ALES, FETÖ soru hırsızlıkları ve akademinin iflasının nedenleri

ALES skandalı ile görüyoruz ki hırsızlık yapılmayan hiçbir alan ve mecra kalmamış. Bundan sonra olmayacağının garantisi var mı? Torpil, adam kayırma, ayrıcalıklı olma, kadrolaşma gibi toplumsal çürümüşlük bitecek mi?

ALES, FETÖ hırsızlıkları ve akademinin iflasının nedenleri

FETÖ’nün soru hırsızlığı soruşturmaları Akademik Personel ve Lisansüstü Eğitimi Giriş Sınavı’na (ALES) uzanmış. 2005-2013 yılları arasında yapılan tüm ALES sorularının çalındığı belirlenmiş. Şaibeli sınavlardan aldıkları puanlarla akademik kadroya yerleşen 20 bin şüpheli için soruşturma başlatılmış. İlgili soruşturma kapsamında ÖSYM, ‘yardımcı doçent’ ve ‘doçent’ unvanlı akademisyenlerin de aralarında bulunduğu şüpheliler yeniden ‘eşdeğer’ sınavlara alınmışlar.

İlgili soruşturma sonucuna göre 2005-2013 yılları arasında yapılan toplam 16 adet sınavı incelemeye alan savcılık; soruşturma kapsamında incelenen 16 sınava ait tüm soruların FETÖ tarafından sınavdan önce ele geçirilerek mensuplarına dağıtıldığını belirlenmiş. Bu süreçte toplam akademik kadrolara 27 bin kişinin yerleştiğini saptayan savcılık, yaklaşık 20 bin kişinin sınavının şüpheli olduğunu belirlemiş.


Bu bağlamda 2004-2014 yılları arasında yapılan sınavlardan yüksek puan alarak devlete kurumlarına yerleşen kişileri incelemeye alan ÖSYM, ALES şüphelilerini ‘eşdeğer’ sınavlar ile araştırmaya başlamış.

Gerçekleştirilen “Üniversitelerarası Kurul Yabancı Dil Sınavı” ve “Kamu Personeli Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavı” İle ilgili olarak eşdeğer sınava alınan şüphelilerin söz konusu sınavlarda başarılı olamadıkları, dahası hiç bilmediği dilden yüksek puan alan akademisyenlerin olduğu ortaya çıkmış.

Soruşturmalar kapsamında ilginç bir bulgu da FETÖ’nün sorularını çaldığı 2008 ve 2009 yıllarında yapılan ALES’de 32 bin 300 kişi birinci olduğu, FETÖ’nün soru hırsızlığının ortaya çıkmasından sonra gerçekleştirilen 2016 yılı ALES’e giren 332 bin kişiden sadece 140 kişinin birinci olabildiğidir.


Özetle bir kez daha tanık oluyoruz ki, hırsızlığın olmadığı ve hırsızlığın yapılmadığı hiç bir alan ve mecra bırakmamış alçaklar.

Ama bundan sonraki asıl mesele bu hesabın nasıl görüldüğü ve görüleceği kadar bundan sonra olmayacağının garantisinin ne olduğu ve nasıl olacağıdır. Yani torpil, adam kayırma, ayrıcalıklı olma, ayrıcalık sağlama, kadrolaşma gibi toplumsal çürümüşlük bitti mi? Bitecek mi?

Örneğin FETÖ alçaklığından sonra, söz konusu alçaklık, kötülük ve suçlar ile mücadele bağlamında sürdürülen akademik yapılanmada, üniversitelerde yeni açılan akademik kadroların neredeyse tamamına yakınının iktidar partisi referansı olan kişiler ile doldurulması meselesini nasıl açıklayabileceğiz?

Çok daha özel ve önemli diğer meseleye gelince:

İşin adli boyutu dışında başka bir açıdan yaşanılanları çözümlediğimizde “bilim insanı” olma isteğinin ve iradesinin hırsızlığı reddetmediği gerçeği ile karşılaşmaktayız. Bu önemlidir. Çünkü akademik etiği, akademik değerleri ifade eden bir sorunsaldır ki; “Akademinin çöküş” nedenlerinin başında bu gelir.

Bu bakış açısıyla devam ederek belirtmek gerekir ki; öte yandan bu alçaklar ile beraber olmamış, bu işbirlikçi çetenin içinde yer almamış ama buna rağmen sözde bilimsel çalışmalarının çoğunda “atıf” yaparak belirtmesi gereken onlarca bilimsel bilgiyi, kendi ürünüymüş gibi sunan ve yazan “akademisyenleri” nereye koyacağız? Keza yine buna ilaveten masa üstü çalışmalar yaparak, alanda yapılmış gibi gösterilen deneyleri, gözlemleri, olay incelemelerini nasıl değerlendireceğiz?


Velhasıl; Akademi ve akademisyenlik meselesini “mecburiyet, ekmek kapısı, hırs, kadrolaşma, sınıfsal konumlanma, ideolojik mücadele alanı ve kariyerizm” gibi hastalıklı unsurlar ile temellendirilen akademik üretim ilişkileri, akademik tüketim ilişkilerini de belirlemektedir. İşte bu nedensellikler “kurumsal akademinin” iflası ya da sonuç olarak “akademinin kurumsallaşamaması” demektir.

Üniversitelerde ALES depremi: Tüm sorular çalınmış!

Üniversitelerde deprem: 8 yıl boyunca tüm sorular çalınmış!