14 Mart Tıp Bayramı: AKP iktidarında doktorluk

CHP İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Tekin Bingöl, 14 Mart Tıp Bayramı dolayısıyla Türkiye’de hekimlerin maruz kaldığı hak ihlallerinin derlendiği bir rapor hazırladı.

14 Mart Tıp Bayramı: AK Parti akp iktidarında doktorluk raporu
14 Mart Tıp Bayramı: CHP’nin hazırladığı AK Parti iktidarında doktorluk raporu

AKP iktidarının 16 yıl boyunca toplumu yurttaşlık temelinden müşteri temeline sürüklediğini ve sağlık gibi temel bir hakkı dahi piyasalaştırmaktan çekinmediğini vurgulayan CHP Genel Başkan Yardımcısı Bingöl, “Sağlıkta reform diye sunulan sistem aslında halk sağlığını hiçe sayarken, doktorların hem yaşam hem çalışma hem de sosyal haklarını ihlal etmektedir. Hastaneleri şirket, hastaları ise müşteri haline getiren yanlış sağlık politikaları ile hekimler de güvencesizlik kıskacına itilmiştir. AKP’nin sağlık politikaları hem halk hem hekim sağlığını hiçe saymaktadır” dedi.

“Türkiye’de 1 doktora 572 hasta düşüyor, performans sistemi hem halk sağlığını hem hekim haklarını hiçe sayıyor”

CHP İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Tekin Bingöl, 14 Mart Tıp Bayramı dolayısıyla Türkiye’de hekimlerin maruz kaldığı hak ihlallerinin derlendiği bir rapor hazırladı. AKP iktidarının 16 yıl boyunca toplumu yurttaşlık temelinden müşteri temeline sürüklediğini ve sağlık gibi temel bir hakkı dahi piyasalaştırmaktan çekinmediğini vurgulayan CHP Genel Başkan Yardımcısı Bingöl, ” ‘Sağlıkta reform’ diye sunulan sistem aslında halk sağlığını hiçe sayarken, doktorların hem yaşam hem çalışma hem de sosyal haklarını ihlal etmektedir. Hastaneleri şirket, hastaları ise müşteri haline getiren yanlış sağlık politikaları ile hekimler de güvencesizlik kıskacına itilmiştir. AKP’nin sağlık politikaları hem halk hem hekim sağlığını hiçe saymaktadır” dedi.


intihar eden doktorlar

Öğrenci Sayısı Artıyor Ama Eğitimin Niteliği Düşüyor

Türkiye’de tıp fakültelerinde okuyan 38.725 bin erkek, 37.231 bini kadın, toplam 75.956 tıp fakültesi öğrencisi var. Mevcut tıp fakültelerinde ise toplam 13 bin öğretim üyesi görev yapıyor. Tıp fakültesi sayısı hızla arttırılırken nitelikli öğretim üyesi sayısı aynı oranda artmıyor, bu durum da mesleğe yeni başlayacak doktor adaylarının eğitimlerinde aksamalara neden oluyor. Fakülte sayılarında ve fakülte kontenjanlarında artışa gidilirken, akademik kadrolar ve fiziksel şartların yeterliliğinin sağlanamaması tıp eğitiminin niteliğinde düşüşe neden oluyor.

1 Doktora 572 Kişi Düşüyor

Türkiye’de 141 bin 259 doktor görev yapıyor. 80 milyonu aşan Türkiye nüfusu göz önüne alındığında, sadece 1 doktora 572 kişi düştüğü görülüyor. OECD ülkelerinin ortalamasına bakıldığında bu rakamın fazlalığına dikkat çeken CHP Genel Başkan Yardımcısı Bingöl, “Bu rakam OECD ülkeleri ile kıyaslandığında çok aşağılarda kalmaktadır. Türkiye’de 10 bin kişiye yaklaşık 17 doktor düşerken, bu rakam OECD ülkelerinde 10 bin kişiye 30 hekim civarındadır. Türkiye, kişi başına düşen hekim sayısında Güney Afrika, Endonezya gibi ülkelerle birlikte en alt sıralarda kalmaktadır” dedi.

