynısını, 33 sene sonra bugün Türkiye çekebilir mi?
Türkiye’nin durumu
Burada bahsettiğim elbette filmin ortaya çıkabilmesini sağlayan akıl, senaryo, efekt uzmanlığı gibi konular değil. Bu konular düşünüldüğünde Türkiye’de bu filmin kralını çekebilecek nice yönetmenler, senaristler, efekt uzmanları ve iş gücü var elbette. Benim bahsettiğim böyle bir filmin yapımı için gereken sanayii, yatırım ve teknik olarak yeterli olabilmek için gerekli eğitim alt yapısı sizce ne kadar vardır?
Film deyip geçmeyin lütfen. Sinema sektörü ülkeniz adına dünyaya mesaj veren en önemli elemanlardan biridir. Bkz: Amerika.
Yani teknolojinin sunum şekillerinin en önemlilerinden olan sinema perspektifinden bakarsak Türkiye, varılmış en son teknolojilere göre nerededir? Ne kadar geridedir?
Ameliyat yapan robot yaptılar.
İnsan DNA’sının içerisine “gif” dosyası yükleyip oturup izlediler.
Sorulan sorulara kendi öğrendikleri ile cevap veren yapay zeka ürettiler.
Drone adı altında uçan robotlar geliştirdiler. Yakında bunlarla kargo hizmetlerine başlayacaklar.
Bir düşünürsek eğer, bunları yapabilmelerinin nedeni, 33 sene önce bunları hayal edebilmeleri olabilir mi?
Film ile ilgili soruya cevabınız “Evet bu filmi biz de bugün çekebiliriz” ise şayet, en iyi ihtimalle 33 sene gerideyiz demektir.
Geçenlerde İstanbul’da düzenlenen Maker Fuarı’na gittim. Ufacık çocukların, ortaokul ve lise öğrencilerinin yaptıkları çalışmalar öyle muhteşem ki. Kafalar zehir gibi çalışıyor, projeler, robotlar, yapay zeka ürünleri… Hepsi harika. Hepsinin de ortak şikayeti bu konudaki eğitime ve projelere yeterli yatırım yapılmaması. Yoksa ne terminatörler, dünyaya ne örnek olacak teknolojiler geliştirecek aklımız da beynimiz de, neslimiz de mevcut fazlasıyla.
Karamsar olmak hiçbir zaman huyum olmadı. 200 sene artık 20 senedir dedim ama teknolojinin hızı aynı zamanda arayı kapatmak için de bize sayısız avantaj sağlıyor. Bunu da unutmamalı.
İlerleyebilmek, dünyada söz sahibi olabilmek, dış mihrakların bizimle uğraşmamasını (?) sağlayabilmek için biz de geleceği hayal edebilmek zorundayız. 33 sene sonrasına yatırım yapmak zorundayız. Bunun için de eğitime çok daha fazla değer vermemiz gerekli. Yoksa el alem filmleri çeker, biz de anca bilet alıp seyrederiz.