intihar eden doktorlar

Performans Sistemi Hem Halk Hem Sağlığını Hiçe Sayıyor

Sağlık Bakanlığının verilerine göre, sadece 2015 yılında günde ortalama 33 sağlık çalışanına şiddet vakasının kayıtlara geçtiğinin ve bu şiddet vakalarının 10’unun fiziksel, 23’ü ise sözel şiddet olduğu belirten CHP Genel Başkan Yardımcısı Bingöl, “AKP iktidarı ile uygulanmaya başlayan Sağlıkta Dönüşüm Programı, hastaları müşteri haline getirdiği ve sağlık sistemini ticarileştirdiği için sağlık çalışanlarına yönelik şiddeti arttırmıştır. Son 5 yılda sağlık çalışanlarına yönelik 46 bin 361 şiddet vakası kayıtlara geçmiştir” dedi.

Sağlıkta Dönüşüm ile 2000’li yıllarda AKP eliyle getirilen ve tüm kamuda uygulanmak istenen performans sisteminin hem hekimlerin haklarını hem de halkın sağlığını görmezden geldiğinin altını çizen CHP Genel Başkan Yardımcısı Bingöl, “Nitelikten çok niceliğe önem veren ve fazla hasta muayene eden hekimin performansının fazla olduğu ve döner sermayeden daha fazla para alacağı anlamına gelen bu sistem hekimler arası rekabete sebep olmuştur. Performans sistemi sebebiyle hastaneye gelen hastaların işlemleri yeni hasta için gereğinden kısa tutulmaya çalışılmakta, hastaya ayrılan süre azalma ve doktorların mesleklerini yaparken ilk plana “halk sağlığı”nı almalarının önüne geçilmeye çalışılmaktadır” dedi.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Tekin Bingöl
CHP Genel Başkan Yardımcısı Tekin Bingöl

CHP’nin 14 Mart Tıp Bayramı raporu: AKP iktidarında doktorluk

1- Giriş

16 yıllık AKP iktidarı ile sağlık sistemi birçok dönüşümden geçmiş, iktidarın yaptığı “sağlıkta reform” gibi iddialı açıklamalar ise sağlık sisteminde yaşanan çöküşün ve doktorların yaşadığı zorlukların ve hak ihlallerinin üstünü kapatmaya yetmemiştir.

Doktorların AKP iktidarı ile yaşadıkları açık ihlaller ve kayıplar aşağıda verilerle açıklanmaya çalışılmıştır.

2- Verilerle Doktorluk

2.1 Tıp Fakültesi ve Öğrenci Sayıları

Türkiye’de, 2006 yılından itibaren üniversite sayısında hızlı bir artış yaşanmıştır. 2006 yılından önce, en son 1992 yılında 23 devlet üniversitesi kurulmuşken, 2006-2015 yılları arasında 56’sı Devlet ve 51’i Vakıf olmak üzere 107 yeni üniversite kurulmuştur.

Türkiye’de 2017 itibariyle toplam 100 tıp fakültesi vardır fakat bunların 84’ü aktif haldedir. İstatistiklerine bakıldığında, bu fakültelerde okuyan 38.725 bin erkek, 37.231 bini kadın, toplam 75.956 tıp fakültesi öğrencisi olduğu görülmektedir.

Tıp fakültesi sayısı hızla arttırılırken nitelikli öğretim üyesi sayısı aynı oranda artmamakta, bu durum da mesleğe yeni başlayacak doktor adaylarının eğitimlerinde aksamalara neden olmaktadır. Türkiye’deki mevcut tıp fakültelerinde toplam 13 bin öğretim üyesi mevcuttur. Fakülte sayılarında ve fakülte kontenjanlarında artışa gidilirken, akademik kadrolar ve fiziksel şartların yeterliliğinin sağlanamaması tıp eğitiminin niteliğinde düşüşe neden olmaktadır.

2.2 Doktor ve Kişi Başına Düşen Hasta Sayıları

Türkiye’de 141 bin 259 doktor görev yapmaktadır. Bu doktorların 28 bin 384’ü özel hastanelerde çalışmaktadır. 80 milyonu aşan Türkiye nüfusu göz önüne alındığında, sadece 1 doktora 572 kişi düştüğü görülecektir. Bu rakam OECD ülkeleri ile kıyaslandığında çok aşağılarda kalmaktadır. Türkiye’de 10 bin kişiye yaklaşık 17 doktor düşerken, bu rakam OECD ülkelerinde 10 bin kişiye 30 hekim civarındadır. Türkiye, kişi başına düşen hekim sayısında Güney Afrika, Endonezya gibi ülkelerle birlikte en alt sıralarda kalmaktadır.

3- Uzun Çalışma Saatleri, Artan Nöbet Sayıları

Son yıllarda hekim intiharları haberleri her geçen gün artmaktadır. İntihar eden hekimlerin bir kısmı arkalarında bıraktıkları mektuplarda çalışma koşulları ve çalışma saatlerinin uzunluğundan, nöbet sayılarının fazlalığından şikayet etmektedirler.

Uykusuzluk ve yorgunluk ile azalan dikkatin tıbbi hatalara neden olduğu ve doktorların yaşamlarına mal olduğu göz önünde bulundurulduğunda bu durumun halk sağlığı açısından yarattığı sorunlar da görülecektir.

Doktor başına düşen hasta sayısının çok yoğun olduğu Türkiye’de bir hekim bir yılda yaklaşık 3 bin 316 muayene gerçekleştirmektedir. Bu hastaların çoğu ise acil servislerden başvuru yapmaktadır. Sağlık sistemi normal ülkelerde yüzde 5-6 olan acil servislere başvuru oranı ülkemizdeki sağlık politikaları nedeniyle yüzde otuzlardadır.

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 99. maddesi uyarınca haftalık çalışma süresi 40 saattir. Kamuda görev yapan hekimlerin günlük çalışma sürelerine yönelik bir üst sınır belirtilmemiştir. Çalışma üst sınırına yönelik mevcut olan belirsizlik hekimlerin dinlenme haklarını ortadan kaldırmaktadır. AKP ile sağlık politikalarında yaşanan dönüşüm ile, uzun çalışma saatleri ve artan nöbet sistemi ile halk sağlığı riske atılırken doktorların da sağlık ve yaşam hakkı gasp edilmektedir.

4- Sağlık Çalışanlarına Şiddet

Sağlık alanında yaşanan şiddet haberleri her geçen gün artmakta, hekimlere ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddet artık “olağan” hale getirilmektedir. Hekimler ve sağlık çalışanları, şiddet olaylarının en önemli hedefi ve kurbanı olmaktadırlar.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve Uluslararası Hemşireler Birliği (ICN)’nin 2002 yılı “Sağlık Sektöründe İşyeri Şiddeti” başlıklı ortak raporuna göre; sağlık çalışanlarının %50’sinden fazlası, mesleklerini uyguladıkları herhangi bir zamanda şiddete maruz kaldıklarını bildirmektedir. Rapora göre, sağlık alanında hizmet verenler diğer iş alanlarında çalışanlara göre 16 kez daha fazla saldırıya uğramaktadırlar.


Sağlık Bakanlığının verilerine göre, sadece 2015 yılında günde ortalama 33 sağlık çalışanına şiddet vakası kayıtlara geçmiştir. Bu şiddet vakalarının 10’u fiziksel, 23’ü ise sözel şiddettir. Sağlık Bakanlığına ulaşmayan, ya da kayıtlara geçmeyen şiddet vakaları da düşünüldüğünde bu rakamın artacağı açıktır.

AKP iktidarı ile uygulanmaya başlayan Sağlıkta Dönüşüm Programı, hastaları müşteri haline getirdiği ve sağlık sistemini dönüştürdüğü için sağlık çalışanlarına yönelik şiddeti arttırmıştır. “Beyaz Kod”a yapılan son 5 yıllık başvurulara bakıldığında sağlık çalışanlarına yönelik 46 bin 361 başvuru yapılmıştır. Bunlardan 12 bin 489’unun fiziksel, 31 bin 513’ünün sözel saldırı olduğu belirlenmiştir.

 

5- Performans Sistemi

2003 yılında Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası ve Dünya Sağlık Örgütü’nün katkısı ile uygulanmaya başlayan Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın sürdürülmesi için “performans” kriterleri uygulanmaya başlamıştır.

Bu çerçevede sağlık sektörünün yeniden yapılandırılması kapsamında hastaneler işletme haline getirilmiş, sağlığın finansmanı özel sağlık sigortasından karşılanması öngörülmüş, sağlık hizmetine ayrılan bütçede özel sektörün payı arttırılmıştır.

Örnek gösterilen ve tüm kamuda uygulanmak istenen performans sistemi hem hekimlerin haklarını hem de halkın sağlığını görmezden gelmektedir. Nitelikten çok niceliğe önem veren ve fazla hasta muayene eden hekimin performansının fazla olduğu ve döner sermayeden daha fazla para alacağı anlamına gelen bu sistem hekimler arası rekabete sebep olmuştur.

Performans sistemi sebebiyle hastaneye gelen hastaların işlemleri yeni hasta için gereğinden kısa tutulmaya çalışılmakta, hastaya ayrılan süre azalma ve doktorların mesleklerini yaparken ilk plana “halk sağlığı”nı almalarının önüne geçilmeye çalışılmaktadır.

6- Örgütlenme

Yukarıda detaylandırılmaya çalışılan Sağlıkta Dönüşüm Programı ve performans sistemi hekimler arası rekabet yaygınlaştırılmış, her sektörde yaygın olan güvencesiz çalışma biçimi hekimler açısından da ciddi bir sorun olarak var olmaya başlamıştır.

Doktorların emek sürecinde yaşanan bu dönüşüm ve sendikal örgütlenme üzerindeki baskılar hekimlerin örgütlenme oranlarını aşağı çekmekte ve dayanışma kültürünü yok etmektedir.

7- OHAL Döneminin Mesleğe Etkileri

7.1. TTB’ye Saldırı

AKP hükümeti uzattığı OHAL dönemini ve çıkardığı KHK’ları toplum içerisinde “beğenmediği” kesimleri ötekileştirmenin aracı haline getirmiştir. Meslek odaları ise AKP’nin yeni hedefi olmuştur. Türk Tabipler Birliği’ne gözaltılar ile başlayan süreç söz konusu meslek kuruluşlarının adlarındaki “Türk” ibaresinin çıkarılması, mesleği yapanların üye olması zorunluluğunun kaldırılması ve kamudan kaynak almalarının önlenmesi ile sürmektedir.

AKP, söz konusu meslek kuruluşlarının farklı ve muhalif sesler çıkarmasını engellemeye çalışmakta, meslek kuruluşlarını da kendi organı haline getirmeye çalışmaktadır.

7.2. Güvenlik Soruşturmaları

29 Ekim 2016’da çıkarılan 676 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile 657 Sayılı Devlet Memuru yasasına ek yapıldı ve devlet memurluğuna alınacaklar için “güvenlik soruşturması ve arşiv taraması yapılmış olması” koşuluna yer verilmiştir. Bu kararnameye kadar, doktorlar gizlilik derecesi bulunan kurumlarda çalışmadıkları sürece herhangi bir soruşturmaya girmeksizin, tıp fakültesinden mezun olduktan sonra en fazla 2 ay içerisinde atanıp ve göreve başlamaktaydılar. Fakat OHAL koşullarında memur atamalarına getirilen bu zorunluluk doktorları da etkilemiş,  yüzlerce doktor haklarındaki güvenlik soruşturmasının tamamlanmasını ve kamu personeli olarak çalışmalarına engel olup olmadığının açıklanmasını beklemektedir.

OHAL döneminde tıp fakültesini bitirip iki yıllık zorunlu hizmete başlayabilmek için hakkında yürütülen güvenlik soruşturması henüz sonuçlanmayan doktorlar tebligatlarını bekledikleri süre içinde market kasiyerliği, inşaat işçiliği ve eczane çıraklığı gibi asgari ücretli işlere başvurmaktadır.

Sağlık Bakanı Demircan, yürütülen güvenlik soruşturmalarına ilişkin olarak “Şu anda güvenlik soruşturması, arşiv araştırması yapılıp Bakanlığımıza bildirilen 19 bin 270 personelden 16 bin 305’inin ataması tamamlanmıştır. Geriye kalan bin 571 personelin Bakanlığımız güvenlik soruşturması değerlendirme komisyonunda değerlendirmesi devam etmekte, 173 personelin ise atama şartlarını taşımadığından dolayı atamasının yapılmayacağı kendilerine bildirilmiş” demiştir.

Güvenlik soruşturmaları AKP’nin hem doktorların çalışma hakkına hem de halkın en temel hakkı olan sağlığa ulaşma hakkına engel teşkil ettiğinin en açık kanıtlarındandır.

8- Sonuç

AKP iktidarı, 16 yıl boyunca toplumu yurttaşlık temelinden müşteri temeline sürüklemiş, sağlık gibi temel bir hakkı dahi piyasalaştırmaktan ve hastaları müşteri haline getirmekten çekinmemiştir. “Sağlıkta reform” diye sunulan sistem aslında halk sağlığını hiçe sayarken, doktorların hem yaşam hem çalışma hem de sosyal haklarını ihlal etmektedir.

Hastaneleri şirket, hastaları ise müşteri haline getiren yanlış sağlık politikaları ile hekimler de güvencesizlik kıskacına itilmiştir. AKP’nin sağlık politikaları hem halk hem hekim sağlığını hiçe saymaktadır.


* Verilerin hesaplanmasında basında yer alan haberler, YÖK, TTB, Türk Sağlık Sen, Sağlık Bakanlığı, TÜİK ve OECD’den yararlanılmıştır.

Bize böyle doktorlar lazım değil!


Editor
Haber Merkezi ▪ İndigo Dergisi, 19 yıldır yayın hayatında olan bağımsız bir medya kuruluşudur. İlkelerinden ödün vermeden tarafsız yayıncılık anlayışı ile çalışmaktadır. Amacı; gidişatı ve tabuları sorgulayarak, kamuoyu oluşturarak farkındalık yaratmaktır. Vizyonu; okuyucularında sosyal sorumluluk bilinci geliştirerek toplumun olumlu yönde değişimine katkıda bulunmaktır. Temel değerleri; dürüst, sağduyulu, barışçıl ve sosyal sorumluluklarının bilincinde olmaktır. İndigo Dergisi, Türkiye’nin saygın İnternet yayınlarından biri olarak; iletişim özgürlüğünü halkın gerçekleri öğrenme hakkı olarak kabul etmekte; Basın Meslek İlkeleri ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne uymayı taahhüt eder. Ayrıca İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni benimsemekte ve yayın içeriğinde de bu bildiriyi göz önünde bulundurmaktadır. Buradan hareketle herkesin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin eşitliğine ve özgürlüğüne inanmaktadır. İndigo Dergisi, Türkiye Cumhuriyeti çıkarlarına ters düşen; milli haysiyetimizi ve değerlerimizi karalayan, küçümseyen ya da bunlara zarar verebilecek nitelikte hiçbir yazıya yer vermez. İndigo Dergisi herhangi bir çıkar grubu, ideolojik veya politik hiçbir oluşumun parçası değildir.